21 Aralık 2012 Cuma

OMNİ- YARADILIŞIN DÖRT PRENSİBİ


OMNİ- YARADILIŞIN DÖRT PRENSİBİ

Omninin kitapta anlatmak istediği yasadan biraz bahsetmek istiyorum. Bir şeyin gerçekleşmesini yada bize mucize gelenin olmasını istiyorsak şuanda yaşadığımız aksi durumu sevmek veya olduğu gibi kabul etmek durumundayızdır. Konu her ne olursa olsun. Evrende konu yoktur öncelikle enerji vardır. Düşüncelerimiz enerjidir. Olumsuz konuyu sürekli düşünüp devamında kötü şeylerin olacağını kurgularsak bilmeliyiz ki beklediğimiz mucize gerçekleşemeyecektir. Çok ağır gelse de en ağır durumda dahi o anda yaşadığımız durumu kabul edip sevmek zorundayız. Bunu yazması çok kolay ama uygulaması daima zaman alıyor bende. Şu anda oğlumun durumu için denediğim en önemli şey olayı, durumumuzu,yaşadıklarımızı olduğu gibi kabul edebilmek ve yeni halimiz için düzenli olarak beklenti yasasını uygulamak.

Beklenti yasası nedir peki? Allah veya evren veya yaşam her neyse bize sadece istediğimizi vermez beklediğimizi verir bir şeyi dilimizle isterken ruhumuzla istemediğimiz hali beklersek,hayal edersek sonuç başarısız olacaktır. Gerçekten inanıp, zihni devreden çıkarıp çünkü zihin bizi hep aşağı çeker nasıl olacak kısmına takılı bırakır, beklentimize odaklanmalıyız. Beklentiye araya zihinsel engel koymadan odaklandığımızda sonuç  güzel olur.Bu yasaların uygulanması ile ilgili yıllardır danışanlarıma çalışmalar yaparım, zevkle yaparım, güzel sonuçları da görürüm. Şükürler olsun ki kendim için geriye baktığımda Allah istediklerimi daima bir şekilde gerçekleştirmiş.Bu sefer dersim çalışmadığım yerden, ağır taraftan geldi. İnşallah oğlumun durumunda da aynı sonucu alacağız. Bununla ilgili en önem verdiğim değerlerden OSHO çok güzel söz söylemiş.” Hayat böyledir işte. Ona hazırlanamazsın, onun için hazır olamazsın. Güzelliği, mucizesi de budur, seni hep hazırlıksız yakalar, hep sürpriz yapar. Gözlerin varsa her anın bir sürpriz olduğunu ve önceden hazırlanmış hiçbir cevabın işe yaramayacağını görürsün.” Bu konuları diğer yazılarımda uzun uzun anlatmak istiyorum.

Kızımı doğurduğumda babam ve annem İstanbul’da yaşıyorlardı. Kızım hayatımda gördüğüm en hareketli, en yaramaz bebeklerdendi. İki yaşına kadar sabah beşlere carıncaya dek ayaktaydı. Benim canım yenmişti. Ailemin eksikliğini çok hissetmiştim. Tuvalete girdiğimde dahi benim yanımda olmak istiyordu. Her gün kendime bir daha çocuk yapmayacağım telkini veriyordum. Zor bir çocuk olarak büyüdü ama biraz büyüyünce duruldu ve hep aklı başında bir evlat oldu. Beni ve babasını hiç üzmeyen bir kız çocuğu oldu. Burada babasının sabrı ve sükunetli yapısı da söz konusu tabiî ki. Yeri gelmişken kızımın babasına bana böyle güzel bir evlat verdiği için, kızınla daima ilgilenen ve kızının yanında olan bir baba olduğu için teşekkür etmek istiyorum.

Bu sefer şanslıydım. Oğlumun hamileliğinde babam ve annem Edirne’ye taşındılar. Bize sürekli yardımcı oldular. Şanslıyım diyorum ama yıllardır kendime yaptığım bilinçaltı çalışmalarının da yavaş yavaş kolayı kolay olanı seçmeyi öğrenmeye yaradığını görüyorum. Biz eşimle çalışıyorduk, ben şehir dışlarına eğitimlere gidiyordum. Annem ve babam oğlumu çok istemişlerdi ve işlerimi kolaylaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. O sırada devlet  muayenehaneleri kapatmaya tekrar karar verdi. Yine bir düzensizlik ve planladığımız sistemin bozulması olayını yaşadık. Can sıkıcıydı. Küçük çocuk gibi aç kapa aç kapa insanların oynatılması da rahatsız ediciydi ama istenen buydu ve ona uymak gerekliydi. Hala yavaş yavaş aldığımız eşyaların ödemeleri devam ediyordu. Aldığımız eşyalar bir nevi de oğlumuzun şerefineydi. Oğlumuz geliyor hayatımızı toparlayalım modundaydık. Çocukluğumdan beri dönem dönem gördüğüm büyük para kayıpları ve iflaslardan dolayı en küçük bir olayda sanki aç kalacakmışım gibi endişe yaşıyordum. Bu sefer ödemelerde yalnız kalmıştım ama şükürler olsun ki Carpe Diem Gelişim de Mehmet Hocanın diziminden sonra iyi iş yapar hale gelmişti. Çok çalışıyordum ve bebek iyice büyümüştü. Şimdi bu halimle geriye bakıyorum ne anlamsızmış her şeyin bir çaresi varmış diyorum. Ama bir dönemi yaşamadan bir döneme geçiş yapamıyorsun ki. Sonra da o anda hissettiğin neyse yaşaman gerekirse yaşarsın diyorum….

Kızımın hamileliğinde kalsiyum eksikliği yaşamıştım genelde bünyem çok güçlüdür. Doğru dürüst hasta olmam fakat kalsiyum eksikliğinden diş ağrısı çekip bir dişimi kaybetmiştim. Bu sefer böyle bir şey görünmüyordu. Tüm danışanlarım durmadan bu nasıl bir hamilelik biz böyle bir hamilelik görmedik ne kadar hareketli, sağlıklı ve canlısın diyorlardı. Bir gün kendimi kötü hissedip yatmamıştım bile. Bir gün bir danışanımla çalışma yapıyordum ayakta bir şey anlatırken koltuğun ayağına çarptım ve baş parmağımdaki tırnağım parçalandı sanki kağıttan yapılmıştı. Kanlar akmaya başladı. Bir peçete kapattım ve çalışmama devam ettim. Akşam da o ayakla toplu bir seminer verdim. İsmail’e ayağımı gösterdim ve yapılacak bir şey yok dedi. Hamilelikte insan daha da duygusal oluyor galiba neden az ilgilendin diye kızdım kırıldım. Sabahı gidip tırnağımı çektirdik. Öff gerçekten çok acıyor. Size bana çok enteresan gelen bir şeyi anlatmak istiyorum. Biz ailemizin kardeşimle yaşayan iki çocuğuyuz. Bir de kardeşimle aramızda doğmadan ölen bir kardeşimiz varmış. Annem bana hamileyken dişini, kardeşime hamileyken benimle aynı ayağının tırnağını kaybetmiş. Ne garip değil mi ? Yaşamlar çok farklı görünse de aslında karbon kağıdı koyulmuş gibi de birler. Ya da ebeveynlerini çocukları bir şekilde takip eder. Ayağım bantlı şekilde bir süre acısını çekerek yoluma devam ettim…İyice ağırlaşmaya başladığımda belime ani kramplar girmeye başladı.  Hiç unutmuyorum bir seans öncesi kramp girdi ağrıdan ağlıyorum sağ olsun asistanım Ebru lisanslı masördür çok iyi masaj yapar özel yağlarla, hazırladığı bitkisel karışımlarla masaj yapıp beni ayağa kaldırmıştı ve seansı tamamlamıştım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder