İsmail’in daima sevdiğini
söyleyemeyen, yanındaysam seviyorumdur tavrı vardır. Benim de küçük çocuk
duygularıyla aşka yaklaşımım. İsmail beni seviyor musun? Sorusu bizde sık sık
duyulur. Bir gün canım hocam Mehmet Zararsızoğlu beni seviyor musun
sözcüklerinin sadece çocuklara ait olduğunu , sevmenin, birine bağlanmanın
sevilmek için değil sevmek sadece sevmek için olduğunu öğrenene kadar beni
sevmeyene kalbimi açmaktan hep çekindim. Bu gerçeklikle ilk defa cesurca bu da
canım kocama nasip oldu sevilme isteği duymadan, kendim için sevdiğim ve olmak
istediğim yerde olduğum için onun yanında olmaya karar verdim.
Tabi bu nikâh neden
böyle oldu, bir küçücük çiçek almadın diye başının etini yemeyi de ihmal
etmedim.
''Kim seni bütünüyle,
koşulsuzca kabul ederse değişmeye başlarsın. Onun kabulü sana böyle bir cesaret
verir. Olduğun gibi kabul edilmen seni bütünleştirir, seni kendine güvenli
kılar, seni kendin gibi hissettirir. O zaman beklentileri yerine getirmene
gerek yoktur, sen olabilirsin. Bu yüzden sevgi bu kadar besleyicidir.''(Osho)
Eşimin en güzel
meziyeti kendim olmama daima destek veren tavrıdır, birlikte olduğumuz sürece
daima, uzun günler süren eğitimlerime sadece katkıda bulunur, kararlarıma
elinden geldiğince saygılı olur ve destekler. Türkiye’de gerekli itibarı
görmeyen, anlaşılmadan yargılanan kişisel gelişim ve ruhsal gelişim
çalışmalarımı daima destekleyip sevgiyle kalbine aldı. Hatta çok sevimli bir
huyu vardır öğrendiğim şeylerden hemen kopya çeker ve uygulamayı dener veya
başkaları ile bu bilgileri sohbetlerinde paylaşır.
Benim de deli gibi
araştıran, meraklı, her şeyi merak eden, her şeyle empati kurma merakı olan bir
tavrım vardır. Bazen bu tavır beni hasta eder. Bir kuş camda sıkışmışsa nasıl
hissediyordur diye bakarım. Her şeyin inini dibini araştırırım ve kaynaklarını
anlama merakım sonsuzdur. Biri bir şeyi yaşamışsa ya da yaşıyorsa gerçekten
bunu yaşamasına sebep nedir? Onu bu duruma iten nedir? Bu gerçeklikte bakış
açısı değiştirilirse yaşamında istediği durumu elde edebilir mi? Rabbim bir
derdi vermişse dermanı vermez mi? Gerçekten bu derdi o mu verdi veya biz mi
yarattık? Ne öğrenmek istedik, ne kazandık? Zihin değişmeden gerçek şifalanma
olabilir mi?
Milyonlarca soruya
yanıt arayıp, araştırma yapma merakıyla tüm yaşamını geçiren birine ancak canım
eşim cevap verebilirdi sanırım.
Bu arada birbirimizi
seçmiş olmamızdan dolayı yüzlerce yargı, suçlama alıp eleştiri bombardımanına
tutulan bir evliliğimiz oldu. Seçimlerimizden dolayı ciddi yargılanma
mekanizmaları ile karşılaştık. İnsanların işlerini bırakıp başkalarının
dinamikleri ile bilmeden vakitlerini harcama merak ve isteğini hiç anlayamadık.
Yaşamları bu kadar değersiz miydi? Başkalarını odağa koyup onlarla uğraşmak
kendilerinden öz benliklerinden kaçmaya yarayan bir metot muydu? Kendilerinin
bir taraflarının o kişiye benzemediğini ispatlayıp bak ben bu konuda iyiyim
demek rahatlatıcı mıydı? Önceleri bunlar bizim yaşamımızdan çok şey
götürdü. Her gece yeni bir şey duyar üzülür, hırpalanırdık. Sonra bunların
sebebinin ya da cevabının içimizde olduğunu seçimlerimize sahip çıkmanın
zevkini öğrendik.
MUTLU OLMAK GERÇEKTEN
KENDİN OLMAKTIR… SEÇİMLERİNE SAHİP ÇIKMAKTIR… SADECE KENDİ İSTEDİĞİNE ODAKLANIP
ONU YAŞAMAKTIR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder