2 Aralık 2012 Pazar

MUTLU OLMAK GERÇEKTEN KENDİN OLMAKTIR


 
İsmail’in daima sevdiğini söyleyemeyen, yanındaysam seviyorumdur tavrı vardır. Benim de küçük çocuk duygularıyla aşka yaklaşımım. İsmail beni seviyor musun? Sorusu bizde sık sık duyulur. Bir gün canım hocam Mehmet Zararsızoğlu beni seviyor musun sözcüklerinin sadece çocuklara ait olduğunu , sevmenin, birine bağlanmanın sevilmek için değil sevmek sadece sevmek için olduğunu öğrenene kadar beni sevmeyene kalbimi açmaktan hep çekindim. Bu gerçeklikle ilk defa cesurca bu da canım kocama nasip oldu sevilme isteği duymadan, kendim için sevdiğim ve olmak istediğim yerde olduğum için onun yanında olmaya karar verdim.

Tabi bu nikâh neden böyle oldu, bir küçücük çiçek almadın diye başının etini yemeyi de ihmal etmedim.

''Kim seni bütünüyle, koşulsuzca kabul ederse değişmeye başlarsın. Onun kabulü sana böyle bir cesaret verir. Olduğun gibi kabul edilmen seni bütünleştirir, seni kendine güvenli kılar, seni kendin gibi hissettirir. O zaman beklentileri yerine getirmene gerek yoktur, sen olabilirsin. Bu yüzden sevgi bu kadar besleyicidir.''(Osho)

Eşimin en güzel meziyeti kendim olmama daima destek veren tavrıdır, birlikte olduğumuz sürece daima, uzun günler süren eğitimlerime sadece katkıda bulunur, kararlarıma elinden geldiğince saygılı olur ve destekler. Türkiye’de gerekli itibarı görmeyen, anlaşılmadan yargılanan kişisel gelişim ve ruhsal gelişim çalışmalarımı daima destekleyip sevgiyle kalbine aldı. Hatta çok sevimli bir huyu vardır öğrendiğim şeylerden hemen kopya çeker ve uygulamayı dener veya başkaları ile bu bilgileri sohbetlerinde paylaşır.

Benim de deli gibi araştıran, meraklı, her şeyi merak eden, her şeyle empati kurma merakı olan bir tavrım vardır. Bazen bu tavır beni hasta eder. Bir kuş camda sıkışmışsa nasıl hissediyordur diye bakarım. Her şeyin inini dibini araştırırım ve kaynaklarını anlama merakım sonsuzdur. Biri bir şeyi yaşamışsa ya da yaşıyorsa gerçekten bunu yaşamasına sebep nedir? Onu bu duruma iten nedir? Bu gerçeklikte bakış açısı değiştirilirse yaşamında istediği durumu elde edebilir mi? Rabbim bir derdi vermişse dermanı vermez mi? Gerçekten bu derdi o mu verdi veya biz mi yarattık? Ne öğrenmek istedik, ne kazandık? Zihin değişmeden gerçek şifalanma olabilir mi?

Milyonlarca soruya yanıt arayıp, araştırma yapma merakıyla tüm yaşamını geçiren birine ancak canım eşim cevap verebilirdi sanırım.

Bu arada birbirimizi seçmiş olmamızdan dolayı yüzlerce yargı, suçlama alıp eleştiri bombardımanına tutulan bir evliliğimiz oldu. Seçimlerimizden dolayı ciddi yargılanma mekanizmaları ile karşılaştık. İnsanların işlerini bırakıp başkalarının dinamikleri ile bilmeden vakitlerini harcama merak ve isteğini hiç anlayamadık. Yaşamları bu kadar değersiz miydi? Başkalarını odağa koyup onlarla uğraşmak kendilerinden öz benliklerinden kaçmaya yarayan bir metot muydu? Kendilerinin bir taraflarının o kişiye benzemediğini ispatlayıp bak ben bu konuda iyiyim demek rahatlatıcı mıydı?  Önceleri bunlar bizim yaşamımızdan çok şey götürdü. Her gece yeni bir şey duyar üzülür, hırpalanırdık. Sonra bunların sebebinin ya da cevabının içimizde olduğunu seçimlerimize sahip çıkmanın zevkini öğrendik.

MUTLU OLMAK GERÇEKTEN KENDİN OLMAKTIR… SEÇİMLERİNE SAHİP ÇIKMAKTIR… SADECE KENDİ İSTEDİĞİNE ODAKLANIP ONU YAŞAMAKTIR…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder