Şebnem ÖZKAN'ın "Şifa Çemberi Rehberleriniz" Kitabından
"Bu noktada hastalığı yoluyla hem kendisini, hem de anne, babası başta olmak üzere etrafındakileri dönüştüren bir bebekten bahsetmek istiyorum sizlere: Çağatay Uzun.
Sevgili Deniz’in (Uzun) ikinci çocuğunu beklediği haberini aldığımda çok sevinmiş ve heyecanlanmıştım… Hamilelik ve doğum süreci rahat bir şekilde geçti ve Çağatay, bir Ekim sabahı aramıza katıldı... Ancak üç ay kadar sonra, Çağatay’ın anne karnında geçirdiği bir travma sonucu beyninde problemler yaşadığı haberini aldık. Deniz ve eşi çocuk doktoru İsmail Uzun, Çağatay’ın sağlığına kavuşması için ellerinden geleni yaptılar… O kadar çok terapist ve şifacıyla çalıştılar ki akabinde Edirne’deki merkezlerinde de çalışan bu uzmanlar sayesinde şehir adeta ışıdıJ
Deniz bu esnada baş melek Zagzagel ile şimdiye kadar danışanlarımdan duyduğum en net tecrübelerden birini yaşadı. Kısaca anlatmam gerekirse, bu olayda Zagzagel fiziksel olarak Denizi ziyaret etti. Kendisini açık bir şekilde gösterdikten sonra, “Bu iş bitti!” mesajını verdi. Ve daha sonra kapıyı da açarak çıkıp gitti!...
Ancak Çağatay’da hala bariz bir değişiklik olmamıştı. Sonunda bunun nedeninin, Çağatay’ın bizleri, özellikle de anne babasını çocuklar için terapiler konusunda çok iyi bir şekilde eğitmek isteği olduğunu anladık. Çağatay için anne-baba olarak, her ikisi de yüksek ruhsal farkındalığa sahip bir bütüncül terapiler uzmanı anne ile çocuk doktoru bir babayı seçmesinden daha uygun ne olabilirdi… O, ebeveynleri bu terapileri çok iyi bir şekilde öğrenip, diğer çocuklara uygulayana kadar “hasta” maskesini takmaya devam edecekti! (Çağatay hakkında, Deniz’in kaleminden haber almak isteyenleriniz için: http://cagatayuzun.blogspot.com/).
Çağatay’a bu büyük fedakarlığı için teşekkür ediyoruz. Sevgili Uzun ailesiyle yaklaşık üç senedir yeniçağı çocuklarıyla ilgili ortak eğitimler ve çalışmalar yapıyoruz. Ve hepimiz, Çağatay sayesinde yükselen farkındalığımızın daha da güçlü çalışmalar ve ortak yarar olarak kendini göstereceğini biliyoruz."
İletişim:
Telefon: +90 284 225 34 22
Fax: +90 284 225 34 22
Adres: Şükrüpaşa mah. Arda cad. Karabıçak Rezidance F Blok Kat 1 Edirne
26 Haziran 2013 Çarşamba
21 Aralık 2012 Cuma
kitabın devamı vee doğum
Son dönemde bebek mideme baskı yapmaya başladı ve ben inanılmaz öksürükler yaşadım. Hiç durmadan boğuluyorum gibi öksürüyordum. Doktora gittik görünen bir şey çıkmadı. Hamileliğin sonuna kadar da öksürdüm. Hep yoğun çalıştım, kasılmalar oldu. Doktora son gittiğimiz günü hatırlıyorum , annem ve gelinimiz Asiye’yle bebğimi seyrettik karnımda çok güzeldi her şeyi normaldi, tek bildiğim doktora erken tarih vermemesi için , normal akışında bebeğin gelişini belki de seyretmek için geç zaman almaya çalışmamdı. 2 hafta sonraya gün verdi. Artık her şeyi hazırlamaya başlamıştım.
Doğumun başladığı gün yoğun bireysel çalışmalar yapmıştık. Akşamüstüne doğru hafif hafif kasılmalar yaşadım. Can arkadaşım , yaşamımın en değerli armağanlarından olan Remziye’ye ya benim doğum pijamalarımı almam gerekiyor. Benle çarşıya iner misin dedim. Akşamüstü çarşıya çıktık ve güzel güzel pijamalar aldık, yolda giderken sürekli kasılmalarım oldu. Remziye’yi eve zor götürdüm, korkmasın diye de bir şey söylemedim. Sonra bu son araba yolculuğum olsun. Sanırım artık hamile olarak araba kullanmamalıyım dediğimi hatırlıyorum. Eve geldim, İsmail beni bekliyordu. Yemeğe çıkalım istedik karnımız çok acıkmıştı, canım çok ciğer istedi. Edirnenin ciğeri muhteşem güzeldir, memleketimize has ciğerin yanında kurutulup kızartılmış acı biber verirler. İsmaille yeşil acı biberi çok severiz. Senede 10 kilo kuruturum , kahvaltıda bile yeriz. En yüksek C vitamini bunda varmış. Allahtan bu işe yarıyor, acı biber yiyişimiz. Yaşama da bakıyorum, acılar bağışıklık sistemini güçlendiriyor, acı bitip zaman geçtiğinde sen artık daha kolay mutlu olmayı öğrenmiş oluyorsun. Belki böyle bir bağlantısı vardır acı biberin hayatla. Sonra yorulduğumu hissettim. Hadi patetes kızartalım yiyelim dedik. İsmail mutfağı da , kızartma yapmayı da çok sever, ben doğradım o pişirdi. Arada hırsızlık yapıp patetes atıştırdım. Sıcak sıcak bacaklarımdan su akmaya başladı. Ay tuvaletim geldi sandım, gittim baktım sadece su. Kızımda hiç böyle şeyler yaşamamıştım. Tuvaletten geldim, yine su geliyor. Doktoru aradık, suları gelmeye başlamış galiba dedi suları artarsa hemen arayın hastaneye gidelim dedi. Ayyy çok heyecanlı ve güzeldi, hala içim kıpır kıpır, yavrum geliyooooorrrrrrrrr…… Saat 21.00’di. Yine suyum geldi, bu seferki sanki bir kova suydu. Hemen doktoru aradık, doktor hastaneye gidiyorum gelin dedi. Normalde yemek yememiş olmam gerekiyor. Aklım pateteslerde kaldı ya neyse işte. Kızımda 3 ay önceden bavulu hazırlamıştım, oğlumda herşey hazır bavula koyamadım eşyaları. Hemen babamla annemi aradık 10 dakikaya geldiler. Eşyaları apar topar bavula yerleştirdik. Kardeşlerimi aradık İstanbuldan yola çıktılar. Gelinimiz herkese çok güzel doğum şekerleri, lavantalı kuzular hazırlamıştı güzel sepetlere tek tek koymuştu ellerinle, canım benim sanki onun oğlu olacak gibi hevesliydi abla geliyoruz hediyeleri yetiştiriyoruz diyerek sevinçle..
Hastaneye yetiştik, doktorlar hazırdı, hepsi İsmailin arkadaşları, kocam da fotoğraf makinasını alıp bizimle doğuma giriyor bu da heyecanlı ve güvenilirlik veren bir his tabii….Anestezi verip doğuma aldılar…Sezeryan yapmaya karar verdiler, oğlum dünyaya gelmek isterken kanala sıkışmış, doktor çok zorlayarak bebeği almış. Bebeği doktordan alıp, yıkamaya götürecek olan hemşire yavrumu eline aldığında ayağı kaymış, oğlum elinden havaya fırlamış, herkesin nutku tutulmuş, yine hemşirenin eline düşmüş, ben baygınım anesteziden, İsmail büyük bir heyecan atlatmış. Yavrumu alıp yıkamışlar, temizlemişler, kıyafetlerini giydirmişler, babası odaya elleriyle çıkarmış, arkadaşlarım Ebru, Melek, Remziye,Hüseyin Abim, Sevinç ve Fatih odada hazır bekleyip yavrumu karşılamışlar. Sonra beni odaya çıkardılar. İlk lafım oğlum seni çok seviyorum. Canım çok acıyor bana reiki verindi. Ebruyla, Fatih’te reiki vermişti. Uyur uyanık bebeğimi gördüm, ağlıyordu, yüzünün sol yanı mosmordu hatta kapkara, kafası kocaman olmuş ödem toplamıştı. Boyu 56 cm, kilosu 3.750gr, baş çevresi 37 cm’di. Bebeğim ağlıyordu, babası mememi tutturdu memeyi çekti, ilk gelen suyumsu sıvıyı emdi.Sonrası emmedi, uyku halini almaya başladı. O gece ablası babasındaydı, beni de alın dedi, gidip onu da aldılar. Bizim yanımızda kardeşiyle yattı yavrum. Uslu bir bebekti yavrum, öyle ağlayıp bağırmıyordu. Ağlamaması İsmailin dikkatini çekmişti, sonra da zaten 1 hafta erken gelmiş bebek sütüm yok, bir şey almadı ağzına. Babası işten izin almış,yanımızdan hiç ayrılmıyor. Nasıl da güzel öpüyor, kokluyor yavrusunu, çok güzel seviyor yavrularını yaaa,hayranım ona….Geçen doğumumda sanki yapayalnızdık, bu sefer insanlarla, sevdiklerimizle de bolluk içindeydik şükürler olsun. Babası beslenmesini yapamadığı için şekerli su yapıp damla damla besliyordu yavrumuzaSonra uyku halinde kalmaya devam etti, zorla az az mama besledik.O anda bu kadar sorunlu şeylerin olduğunun hiç farkında olamadık…2 gün sonra evimize çıktık şenlikle , herşeyi hazır, bebeğimizin odasının kapısına Toprak Prens yazdırdık İtalyada özene bezene….Ben de bu sefer sanki daha kolay doğum acılarını üzerimden atıyordum, diğer doğumum gibi çok kötü değildim ama yine de doğum acı ve sancıları oluyor işte...Gelen giden, ev dolup taşıyor, şerbetler hazırladık tam bir şölendi... İsmini belirlemiştik İsmail Toprak olacak. Benim babasına olan sevgimden onun adını yürütsün isteğimden, Bulgaristanlı olduğumuzdan, Bulgar kimliğine zaten baba adı yazılacağından, başkasının ismini koymayın, her kişi özel bir ruhtur dememize rağmen, seminerlerde anlatmamıza rağmen ilk İsmini İSMAİL koydum. Matrix filminde falcı bir söz söylemişti bu sözü çok seviyorum . Söz şöyle:” Yolu bilmekle, yolda yürümek aynı şey değildir…..” Tekamülde (ruhsal büyüme yolculuğunda) yaşanacak bir şey varsa mutlaka yaşanıyor, önüne geçmenin imkanı yok. Nehrin önüne set çekme isteği nafile..Hamileliğimde doktor her şey normal ama karnınızdan su almamızı ister misiniz demişti. İsmai'le bebekte bir şey olsa aldıracak mıyız demiştim. Yaratıcının verdiğinin önüne geçilir mi? Nasılsa o şekilde başımızla beraber dediğimizi hatırlıyorum. Sanki biliyormuşuz. Bizim inancımıza göre dünyaya gelmek isteyen bir ruhun önüne geçip aldırmak, öldürmek bize göre değil. Onu baştan düşüneceksin. Aile dizimi çalışmalarında sıkça görüyoruz ki bebek aldıran annede hiç anlamasa da yaralar açılıyor ve anne kendini suçlu hissediyor. Ondan sonra gelen çocuklara bu çok yansıyor.En azından ailelere bir tavsiyemiz var, bir yere fidan diksinler o bebekleri için ve şu anda senle bu dünyada olabilmek elimizden gelmiyor, özür diliyoruz, bilebildiğimiz bu kadar desinler….2. İsmini toprak gibi bereketli,yeşeren, tohum veren, dönüştüren, geliştiren olsun diye babası TOPRAK istedi…İsmi çoktan belliydi İsmail Toprak Uzun . Büyükbabam geldi ve kulağına ezanla ismini fısıldadı….Oğlumun kulakları muhteşem duyuyordu, şaşırtıcı bir şekilde her sese tepkisi vardı bir şekilde. Sesle ilgili, her şey de mevcut elimizde en başta dedesi..Annem, babam hep yanımızda kalıyorlardı, köyden babaanneleri, halaları geldi. Onlarda çok iyi insanlar. beni hep olduğum gibi sevip kabul ettiler. Bir çift iki kişi evlenmez aslında. Arkalarında gizli , görünmez kocaman sülaleleri ile de evlenirle . Çiftlerin ailelerinin uyumu da evliliği daha güzel noktalara taşıyor şüphesiz. Onlara açık kalplerine hep şükran duyuyorum kendi şansıma da..Dedesi şiir yazıp bestelemiş oğlumuza , gitarla evde çalıyor, ev şenlik yeri mi tımarhane mi bilinmiyor…
Ablası keman çalar, Şarkı söyler annesi, Miyav miyav diyerek, Eşlik eder kedisi………………….. Toprağın çiftliğinde, Toprağın çiftliğinde
Yayılmışlar yoncaya, İnekler otları, Babası sepet elinde, Üzümleri topluyor………………………. Toprağın çiftliğinde, Toprağın çiftliğinde
Uzaktan bir ses gelir,Çobanın kaval sesi, Hergün kırlarda gezer, Mantar toplar dedesi…………….. Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
Karnı acıkmış, Etrafta dolaşıyor, Bir piliç kapıp gece, Kaçmaya çalışıyor…………………………… Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
Ortada bir curcuna,Şarkı söylüyor herkes, Toprak kovaya dahil, Koroda en güzel ses………………. Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
Kuşlar dallara konar,Cik cik cik cik seslerle, Baharı kutluyorlar,Yepyeni bestelerle…………………. Toprağın çiftliğinde, Toprağın çiftliğinde
Çiçek açmış dalları, ağaçlar meyve verir, o güzel çiçeklerden, Peteklere bal gelir……………………..Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
Bahçeye sofraya kuruldu, Dereden balık tutuldu, Büyükanne hazırlıklı,Kış için turşular kurdu………Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
OMNİ- YARADILIŞIN DÖRT PRENSİBİ
OMNİ- YARADILIŞIN DÖRT PRENSİBİ
Omninin kitapta anlatmak istediği yasadan biraz bahsetmek istiyorum. Bir şeyin gerçekleşmesini yada bize mucize gelenin olmasını istiyorsak şuanda yaşadığımız aksi durumu sevmek veya olduğu gibi kabul etmek durumundayızdır. Konu her ne olursa olsun. Evrende konu yoktur öncelikle enerji vardır. Düşüncelerimiz enerjidir. Olumsuz konuyu sürekli düşünüp devamında kötü şeylerin olacağını kurgularsak bilmeliyiz ki beklediğimiz mucize gerçekleşemeyecektir. Çok ağır gelse de en ağır durumda dahi o anda yaşadığımız durumu kabul edip sevmek zorundayız. Bunu yazması çok kolay ama uygulaması daima zaman alıyor bende. Şu anda oğlumun durumu için denediğim en önemli şey olayı, durumumuzu,yaşadıklarımızı olduğu gibi kabul edebilmek ve yeni halimiz için düzenli olarak beklenti yasasını uygulamak.
Beklenti yasası nedir peki? Allah veya evren veya yaşam her neyse bize sadece istediğimizi vermez beklediğimizi verir bir şeyi dilimizle isterken ruhumuzla istemediğimiz hali beklersek,hayal edersek sonuç başarısız olacaktır. Gerçekten inanıp, zihni devreden çıkarıp çünkü zihin bizi hep aşağı çeker nasıl olacak kısmına takılı bırakır, beklentimize odaklanmalıyız. Beklentiye araya zihinsel engel koymadan odaklandığımızda sonuç güzel olur.Bu yasaların uygulanması ile ilgili yıllardır danışanlarıma çalışmalar yaparım, zevkle yaparım, güzel sonuçları da görürüm. Şükürler olsun ki kendim için geriye baktığımda Allah istediklerimi daima bir şekilde gerçekleştirmiş.Bu sefer dersim çalışmadığım yerden, ağır taraftan geldi. İnşallah oğlumun durumunda da aynı sonucu alacağız. Bununla ilgili en önem verdiğim değerlerden OSHO çok güzel söz söylemiş.” Hayat böyledir işte. Ona hazırlanamazsın, onun için hazır olamazsın. Güzelliği, mucizesi de budur, seni hep hazırlıksız yakalar, hep sürpriz yapar. Gözlerin varsa her anın bir sürpriz olduğunu ve önceden hazırlanmış hiçbir cevabın işe yaramayacağını görürsün.” Bu konuları diğer yazılarımda uzun uzun anlatmak istiyorum.
Kızımı doğurduğumda babam ve annem İstanbul’da yaşıyorlardı. Kızım hayatımda gördüğüm en hareketli, en yaramaz bebeklerdendi. İki yaşına kadar sabah beşlere carıncaya dek ayaktaydı. Benim canım yenmişti. Ailemin eksikliğini çok hissetmiştim. Tuvalete girdiğimde dahi benim yanımda olmak istiyordu. Her gün kendime bir daha çocuk yapmayacağım telkini veriyordum. Zor bir çocuk olarak büyüdü ama biraz büyüyünce duruldu ve hep aklı başında bir evlat oldu. Beni ve babasını hiç üzmeyen bir kız çocuğu oldu. Burada babasının sabrı ve sükunetli yapısı da söz konusu tabiî ki. Yeri gelmişken kızımın babasına bana böyle güzel bir evlat verdiği için, kızınla daima ilgilenen ve kızının yanında olan bir baba olduğu için teşekkür etmek istiyorum.
Bu sefer şanslıydım. Oğlumun hamileliğinde babam ve annem Edirne’ye taşındılar. Bize sürekli yardımcı oldular. Şanslıyım diyorum ama yıllardır kendime yaptığım bilinçaltı çalışmalarının da yavaş yavaş kolayı kolay olanı seçmeyi öğrenmeye yaradığını görüyorum. Biz eşimle çalışıyorduk, ben şehir dışlarına eğitimlere gidiyordum. Annem ve babam oğlumu çok istemişlerdi ve işlerimi kolaylaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. O sırada devlet muayenehaneleri kapatmaya tekrar karar verdi. Yine bir düzensizlik ve planladığımız sistemin bozulması olayını yaşadık. Can sıkıcıydı. Küçük çocuk gibi aç kapa aç kapa insanların oynatılması da rahatsız ediciydi ama istenen buydu ve ona uymak gerekliydi. Hala yavaş yavaş aldığımız eşyaların ödemeleri devam ediyordu. Aldığımız eşyalar bir nevi de oğlumuzun şerefineydi. Oğlumuz geliyor hayatımızı toparlayalım modundaydık. Çocukluğumdan beri dönem dönem gördüğüm büyük para kayıpları ve iflaslardan dolayı en küçük bir olayda sanki aç kalacakmışım gibi endişe yaşıyordum. Bu sefer ödemelerde yalnız kalmıştım ama şükürler olsun ki Carpe Diem Gelişim de Mehmet Hocanın diziminden sonra iyi iş yapar hale gelmişti. Çok çalışıyordum ve bebek iyice büyümüştü. Şimdi bu halimle geriye bakıyorum ne anlamsızmış her şeyin bir çaresi varmış diyorum. Ama bir dönemi yaşamadan bir döneme geçiş yapamıyorsun ki. Sonra da o anda hissettiğin neyse yaşaman gerekirse yaşarsın diyorum….
Kızımın hamileliğinde kalsiyum eksikliği yaşamıştım genelde bünyem çok güçlüdür. Doğru dürüst hasta olmam fakat kalsiyum eksikliğinden diş ağrısı çekip bir dişimi kaybetmiştim. Bu sefer böyle bir şey görünmüyordu. Tüm danışanlarım durmadan bu nasıl bir hamilelik biz böyle bir hamilelik görmedik ne kadar hareketli, sağlıklı ve canlısın diyorlardı. Bir gün kendimi kötü hissedip yatmamıştım bile. Bir gün bir danışanımla çalışma yapıyordum ayakta bir şey anlatırken koltuğun ayağına çarptım ve baş parmağımdaki tırnağım parçalandı sanki kağıttan yapılmıştı. Kanlar akmaya başladı. Bir peçete kapattım ve çalışmama devam ettim. Akşam da o ayakla toplu bir seminer verdim. İsmail’e ayağımı gösterdim ve yapılacak bir şey yok dedi. Hamilelikte insan daha da duygusal oluyor galiba neden az ilgilendin diye kızdım kırıldım. Sabahı gidip tırnağımı çektirdik. Öff gerçekten çok acıyor. Size bana çok enteresan gelen bir şeyi anlatmak istiyorum. Biz ailemizin kardeşimle yaşayan iki çocuğuyuz. Bir de kardeşimle aramızda doğmadan ölen bir kardeşimiz varmış. Annem bana hamileyken dişini, kardeşime hamileyken benimle aynı ayağının tırnağını kaybetmiş. Ne garip değil mi ? Yaşamlar çok farklı görünse de aslında karbon kağıdı koyulmuş gibi de birler. Ya da ebeveynlerini çocukları bir şekilde takip eder. Ayağım bantlı şekilde bir süre acısını çekerek yoluma devam ettim…İyice ağırlaşmaya başladığımda belime ani kramplar girmeye başladı. Hiç unutmuyorum bir seans öncesi kramp girdi ağrıdan ağlıyorum sağ olsun asistanım Ebru lisanslı masördür çok iyi masaj yapar özel yağlarla, hazırladığı bitkisel karışımlarla masaj yapıp beni ayağa kaldırmıştı ve seansı tamamlamıştım.
Klasik Aile Dizimi Yöntemi Nedir?
Klasik Aile Dizimi Yöntemi Nedir?
Bert Hellinger tarafından geliştirilen Aile Dizimleri metodu, sorunu ele alınan bireyin güncel ya da köken ailesinin veya ait olduğu sistemin "temsili" olarak dizilmesine (görüntülenmesine) dayalı bir grup çalışmasıdır. Bireyin probleminin çözümüne yönelik olarak, bazı aile üyeleri "temsilciler" tarafından yansıtılır. Dizim çalışmaları sırasında seçilen temsilcilerin, temsil ettikleri kişinin ailesinin çekim alanına (kolektif bellek) girip benzer patalojik davranışlar sergiledikleri gözlemlenmektedir.
Tüm dünyada yankı uyandıran bu yaklaşım, içinde bulunduğumuz sistemdeki en derin dinamiklere erişebileceğimiz bir süreçtir. Bu dinamiklere eğilmenin ardındaki amaç, hastalıklar, depresyon, endişe, korku, mutsuzluk, bağımlılıklar ve yalnızlık gibi yıkıcı yaşam unsurlarında kişileri tuzağa düşürmüş olan, gizli kalmış sadakatleri ve bilinçaltındaki kimlikleri daha iyi anlamak ve açığa çıkarmaktır.
Bu yönteme göre, nesiller öncesinde aile üyelerinin yaşadığı "ağır travmalar", bir anlamda kader olarak bizlere atalarımızdan miras kalmaktadır. Aile içinde zamanında çözülememiş her blokaj, bir sonraki kuşak tarafından bilinçsizce üstlenilmektedir. Kuşaklar arasında yaşanan kör bir sevgiye dayalı bu bilinçdışı aktarım, kişinin hayatının çeşitli alanlarında kilitlenmeler yaşamasına sebep olmaktadır. Bu kilitlenmelerin sebebi, geçmişte aile büyüklerinden birinin başına gelen kürtaj, intihar, aile dışına itilme, evlatlık verilme, cinayet, sevdiğine kavuşamama, sevdiği kişiye yapılan büyük bir haksızlık vb. olabilir. Kişinin şu anda yaşadığı depresyonunun nedeni, 50 yıl önce yapılmış bir kürtaja, bebek yaşta ölüp unutulan ve adı hiç anılmayan bir dayıya dayanabilir... Ya da partner ilişkilerindeki çözümsüzlüklerin nedeni, hiç tanınmayan bir aile büyüğünün yaşadığı veya yaşattığı ilişkisel- duygusal bir travma olabilir.
Kolektif vicdan; kör bir güdüyle aileden hiçbir üyenin dışlanmasına, haksızlığa uğramasına, acı, mağduriyet yaşmasına müsaade etmez. Dolayısıyla geçmiş, yaşanmış ve bitmiş olsada geçmişin travmatik etkileri, kişinin (kendi bilincinde olmasada) şu anda yaşadıklarında belirleyici rol oynamaktadır.
Geçmişte yaşanan tüm bu travmalar "morfojenetik bir alanda kaydedilip", ailenin sahip olduğu kolektif vicdan gereği bilinçdışı bir şekilde yeni nesiller tarafından üstlenilerek ağır bedelleri çok uzun yıllar sonra bile ödenebilmektedir. Ünlü İngiliz biyolog Rupert Sheldrake tarafından geliştirilen morfojenetik alan teorisine göre, kalıtım yalnızca genler yoluyla değil, morfik alanlar yoluyla da aktarılır. Bu alanlar, söz konusu türün kolektif belleğini oluşturur. Alan, türün her bir bireyi ile zenginleşirken her bireyde bu kolektif belleğe "bağlanır". Morfojenetik alan teorisi, dizim çalışması sırasında temsilcilerin "temsili algılamaları" ile aile belleğine erişimi deneylemelerine bir açıklama getirebilir.
Bu yöntemle cinsel sorunlardan bedensel hastalıklara, ilişki sorunlarından bağımlılıklara kadar yaşamın herhangi bir alanında kriz ya da kilitlenme yaşayan kişilere sorunlarının kökten çözümünde destek sağlanır. Dizimler esnasında, kişinin içsel gözündeki aile resmi ortaya konularak çeşitli kilitlenmeler, blokajlar içeren bu resmin terapist tarafından adım adım değiştirilmesi ile herkes için aydınlatıcı ve özgürleştirici olan "çözüm resmi"ne ulaşılır. Özetle kilit kırılır ve aile ruhu kendine özgü derin hareketleri ile akmaya başlar ve sorun/hastalık çözülür.
Hocam da soyadı gibi insana zarar vermeyecek olanın yanında olmaya kendini adamış kimse. Umarım biz de adım adım onun rehberliğinde başarıyla dizimlerimizi yapar, insana kayifle hizmet edebiliriz. Benim dizimim büyük bir dizim oldu. Tüm aile fertlerimiz hatta eskiden ait olduğumuz ailelerimiz,çocuklarımız ve yeni doğacak yavrumuz. Böyle bir aile düzeninde benim önce yaşama, kendine sonra eşine ve çocuklarına güvenle bağlanabilen biri olmamdı istenen. Yaşama güvenle bağlanabilmek ne önemli bir kavram. Yaptığımız binlerce yanlış, yaşamak istemeyip yaşamak zorunda kaldığımız yüzlerce acı kesit aslında güvensiz bağlanmadan dolayı. Hoş insanların yüzde sekseni bir şekilde güvensiz bağlı hayata. Güvenli bağlanma olgusu ilk üç yaşımızda gerçekleşiyor. Bu dönemde anne ve bebeğin arasında kurabildiği veya kuramadığı bağ yaşama yansıyor. Tüm ebevynlerin yada ebevyn adaylarının güvenli bağlanmayı öğrenerek yola çıkması, yolda ilerlemesi zorunluluk gibi gözüküyor bence. Güvenli bağlanma ile ilgili ebevynlere eğitimler planlıyorum gelecek zamanlar için. Neyse ben bol ağlamalı bir aile dizimi geçirdim, geçmişinle zarifçe özgürleşmek. Bugüne kadar yaşamında devam ettirdiğin hayat oyunun dışına çıkabilmek. Anne ve babama “kendim için size hayır diyorum” diyebilmek oldukça zor oldu benim için. Bu hayır hayırlı bir hayır. Kendime ve yaşama başlangıcıma evet demek için söylenen bir hayır. Yani sizin hayatınız size benim hayatım bana demek. Hiçbir insan kaç yaşında olursa olsun ebevynine hayır demek istemez onlardan kopmak istemez. Aralarındaki sembriyotik bağı devam ettirmek için ona zarar veren bir şeye dahi devam etmek ister. Örneğin bir kadının babası genç yaşta vefat etti ve annesi dul kaldı , o kadın annesinin dul kaldığı yaşta yada yaşlarda eşinden ayrılabilir anlamadığı bir şekilde sonra da karşı tarafı suçlayabilir aslında bilinçaltında anneciğim bak ben sana sadakatle bağlıyım,ben de sen gibi yalnızım ve senin çektiğin acıları daha iyi anlayabilmek için senin yolunu devam ettiriyorum mesajı verir. Kendisi bunun farkında bile değildir ama bilinçaltı böyle işliyordur. Örneğin kişinin dedelerinde iflas var, çocuklar anlamadan bu modeli örneklerler ve iflas yada az para kazanmak olarak hayatlarında devam ettirirler. Aynı aileden her çocuk aynı kaderi mi yaşar hayır, hepsi ayrı bir ebevyn veya atayla bağ kurar ve kurduğu bağın sıkıntısını yaşamında bunu devam ettirir. Bir anlamda bu tarz oyunları bozup, layık olduğu hayatı yaşamasına destek veren programdır aile dizimi. Sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."( 12.40). Biz bazen atalarımıza körü körüne taparız onların yaptığının en doğru olduğunu onların bildiğinden başka bir şey yaparsak mahvolacağımızı sanırız. Aile dizimi bu düzeni değiştirmeye yönelik çalışırken Kur anı Kerim’de en az 40 yerde bunu vurgulamıştır. Eğer bu sırı çözüp, kendimiz olursak ışıklı yol, istenilen yaşam bizi sevgiyle kucaklar… Neyse burada yaşadığım aile dizimi deneyimi benim hayatımda ciddi güzel hoşluklar ve armağanlar getirdi. Bakış açını değiştirirsen tüm yaşadığın hayat değişebiliri bir kez daha gösterdi. Ailemle , parayla, işle ilişkilerim değişti.
Bir gün babamın bir arkadaşı aradı. Size bir bebek getirmek istiyoruz dedi. Tam da bu sırada çok yorulmuştuk ve İtalya turu yapmak istedik. Ben sıcak ülkeleri hep çok severim ve cazip görürüm. İtalya görmek istediğim belki de yaşlanınca yaşamak istediğim bir ülkeydi. Hamileliğimin 7. Ayı olmuştu. Geçen hamilelikte 21 kilo alarak rekor kırmıştım. Bu hamileliğimde sadece 5 kilo almıştım. Bu sırada da hala güzel şekilde gidiyordu bebeğimin gelişmesi. Babamın arkadaşı geldi ve bebeği getirdi. Hayatımda gördüğüm en güzel gözlere sahipti, gencecik güzeller güzeli annesi ve anneannesi yanında. Ailenin ilk bebeğiydi, tıpçılar bu bebeğe yapılacak bir şey yok demişler. Anne gözlerime bakıp gerçekten yok mudur sizce diyordu. Tek cevabım “Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır. (İnşirah Suresi 5) “ .İçim burkuldu, böyle güzel bir erkek çocuğu görmemiştim.Onları bir daha da görmedim. Şimdi görmek isterdim onlarca tavsiye edeceğim şey, söyleyebileceğim söz olurdu belki de. Ama herkesin, her canlının kendine ait bir kaderi yolculuğu var. Ama başkalarına düz ara gerçeği söylüyorum diye düşünüp, gerçeğin heran değişebilir olduğunu göz önüne alamayan hadi bu dar kalıplarla hayatını daraltıyor başkalarının da hayatını kurduğu cümlelerle kolayca daraltan ve can acıtan kişiler için tek ve kesin bir sözüm var. Her şeyi sadece Allah bilir. Mutlak doğru ya da mutlak son yoktur. Her şey ama her şey değişebilir veya gelişebilir. Bir anneye evladı için bu çocuktan hayır gelmez demenin nasıl bir şey olduğunu hiç anlayamam, anlamak ta istemem doğrusu. Bilim de her an değişebilen, gelişebilen bir sistemdir. Yaşamdaki temel sırrın empati olduğunu düşünüyorum. Bir insan başka bir insanın yerinde hiçbir zaman olamaz, herkesin tüm deneyimleri kendine özeldir. Birbirine benzer olaylarda bile mutlak farklar vardır. Yine de insansak bir parça da olsa karşımızdakinin yerine kendimizi koyabiliriz. Ben bir ebevyn olsaydım veya böyle bir kardeşim olsaydı karşı taraftan hangi üslupla cevap almak isterdim ? Sadece bir dakikanı alır bunu düşünmek. Her olayda da böyledir. Hiç geçmediğimiz yollar için, hiç yaşamadığımız tadını bilmediğimiz deneyimler için atar tutar, düz ara acımasızca konuşur dururuz. Karşındakinin canı acıdı mı, ya da bu insan sana inandığı için tekamülünde( ruhsal yolculuk) senin yüzünden değişim oldu mu, acaba kendine aynısı yapılsa ne hissederdin bunları düşünmeyiz. Başkasının başına gelmiş olan yaşamsal bazı gerçekler bizim başımıza hiç gelmeyecek sanırız veya benim de başıma gelebilir diye ruhumuzun içinde bir yerlere saklanırız. Oysa hepimiz insanız ve her an her şey insan için. Arkadaşım Tuna yeni bir söz paylaşmış “Sana kusurumu gösteriyorum insanım diye. Belki anlarsın insansın diye”
Balayına bir yere gidememiştik, eşim bunu balayı hediyesi kabul eder misin teklifi ile geldi. İkimiz İtalya yollarını tuttuk yorucu bir dönemin ardından. Harika bir turdu. Napoli’den Milano’ya uzanan. Her günü ayrı güzel, neşeli geçti. Mutfağı ve yemeği de çok severim İtalyada pizza yemeyi de sevdim. Kuşkonmazlı pizzalarını beğendim tavsiye ederim. Roma çok kalabalık ve fazla tarihti biraz boğuldum. Sokaklarda saatlerce gezdik, yorulduğumuzda banklarda uyuduk. Bir gece tur grubundan ayrıldık , gece hotele geri döneceğiz otobüse bindik, inmemiz gereken durağı kaçırmışız son durağa geldik hiç bilmediğimiz gayet karanlık bir yer, dil bilmiyoruz . İndiğimiz yerde geri götürecek ne bir taksi var nede bir otobüs.Yoldan geri doğru ilerlemeye başladık ben ciddi ciddi ürperdim. Yolda 2 tane darmadağınık zenci gördük, derdimizi anlattık gelin bizle evimiz orada dediler İngilizce yapacak hiçbir şey yok arkalarına taklaştık gidiyoruz. Ben İsmail ya bizi kötü bir yerlere götürüyorlarsa diyorum başka şansımız yok diyor. Gerçekten de çok iyi insanmışlar hotelin kapısına kadar bizi bıraktılar. Eşimin 50. Yaşa girdiği 25 Temmuz da Venedikteydik. Çok güzel bir doğum günü oldu. İkimiz, karnımda bebeğimiz ve Venedik. Ayaklarımızın altında sular, taşların üzerine uzanmışız çok güzeldi çooookkkkkkk…….Seviyorum italya’yı, Tanrı iyi ki İtalya gibi güzel bir memleket vermiş hiç gelmek istemedim oralardan bana kalsa oralarda kalırdım, gönlüm gözüm açıldı valla. Dönüşte uçağa bineceğiz, görevliler hanımefendi siz kaç aylık hamilesiniz diyorlar bilseler 7 aylıkım Türkiye’ye uçakla yollamayacaklar Allahtan kafayı çalıştırdım 5.5aylık hamileyim dedim de geri dönüşe geçtik. Türkiye’ye indik Edirne’ye evimize dönüyoruz. İsmailin telefonu çaldı. Eşimin arkadaşı, kızımın sınıf arkadaşının babası Oğuz arıyor. Eşiyle aynı dönemde hamile kalmıştık. Karım erken doğum yaptı bebek sıkıştı , pislik yutmuş yoğun bakımda diyor çok üzgün çaresiz. İsmail hemen geliyorum dedi. Donmuştum resmen. İsmail hastaneye gitti bana göre tamamen sağlıklı olması için çok ümit yok bir şey söylemedim ama şu anda gördüğüm bu dedi. Anne perişan olmuş, baba öyle. Eren şuanda iyileşti. Biz ve doktorları mucize bebek olarak bakıyoruz. Annesi anlatıyor. Bebek on beş günlük olmuştu ilk defa süt verdirdiler. Sütümün her damlasına YA ŞAFİ okudum diyor. Aynı dönemde hamile olduklarımızı düşündüm onların bebeği tamamen sağlıklı olursa bebeğim engelli kalırsa yada ölürse onların yüzüne bakarken kendimi nasıl hissederim diye sorup durdum kendime diyor. Aile zaten spiritüelizme de dine de inançlı bir aile. Şimdi Eren kocaman cin gibi bir çocuk oldu. Mucizeler hep var aslında önemli olan onları görebilmek, keşfedebilmek, inanabilmekte. Bir şeyi, ONU SEVENE DEK BIRAKAMAYACAĞINIZI bildiren bir yasa vardır. Sevmek izin- vermek ve kabul etmektir. Bir şeyi sevgiyle serbest bıraktığınızda artık ona dikkatinizi vermezsiniz; ve ona dikkatinizi vermeyi bıraktığınızda, o da artık sizin deneyiminizde yer almaz...
Aile Dizilimi
Aile dizimleri, üç akımın eşsiz bir birleşimidir: Sistemik anlayış, temsilcilerin ve fenomenolojik metodun kullanılması. Bu kombinasyon özel bir şeyin ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Buna "bilginin alanı" adını vermekteyiz. Bu alan, sistem dizimleri süreci esnasında ortaya çıkan ve büyük ölçüde dizim terapistinin, temsilcilerin ve danışanın önyargılarından bağımsız olan enerjetik fenomenlerden oluşmaktadır.
Bu durum, danışana ve onun sistemine (ailesine) daha uyumlu, daha etkili ve daha yaratıcı olarak gelişme yeteneği sağlayan, yeni ve iyileştirici bir resmin oluşmasına olanak tanımaktadır.
Uluslararası alanda ilk duyulmaya başlandığı zamanlarda "Hellinger-Work" adlarıyla tanınan bu yöntem, bugünlerde dünyanın birçok ülkesinde uygulanmaktadır. Psikoterapi ve danışmalık yöntemleri içinde yerini almıştır. Aile dizimi, fenomonolojik-sistemik çalışma şeklinde de adlandırılmakta ve böylece konstrüktivist-sistemik çalışma olarak bilinen Heidelberg ve Milano ekolünün aile terapisi uygulamalarından farklılaştırılmaktadır.
Dizim çalışması, aile terapisinin yeni bir yöntemi olmaktan çok daha fazlasıdır. Aslında yaşamın tüm alanlarını kapsayan, ruhsal alana kadar uzanan, yeni bir hayat düzeni anlayışını hedeflemektedir. Bu anlamda çalışmalar için dört farklı düzey belirlenebilir:
- Terapi süresince orada bulunmayan aile/sistem fertlerinin veya soyut sistem unsurlarının, bir grubun üyeleri tarafından (idareten -münferit danışmanlık hizmetinde-, hayal ederek ya da figürler vasıtasıyla), temsil edildiği (metodik) düzey. Diğer bir deyişle, dizim.
- Dizimlerde resmedilen sosyal ilişkilerin ve bunların temelinde yatan kuralların (sosyolojik) düzeyi.
- Bu düzenlerin içselleştirilmesi, kayması, ihmal ya da ihlal edilmesinden kaynaklanan ızdırabı ve içsel düzen ile dışarıdaki düzenin karşılıklı etkileşiminin (psikolojik) düzeyi. Buna bir dizim esnasında, sosyal düzenlerin ve bununla bağlantılı olan hislerin, canlı olarak yaşanması da dahildir.
- İçsel ve/veya dış düzenin tekrar eski haline gelmesinin; içsel ve/veya dış kaynaklı bir problemin/dengesizliğin çözüme kavuşmasının ya da dar veya geniş anlamda iyileşmesinin terapotik düzeyi
6 Aralık 2012 Perşembe
Akıllıya 40 kez deli dersen, deli olur!
Hergün oğlum için olumlamalar yapıyordum. Karnıma dokunup onu severken. Olumlama kısaca istediğini olumlu cümlelerle dile getirmek, bir anlamda zikir etmektir. Bunla ilgili atasözü de vardır ya “akıllıya 40 kez deli dersen, deli olur” diye. Bizde isteklerimizi kalbimize ve bilinçaltımıza iletip gerçeklik olması için eylem yapma yolunda ilk adımı olumlamalarla söyleriz. Benim olumlamalarımdan bazıları şöyleydi: Benim oğlum sağlıklı, benim oğlum akıllı, kolayca hayata uyum sağlıyor, kendini ve yaşamı seviyor, uysal ve uyumlu bir çocuk vs.vs. Aklıma gelen her şeyi ona söylerdim. Karnımda da hep çok usluydu. Her kontrolde gelişimi iyi cevabı alıyorduk. Babasıyla ultrasonda oğlumuzun her hareketini izleyiş bize sevinç veriyordu. Oğluma şirin şirin kıyafetler alıyordum ve onları bebek deterjanı ile yıkayıp saklıyordum. Annem her seferinde aceleciliğimden şikayet eder, kızım acele etme bebeğe bir şey olursa üzülürsün derdi. Kızıma da böyle erken erken hazırlanmıştım. Ben de her seferinde anneme anne üzülme bebeğe bir şey olursa İsmail çocuk doktoru ve hastanede bunlara ihtiyacı olan bir sürü bebek var onlara veririz sevinirler belki evladımıza da dua ederler derdim. Yaşamda çocukluğumdan getirdiğim belki de aile diziminin, canım Mehmet hocamın anlattığı gibi soylarımdan getirdiğim,göçmenlikten atalarımın getirdiği ve benim taşımaya devam ettiğim derinlere saklanmış bir aç kalma korkusu vardı. Ama her zaman denir ya çocuklar bollukları ile gelir diye oğlum da rızkı ile gelmişti işte. Mehmet Hoca sonradan onu da güzel bir dille anlatmıştı. Allah yaşama hizmet eder, yaşama hizmet eden en önemli şeylerin başında dünyaya getirilen çocuklar vardır. Bence kimse korkmamalı hamileliğinde bebeğe nasıl bakacağız diye, iki çocuğumda da gördüm ki yaşam hep yanımızda.
Ben hayatımda hep şunu derdim, bu hayatta her şeyle sınandım. Fakirlik, borçluluk,zenginlik,değersizlik, sevgisizlik, kandırılma,aldatma,aldatılma,şiddet,öfke vs.vs.herkes gibi hepimiz gibi işte.Arkadan eklerdim ki çok şanslıyım hiç hastalıkla sınanmadım. İçimden bir ses geçerdi, sana sormazlar mı sen bu işi yaparken bu acıyı biliyor musun ki bize sakin olun diye akıl veriyorsun………Ne acayip bir düşünce şimdi daha net görüyorum ifademin kendime acımasızlığını. Üzgünüm ki bir çoğumuzda olan şey bir şeyi yaşamadan o şeye empati kuramamaktır. Bir konuyu deneyimlemediysen karşındakine aynı hoş görüyü, aynı sevgiyi hepimiz biriz duygusunu geliştiremiyorsun. Keşke acıları yaşamadan bu duyguları geliştirebilsek. Bazen insanlara bakıyorum hiçbir bilgisi deneyimi olmadığı konularda karşı tarafı en acımasız şekilde eleştiriyor yada onlara o konuda akıllar veriyorlar. Nasrettin Hocamızın damdan düşme hikayesi vardır ya bana doktoru getirme damdan düşeni getir diye. Ben de farkında olmadan damdan düşüp insanları anlama duygusu geliştirmişim işte……
Benim yaşlı büyüklerimden yaşayan tek kişi büyükbabam kaldı. Büyükbabam yaşlı bir bilgedir benim için derin bir hoşgörüsü, kimse için yorum yapıp eleştirmeme dürtüsü gelişmiştir. Biz küçüklüğümüzden beri bir şey için en küçük yargılama yapsak işinize bakın sizin işiniz yok mu der dururdu. Hamileliğimin ortalarında hiç beklemediğim şekilde akciğer kanseri olduğunu öğrendik daha da genç bize göre 70 yaşında insana kalsa sevdikleri 200 yaşında da olsa hep genç oluyor. Kızıma hamileliğimde de babaanneciğim bağırsak kanseri olmuştu. Hamileliğimde hep yanında kalmıştım hastanede hemşireler dalga geçerdi, kim hasta diye sorar dururlardı ? İnsan bir hedef koyar ya ölmemek için bazen kendine babaanneciğim kızın olmadan gitmeyeceğim demişti,doğum yapıp hastaneden çıktığım gün babaanneme gidip kızımı gösterdim babaannem dilini zorla çevirip bu yavruya hazırladığım paketi verin dedi ve gecesi ölmüştü. Benim için ondan uzak kalacak olmak çok büyük bir acıydı. Şimdi ki doğumumda da büyükbabam mı gidiyordu? Edirne’de ki hastaneden kurtulmaz tarzı bir konuşma yaptılar tüm hastane işlerine büyük dayımla ikimiz gittik. Bu konuşmaları büyükbabama hiç söylemedik acilen Bursa Acıbadem Onkolojiye gitmelisin dedik. Bu arada sürekli enerji çaılşmaları yaptık. Giderken gözlerimize bakıp vakur bir şekilde Allahın dediği olur sakin olun ne kadar ömür verildiyse o kadarını yaşarız bunu da kafamıza takmayalım dedi. O nasıl bir sükunettir anlayamadım bir türlü.
Sonra eşim bir gece sabaha kadar istifra etti, midem hazmetmiyor galiba bir doktora gideyim dedi. Doktor apar topar ameliyata almalıyız safrandaki taş büyük ve kanalını kapamak üzere demiş. 2 gün içinde ameliyat yapıldı. Hastanede yattık 2 gece ve eşim toparlandı. Kolayca toparlanması beni sevindirdi. Çünkü onun hep güçlü olmasına sinüslerinin arada bir dolması hariç hep sağlıklı olmasına öyle alışığım ki bana onu yatarken görmek acıtıcı geldi. Daima onun sağlıkla yanımda kalmasını hayal ederim. Ben yine hamileyken hastanede refakatçi olmuştum. Neyse oğlu da babasıyla böyle gününde birlikte olmuştu. Erken öğrenilseydi zeytinyağı ve limon kürleriyle de safra temizleniyormuş onu sonradan öğrendik. Tabi taş oluşmadan önce dönem dönem böyle kürler yapılmalı, kendi bedenimizi hep ihmal ederiz ya. Halbuki ruh,zihin,beden bir arada görülürse, itinayla hepsine bakılırsa sağlıklı yaşam sürer gider.
Benim canım kadar sevdiğim Almanya’da yaşayan bir amcam var. Tam bu dönemde Türkiye’ye tatile gelmişti. Hemen hemen her gece bizle buluşurdu, eşimle kıran kırana tavla partileri yaparlardı. Bir gece İsmail amcan nerede haber yok dedi. Sabaha kadar aradık amcam telefonu açmadı, sonra ona bakmaya gittik eve yine yok. İlerleyen saatlerde öğrendik ki amcam hastanede prostatında kanamlar olmuş. Ultrasonlar çekildi, günlerce tetkikler yapıldı ve amcamın mesane tümörü olduğunu, çok fazla yayıldığını diğer organlara da sıçradığını söylediler. Hoppalaaaaaaa bu kadarı da olmaz artık. Amcamın haberi yok, sadece kanamaları var hastanede. Yaşamda küçükken bir dönem birlikte büyüdüğümüz bir gece konuşmasak bir şeyimizi paylaşmasak çatladığımız kuzenim Serabın babası, her zaman yanımda olan can amcam .Ailesi Almanya’da ve bizim haber vermemiz gerekli amcam büyükbabamdan da genç 60 yaşında.Bana göre de tüm sevdiklerim genç geliyor. Oysa ana babaların küçücük evlatları da bir şekilde ölüyor. Ne zordur evlat kaybetmek hepsine dayanma gücü diliyorum. Herkese haber verdik, tüm ailesi ağlıyor. Ben gerildim, kasılıyorum amcam yine bize gelip gidiyor bende kelimeler düğümlü. Apar topar ailesi aldı götürdü Almanya’ya. Amcamın da hepimiz gibi içinde küçük sevimli bir çocuk var. Niye gidiyoruz şimdi daha eğlenceli izin yapacaktık modunda. Almanya’da hemen ameliyata aldılar,Türkiye de söylendiği kadar ağır bir şey yokmuş. Ameliyat başarılı geçti maşallah iyileşti. Küçük çocuk demişken son gittiğim eğitimden Stephan Hausner’in bir sözünden bahsetmek isterim “Yalnızca çocuklar hastalanır, büyükler değil” . Bu ne demek içimizde çözemediğimiz çocukluk anılarımız,acılarımız devam ediyorsa, hala büyük bir birey gibi yaşamı olduğu gibi kabul edip,içimize alamıyorsak, ebeveynlerimizle onların yaşadıkları ve yaşattıkları ile özgürleşememişsek hasta oluruz. Mehmet Hocamız da şöyle bir şey ilave etti, bir de yaşının gereği gibi yaşamayanlar hasta olur. 50 yaşında 30 yaşında gibi koşturup, hareket edenler mesela. Hoş ben burada şöyle bir fikir sunuyorum yaşının gereğini yaşamayanlar da bir nevi içindeki çocukla helalleşememiştir. İnsanın içindeki çocuk buna beklide bilinçaltı diyebiliriz,bir şeyleri eksik görüyorsa yada başka değerleri kendinden önde görüyorsan koşturursun. Tam tersi de olabilir yaşının gereği hareketliliktir sen sadece oturursun bu da eyleme geçersen sonuç alamayacağın yada birşeylerden korktuğun içindir. Dileyenlere Stephan Hausner’in hastalıklarla ilgili Hayatım Pahasına kitabını tavsiye ederim.
3 Aralık 2012 Pazartesi
Dedesinin oğlumuza doğum hediyesi
Doğduğun gün çok mutlandık
Herkesi bir telaş aldı
Annendensonsuz heyecan
Baban bile dona kaldı
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
Sonra da doğum haneden
Müjde haberini aldık
Ortalık sakinleşince
Nur yüzüne bakakaldık
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
Ablan önceleri kıskandı
Tahtım elden gitti
Ama senin güler yüzün
Onu da kanatlandırdı
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
Babaannen uzaklardan
Halan hediyelerle gelmiş
Abdo bile koşmuş sana
Rezzan sevgiler getirmiş
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
Doğmadan Avrupa gezdin
Ondan sonra da Hindistan
Bagavan bile kutsadı
Sen mavi gözlü bir sultan
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
Ağlatmasın Tanrı seni
Sevgi içinde bir nur ol
Kucak açsın herkes sana
Yaşamında hep huzurlu ol
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
Toprak sen hep bereketsin
Ağlasa da güzel sesin
Geçmesin öne hiç nefsin
Sen doğuştan bir lidersin
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
Baban artık daha mutlu
Annen çoktan rahatladı
Dayın İstanbuldan geldi
Asiye uyum sağladı
Deden sayende uslandı
Bütün aile bir yerde
Hepsi senin sayende
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)