Uzun
zaman oldu bloga yazı yazmayalı..Belirli dönemlerde , değişik ifade şekillerine
ihtiyaç duyuyorum. Bazen sözlü anlatımlı , bazen susarak sadece gözlü anlatımlı,
bazen de yazarak anlatımlı günlerim oluyor ama sanırım benim için en tercih
edileni yazılı anlatım, normal hayatta düğmeme bastığınızda hiç susmasamda hislerimi ifadede yazılı anlatım benim için
çok kıymetli.Sözümün kesileceği ve duygumun aktarımının yarım kalacağı ile
ilgili bir korkum var sanırım…Öyle yoğunlaştı ki hayatım son zamanlarda kendime
vakit ayırma lüksümün dahi olamadığı günler yaşıyorum, bir taraftan da
yazamamanın ızdırabını çekiyorum. Çünkü çok eğlenceli ve farklı deneyimler
yaşıyorum ve herkesle paylaşma isteğim ve heyecanım devam ediyor. Geçen yıl
John of God Meditasyonu için Antalya’ya gitmiştim. Hamileliğimde gittiğimiz
Hindistan inzivasında çok tatlı bir arkadaşım olmuştu Sanem…O yalnız gelmişti
Hindistan’a ben eşimle..Eşimle gittiğim halde erkeklerle kadınlar ayrı
binalardaydı, biz Sanemle birlikte kalıyorduk.. Az yememiz gerektiğini
söylüyorlardı, detokstaydık ben zaten hamilelikte mide bulantısı içindeyim
yemekler iğrenç kokuyordu ama odamızda gırtlağımız Sanem’le hiç durmuyor ha bire
atıştırıyorduk.. Maymunların camımıza geldiği harika bir 15 gün geçirmiştik
beraber. Bhagavan’ın huzuruna çıktığımızda Bhagavan bana çok özel bir
kristal çocuğun olacak demişti, Sanem
onu hiç unutmuyor, ben bazen unutuyorum işte..Benim hiç İngilizce bilmeden
herkesle sıkı pazarlık yapıp ucuza ürün alışlarımı da anlatıp
duruyor..Antalya’ya gitmeden önce Edirne’ye merkezime gelmiş ve Theta eğitimi
vermişti. Ben de bu eğitimi zarafetten almıştım, onun ve danışanlarımın yanında
olduğumu hissetsinler diye bir de mesleki olarak birşeyleri bilme isteğimle..
Edirne’deyken Çağatay’la çalışmak istiyorum ama izin yok bana demişti.. Ne
demek olduğunu pek anlamadım ama üstünde de durmadım ne de olsa ben enerji olarak Çağatay’ı sadece John of God ile çalıştırıyordum
( Ve benim için ,bizim hayatımızda yaptığı değişimler fazlasıyla yeterliydi)
Neden mi çünkü enerji çalışmaları çok hassas konudur. Karşındakinin enerjisi de
sana geçer, sana çalışan kişi yeterince dengede değilse sen de o alanda
kaybolabilirsin. Ayrıca da John of God ile çalışmak bize yetmiyorsa
inançsızlığımızı bitirememişiz diye düşünürüm. İnsanlar bizle john of God’a
daha geldikleri an bazen bir tatminsizlikle oradadırlar daha oradayken başka
kapılar arayışındadırlar , sol beyinleri devrededir ve zaten orada da
olamayacağına baştan karar vermişlerdir.Bence kararları biz veririz ve
Yaradan’da bizi gözlemler ,eğer gerçekten olamayacak diyorsak ve mücadeleye
devam kararı almışsak Yaradan peki o zaman gücünü sınamak istiyorsan sına diye
bize alan tanır..Yada bir şey olamıyorsa mutlaka o hastalıkla öğreneceğimiz
dersler devam ediyordur, dersleri almadan oyundan çıkmak mümkün değildir…Oyun
diyorum en ağır hastalık sınavlarına bile çünkü benim için hayat
büyümek,öğrenmek ,gelişmek için bir oyun
alanı ….Sanem’le Antalya’da buluştuğumuzda onun ofisinde Mucizenin Doğumu’nun
kitap sohbetini yaptık akşam yemeğe çıkmaya karar verdik ve o gece misafiri
olan Yeşim ve ailesi de yemeğe katılıyordu..Tabi ki balık yemeye gittik , küçüklüğümde
gözlerimde ki miyobun iyileşmesi için zorla yedirilen balıktan nefret
etmiş,aileme tepkimi göstermek için
yıllarca yememiş, yaş aldıkça tam bir balık aşığı olmuştum..Zevkli balık
muhabbetindeyken muhabbet Theta’ya geldi ve Yeşim Vianna’nınserebralpalside iyi
olduğunu ve Yaratıcıya sorarak hiçbir karşılık almadan bazen hasta kabul
ettiğini söyledi..Ben humandesinge göre dalak otorite ile yönetiliyorum. Dalak
otoriteler , bir nevi deli olabiliyor bence anında gelen bilgiyi değerlendirip
saniyeler içinde kararlar alabiliyorlar..Karar aldım o an lütfen kendisine
sorar mısınız Çağatay’a da bakabilir mi ? Sanırım Çağatay’ın bu kadar
ilerlemesinde dalak otoritenin büyük önemi var ne zaman ondan gelen sese kulak
verirsem kapılar bana ve oğluma teker teker açılıyor..Tek başına zihin insanı
hiçbir yere götürmüyor..Zihin çok sorgucu oysa iç ses nerdeyse hiç yanıltmıyor
insanı..O gece Çağatay’In durumunun Vianna’ya bildirilmesi için anlaştık..Sanem
ve Yeşim bizi kırmayıp devreye girmişlerdi , bir de Uçgun var Sanem’in yanında
geleceğin yardım meleği, gözleri çakmak çakmak .Anlıyorrsun ki bu kız insanlara
yardım için adanmış bir ruh. Bir işe sadece iş olarak değil gönül olarak
bakanlara bayılıyorum. Uçgun tarafından İngilizceye çevrilen Çağatay hikayesi
Burhanettin’e ulaştırılmış ve Burhanettin’de Vianna’ya haberi
uçurmuştu.Burhanettin kim derseniz gurur duyabileceğimiz bir Türk
evladı.ThetaHealing’in tüm takı tasarımlarını kendisi yapıyor ve onun ürünleri
tüm dünyada satılıyor ayrıca çok imanlı hastalıklara hiç dayanamıyor ve hemen
yardım etmek istiyor….Tabi ben o zaman onu tanımıyorum, Sanem’den bir süre sonra
haber geldi Vianna Çağatay’ı kabul etmiş..EEEE peki şimdi ne yapacağız hiç
düşünmeden atladık olaya, yolu yordamı da bilmeyiz.Ne yapılacağından da haberimiz
yok..Ya Deniz herşeye atlarsın hemennn
der demez ilk eğitim Dubai’deymiş oraya gitmemiz söylendi….Vianna bu arada
dünyayı gezip Theta eğitmenleri yetiştiriyor, Müslümanları seviyor ve Müslümanlar için düzenli olarak
Dubai’ye ye gelerek eğitim veriyor hatta
bizim 99 Esmamızla kafa yoruyor bugünlerde.. Bu arada kendim de eğitime girmek
istiyorum belki çocuğuma ve diğer ihtiyacı olan kardeşlerime daha fazla bilgi
alarak yardımım olur diye….Derse gireceksem tek başıma Çağatay’la yapamam
öyleyse yardımcım da gelecek bir de çevirmene ihtiyacımız var..İpek Senem’e
haber verdim eğitime Dubai’ye gidelim mi diye , oda bu eğitimi almaya meraklı
olur gidelim dedi. .İşlemleri başlattık, heyecanla ve apar topar soluğu
Dubai’de aldık ..Çağatay,ben,Sibel ve Senem olarak..Yanımıza yazlık kıyafetler
aldık aklımız sıra çok sıcak yere geldik ya..Bir de ne görelim kum çölünün
ortasında gayet serin hava..Beklentimin aksine Dubaideki Araplar çok zarif,
engellilere karşı hassas.Klimalı otobüs durakları var, yemekler harika, kocaman
alışveriş merkezleri var ama başka da bir şey yok, normal zamanda gidip bir
şişe suya 20tl , normal bir pizzaya 100tl verir miyim tabi ki çöl sevdam da yok
cevabım hayır..Ama olay Çağatay ve hepimizin iyileşmesine katkı sağlamaya emek
vermek olursa fizana giderim, yeter ki iyileşebilme için yeni ve sömürmeyen bir
yol bulunsun.. Geldiğimizin ertesi günü ders başladı, eğitim yapılan hotel
dünyanın en uzun hoteliymiş , meydan hotel..Vianna eğitime başladı..Dünya
tatlısı bir kadın, hayatı zorluk, fakirlik, sıkıntı ile başlamış ..uzun yılar
böyle yaşamış,fakat doğuştan medyumikmiş,kanser olmuş bacağı kökten
kesilecekken bacağını tek başına theta yöntemini bularak iyileştirmiş. Sonra da
binlerce kişiye şifa dağıtmış bir kadın.Türkiye’de yayınlanan kitaplarında
yöntemi anlatılıyor.”ThetaHealigSıradışı bir Enerji Yaklaşımına Giriş” kitabını
konuyu derin anlayabilmeniz için tavsiye
ediyorum.. Naif, içten, samimi, zorluktan geldiği için halden anlayan gerçek
bir dişi..Çok hoş ders anlatıyor ..Maksadı insanlara doğru şekilde dua
edebilmeyi öğretebilmek bir manada..Yıllardır ne iş yapıyorsun diye sorsalar
Allah’ın büyüklüğünü anlatıyorum demek istemiştim, sonra deli derler diye
susmuştum..Vianna’da derste ben Yaratıcının varlığını ve büyüklüğünü
anlatıyorum demez mi ? ben şoklarda..Ders toplamda 4 gün, Türkiye’den
öğrenciler gelmiş..Hepsi de ayrı güzeller, arada sunulan servisler harika ama
benim gözüm hiçbir şey görmüyor aklım Çağatay’ın neler yaşayacağında..Derste
his yüklemeleri bolca var ve çok zevkli..His yüklemesi, sende yaşamındaki bazı
sıkıntılı durumlardan dolayı tanımlanmamış hisleri DNA’na tanımlamaktır.
Örneğin benim hayatım çok zorlukla geçti ve neşe tanımını blmiyorum..Acıyı
fazla yaşadığım için acı ile haz kavramını ayrıştıramıyorum..Bunların ayrıştırılıp,
neşenin yüklenmesi gibi…İlk gece ders bitti Çağatay’ı yarınki ders bitiminde
alacağını bildirdi Vianna .O gece meşhur Dubai Mall’a gittik..Ucu bucağı yok
arkadaş, ölmeden bebeklere bile Channel abiye kıyafetler gördüm ya yüreğim gam
yemez..Boydan boya akvaryum, içinde köpekbalığı bile var..Oğlum hep bizimle,
meraklı meraklı etrafa bakınıyor..2.gün oldu ders devam etti, akşamüstü oldu
Çağatay yanımıza geldi vebizi Vianna’nın
odasına aldılar. Çağatay’a yaklaşık 10 dakika çalıştı Vianna..Zekası tamamen
yerinde, herşeyi biliyor ona bebek gibi davranmayın, konuşmak istiyor , iki dil
biliyor ikicisini nereden öğrendi dedi, tabi kiyabancılara yıllarca yaptığı
seanslardan annesi bilmese de oğlu İngilizce komutları öğrendi, beynine, bacak
kaslarına, gırtlak kaslarına çalıştım dedi Vianna, iyi olacak merak etme..Peki
benden dolayı iyileşmesine engel olduğum ve aktardığım bir şey var mı dedim yok
o yolunu biliyor ama onun büyümesine izin vermiyorsun dedi, büyümesine izin
vermek için benle de çalıştı, gerçekten de 5 yaşında çocuğa bebek gibi
davranıyordum ben..Artık kendini ve
doğum doktorunu affetmek ister misin dedi? Sen iyi bir annesin ve bunu
kabul etmelisin.Tabi ki ben anne olarak yıllarca neyi eksik yaptım
kafasındayım.. Bende gözyaşları sel olup akıyor. Doğum doktorunu gerçekten de
affedememiştim.Eşimin arkadaşıydı. İlk kızımın doğumunu da o yapmıştı. Ama
niyeyse ben oğluma hamileliğimde daha çok güven ihtiyacı duymuştum ve kızımdan
sonra değişen fikirlerimle farklı bir doktor istemiştim. Bana ve bebeğime daha
fazla anlayış gösteren bir doktora doğuma kadar nasıl da ihtiyaç duymuştum..Her
gidişimizde sadece bebeğin sağlığını kontrol etmesi bana yetmemişti. Kendimi
yalnız hissetmiştim. Ve doğumdan sonra hal hatır bile sormaması bende hep
kırgınlık yaratmıştı.Bu kadar çok affetmenin değişim yarattığını bildiğim halde
Vianna’ya evet demek çok zorladı beni. Evet dedim herşey bitti mi , iç dünyamda
hala bu duyguyu dönüştürmeye çalışıyorum.Belki de kendi isteklerime önem
vermeyi ve kimle birlikte doğuma gireceğime karar verip güçlü olmayı
öğrenmeliydim. Evet o gün öğrenemedim ama uzun vadede bu ders bana bunu öğreti.
“SANA İYİ GELEN EN DOĞRUDUR” gerisi hikaye…Kendi isteklerimi dile getirmekte
cesur olmayı öğrendim…Ben bu kadar ağır bir sınavla öğrendim, siz sınavsız
öğrenin isterim…Sonra bana sen gerçek bir şifacısın oğlunla uğraşırken
dünyadaki görevini unutuyorsun git ve ağır hastalarla ve engellilerle çalış
şifayı verenin Allah olduğunu ve ondan yardım alabileceklerini öğret görevin bu dedi..Belki de görevimi
hissetsem de çok işime gelmiyordu.Çünkü zihnimin bir köşesinde sanki şifayı ben
yapıyormuşum gibi iyileşemeyen hastalara karşı suçlu hissedeceğim duygusu
vardı. Halbu ki benden istenen sadece onların yanında olup öğrendiklerimi
aktarmaktı.Hatta Çağatay’ın yardımcısı Sibel’e de bu hanım da bir şifa kanalı
dedi.Şifacı bir ruh olmasa Çağatay’ı oğlu gibi görüp, hayatının bir bölümünü
adar mıydı ona..Şifacılık sadece birine elle dokunup iyileştirmek miydi? Tabi
ki hayır bazen birini canın gibi sevebilmekti..Dünya üzerinde duygularını kaybetmiş
, otobüste bir engelliye yer vermekten gocunan bir dolu insan varken o oğlumun
iyileşebilmesi için her zaman yanımızdaydı, saatlerce yılmadan egzersizlerini
yaptırıyordu. Sağolsun Senem’de her an yanımızda o gezide, merakla ve heyecanla
Çağatay’ın iyi olmasını diliyordu…Allah Çağatay’ ve bizim gibi olanlara yardım
meleklerini de gönderiyor bence….
O
gece çalışmadan sonra hotele döndük. .Çağatay Sibel’le aynı odada kalıyor. Biz
de Senem’le tam karşı odada. Çağatay uyuduğunda ben odama gidiyorum, sabah
erken ders olduğu için Çağatay kalkmasın diye.. Sanırım gece bir buçuk idi.
Kapı çalındı hararetli hararetli..O saate kadar herşey normaldi.. Sibel biraz
odaya gelir misin dedi. Benim yüreğim hopladı , bir şey mi var???Endişelenmemem
için bir şey yok dese de odaya girdiğimde Çağatay bambaşka haldeydi.Tüm kasları
oynuyordu.Bacak ve boğaz kaslarının içine yılan girmiş gibi hareket ediyordu.Kendinde
değildi, inliyordu.Ağzından köpük geliyordu...Belki de bir epilepsi kriziydi.
Rivayetlere göre Mevlana ve büyük üstadların bazıları da epilepsi geçirir ve
yaradanı daha yakın hissederdi..Belki de hiçbir şey bildiğimiz kadar basit
değildi…Senem bu manzarayı görünce şaşkın odaya döndü ben dua edeyim dedi,
Sibel Çağatay gidiyor endişesinde.Rabbim o an bana bir güç verdi..Bunun bir
şifa krizi olduğuna inandım ve sanki tekrar doğuyor o an tekrar doğum
kanalından çıkıyor gibi hareketler yapıyordu. Bir yılan gibi kıvrılıyor ,
inliyordu kucağımda.Ben de ağlayarak sanki doğumdaymışve onu tekrar doğuruyormuş
gibi sadece onu seviyordum. Oğlum
geçecek, hepsi bitecek bu güne kadar çok acı çektin artık yoluna giriyor
diye..Üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum, sonunda hareket durdu ve Çağatay “İYİYİM”
demeye başladı..Biz şok olduk Sibel’le ama Çağatay konuşamıyor ki??İster inanın
ister inanmayın. Tek yapamadığımız kamera çekimi oldu o anda.. Ama hepimiz şok
geçirmiştik o süreçtemümkünatı yoktu başka bir şey düşünmenin... Sabahı zor
ettik ve koşa koşa Vianna’ya gittik.Bu gece neler oldu biliyor musun Vianna..O
gülümsedi ve her şey yolunda beyinciği küçüktü onu büyüttük o kadar dedi..
Nasıl da sakindi ..Bir de bize sorsanız, ömrümüzden ömür gitti..O ses neydi ve
oğlum nasıl konuştu, burası hala muamma..Ama biz bunu canlı canlı yaşadık..
Size bir şey söylemek istiyorum. Yemin ederim ki o an en korktuğum şey kalkıp
yürümesi olmuştu……..Şifayı ve Yaradanın mucizelerini bizim kestiğimize ve
yeterince onun anda şifasına hazır olmadığımıza kendimde şahit oldum..Resmen
anlık şifanın gerçekliğiyle başa çıkamayacağımı anladım..Bana deli
diyebilirsiniz ama bunu deneyimledim..Belki de Çağatay’ın iyileşmesi hep bunun
için adım adım oluyordu. .. Çünkü Rabbin nezdinde büyük şifa küçük şifa yoktur.
“Kün fe yekün..Ol der olur…”
Sanırım
o günden sonra dünya üzerinde yaşadığım en mutlu anları deneyimledim..Ben iyi
bir anneyim diye havaya girdim, kendime hediye falan aldım..Bir annenin yüzünü güldürmek bile
ne büyük iyilikti böyle zamanlarda…Theta eğitimimizi , eğitmen olarak
tamamladık..Daha sonra tekrar buluşmak üzere sözleştik….Saatler süren yolculuk
sonunda eve varırken bir telefon..Yarın sabah Avrupa birliği projeniz
başlıyor..Neee ama çok uykusuzum..Proje konusu engelli çocuklara ve ailelerine
istihdam yaratmak…Sabah ders başladı apar topar
karşımda dünya güzeli engelliler ve anneleri..Bu grupla daha önce de
çalışmıştım. Bu defa sanırım Vianna’nın söylemine cevap gelmişti. Otur ve
öğrendiklerini aktar. Onlara gerekli eğitimleri verdikten sonra bol bol yeni
öğrendiklerimi anlattım. İki gelişme yaşadık orada birisi eli kırılmış açlılı
hanımın bir gün sonra alçısını söküp parmaklarını kullanabilmeye başlaması,
diğeri down sendromlu meleğin geceleri hiç uyuyamazken uyumaya başlamasıydı..
Türkiye’ye
döndüktensonra ,bir yandan da diğer
Vianna eğitimlerinin yerlerini takip etmeye başladık. Önümüzde İspanya ve
İsviçre eğitimleri vardı ..Biz de tekrarVianna ve eşinin yanına gidip Çağatay’ı
da götürmek için İsviçre’yi seçtik. Ayrıca İsviçre’de uzun zamandır gitmek
istediğim bir göz doktoru vardı. Bu doktor beyinden hasar alarak görme sorunu
yaşayan çocuklara bakıyordu ve çalışma yapıyordu.. Çok istemiştim Zürihte ki
Dr.YvonneFrei’ya Çağatay’ı götürüp çalışma yaptırmayı…..Sonunda ulaşıyorduk
kendisine de..Yine grup aynı ben,Çağatay,Sibel,Senem..Önce Zürih’te doktora ve
doktorun yönlendirdiğiosteopata gidecek oradan da St.Gallen’deVianna’nın
yanına..Vianna’nın hasta bakmadığını,baktığı hastaları mutlaka Allah’a sorup
izin olarak seçtiğini düşünürsek bizim
kabul edilmemiz yeterince şükür sebebi oldu..İsviçre sanırım dünyanın en pahalı
ülkelerinden. .Hava bedava, su her çeşmeden içilebildiği için bedava , geri
kalan her şey başlı başına uçmuş fiyatlarla ..Bizim doktorun muayenesi 600
frank örneğin. .Yalnız muhteşem bir adam, gözlerdeki doğum anında yaşanan travmayıçözmek için teknikler uyguluyor ve
bir osteopata yönlendiriyor. Osteopat bedenine ve gözlerine çalışıyor..Oradan
aldığımız cevap çok iyiydi..Oğlunun görme problemi yokk..Verdiğim cihazlarla
egzersizlerini yap ve en geç 6 ayda yine gel..Zürih’te öyle çok görülecek bir
yer yok ama Luzern kenti bambaşkaydı.. Oğlumuzu 2 günlük tedavi aralarında
gezdirmeyi de ihmal etmiyorduk.. Yanında Senem gibi bir tur rehberi olunca
gezmek zevkleniyor haliyle.. Orada öğrendiğimiz egzersizlerin düzenli olarak
yapılması ve kafa travmasına çalışıldığı için bir süre başına dokunmamamız
söylendi bize…Oradan atla trene doğruca St.Gallen’etheta eğitimine….Çağatay bu
gezilerde gayet uslu ve tam bir gezenti modunda…Gittiğimiz hotelde bizim Türk
grubundan arkadaşlar da var, tabi ki şaşırmadık hotelde çalışan Türkler
de..Dünyanın her yerinde bizim milletimizden insan görmek öyle zevkli ki..St.Gallen
cennetten bir köşe sanki, biblo şehir gibi..Hangi güzelliği ararsan var..
Hayatımda gittiğim ve gördüğüm en harika yerlerden…Her köşesi doğa
harikası…Eğitim Einstein Hotelde imiş….Bize tüm olasılıkların mümkün olduğunu
ve “Tanrı zar atmaz” sözünü öğreten o olmadı mı? 7 yaşına kadar konuşamayıp,
disleksi hastalığı ile başa çıkarak mucizevi dünya düzenini keşfeden adam.. Ben
de 40’ında hafif çaplı disleksi olduğumu fark etmiştim. Yıllarca bu halime
anlam verememiş ve kendimi hırpalamıştım harfleri eksik yazarken.
Yine
Türkiye’den gelen thetacılar harikaydı.. Çevirmenimiz Şafak, sürekli ilgili ve
yardım sever.. Geçen eğitimde de Burhanettin’de bayıldığım bir yüzük
vardı.Özellikle taşı dikkatimi çekiyordu.. Fakat ona o anda bütçe ayırmam
imkansız gözüküyor. Burhanettin ısrarlı al bunu , ne zaman olsa ödersin..Ben
yüzüğe bakıyorum, yüzük bana.. Uzun flörtleşmeden sonra kendime sordum sen
erkeklerden en son ne zaman yardım
almaya kalbini açtın , adamın ısrarlı teklifini reddediyorsun..Yada en son
değerli birşeye kendini ne zaman layık gördün Deniz ? Bu sorgulamamdan çıkan
cevap çok ta iç açıcı değildi..Oturdum iyi şeylere kendimi layık görmeye
çalıştım thetada..Sonra yüzüğü aldım kendime..Yüzükteki taş zultanitmiş.Bu
taşın kaynağı Türkiye imiş. Ülkeme döndüğümde ne gördüm dersiniz aslan burcunun
taşıymış ve bu burç bunu taşımalıymış.Bir kez daha kalbinden gelen sesin
doğruluğunun teyidi olmuştu bana….Oraya gittiğimde moralim iyi değildi. Neden
deseniz çok açıklamam yok. Sadece yaşlandıkça dolunayda ve yeni ayda değişik
ruh hallerine büründüğümü ve çoğunda melankolik olduğumu söyleyebilirim size.
Vianna’ya Türk motifleri ile hediye götürmüştüm. Elime 1 dk. dokundu ..Nasılsın
diye sordu? Ben ağlamaklı , şöyle böyle diyorum. Yarın daha iyi olacaksın
diyor.. Ve şu an burada çok açıklayamayacağım mucizevi gelişmeler yaşıyorum
ertesi gün. Thetanın 2. İleri modülündeki çalışmalar ilkinden çok daha iyiydi
benim için….Beni thetada en etkileyen kısımlardan biri istediklerinizin
olmasına çalışırken tersten gitmesi…Örneğin oğlum tamamen iyileşirse en kötü ne
olur? Sorusu…Şimdi herkes çok iyi olur , kötü ne olacak ki diyecektir
biliyorum….Ama kesinlikle öyle değil. .. İnsanların bilinçaltında mutlaka
bilmeden tutundukları kalıplar oluyor.
Vianna bu defa Çağatay’la çok kısa çalıştı ve bana döndü…Bu iyileşme olursa en
kötü ne olurrrr???? Yalnız kalırım korkum çıktı altından….Ben yine göz yaşları
ile benim tarafımda ne varsa oğlumun iyileşmesi için çalışalım söyleminde.. Bu
defa sert bir kadın vardı karşımda, bu sertlik beni silkelemek içindi tabi
ki…Yalnız kalma korkuma çalıştı bu defa.. Kendime güvenime, Çağatay
iyileştikten sonra kendime ait neler yapacağıma….Benim yolumu açmıştı adeta….Anneyle
çocuğun iyileşmesi birbirine bu kadar bağlıydı ve tekrar görmüştüm ki sen
değişirsen her şey değişir..Kafam bir dünya , deli sorular ve cevaplarla
ayrılmıştım odadan.. Allah ne verdiyse koy verdim kendimi ağlamaya….Daha sonra
ki gün dersimiz bitti ve biz ülkemize döndük değişik armağanlarla.. Oğlun seni
tamamen iyileştirip, dönüştürecek demişti Vianna..Gerçekten oğlum mu
dönüşüyordu, yoksa ben mi köktennn…
Ülkeye
döndüğümde eşime çalışmaya başladım. Eşimde hangi korkuyu yakaladım dersiniz
???Yaşım ilerledi Çağatay’da iyileşirse diğer çocuklarım gibi gider ve yalnız
kalırım!!!!Çok manidar değil mi ? Hepimiz birbirimizin aynasıyız….O günden bu
güne Çağatay market arabasında tek başına oturarak gezmeye başladı, blue demeyi
öğrendi ve ellerini sonunda bilinçli kullanmaya başladı…Tabi ki bu arada
Çağatay aynı anda onlarca eğitim alıyor. Yüzme, konuşma terapisi, fizyoterapi
vs.vs..Bizim yaptığımız ruhsal kısımda ilerleyip oğlumuzun daha fazla yolunun
açılmasına destek vermekti..Vee eşim de bu eğitimi önce benden alıp Vianna ile
tanışmayı kabul etti.. Bende ne oldu dersiniz 5.Evos Angel’s Ödül töreninde
Türkiye’nin En İyi Ruhsal Gelişim Uzmanı seçildim. (Hatırladınız mı yüzük
olayında kendime iyi şeylere layık görüp, hak etmeyi çalışmıştım) Şükürler
olsun, Yüce yaratıcıma..
Vianna
yaradan 7.kattadır der, biizim dinimizde de biz gökleri 7 kattan yarattık
cümlesi vardır. Yaradan şifayı verir, sizin göreviniz şifayı gözlemlemek ve
tanık olmaktır der..
Lütfen
isteklerinizi olmuş gibi mutlaka hayal edin…….O zaten bize verecektir
hatırlayın hadis ne diyor Allah size vermeyeceği şeyin duasını ettirmez…..Bu
yılın harika bir sinema filmi var, ismi “baraka” mutlaka izlemenizi tavsiye
ediyorum. Tüm anlattıklarımı fazlasıyla betimlemiş..…
Şimdi
içimde kocaman bir duygu bir ruhsal babam vardı John of God şimdi ruhsal annem
var ViannaStibal..Vianna’nın John of God’dan farkı ne derseniz. Bir dişi olarak
yaşama hizmet etmek için, gördüklerini ona gösterilen ve öğretilenleri
ilerleyen yaşına rağmen yılmadan harf harf anlatıp aynı bizim dinimizde
öğretildiği gibi hiç aracı kılmadan şifayı Allah’tan isteyebilme tekniklerini
insanlara aktarması derim size…
YAŞAMAK NE GÜZEL ŞEY Yaşamak ne güzel şey Anlayarak, bir
usta, kitap gibi Bir sevda şarkısı gibi Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak...
Yaşamak birer birer ve hep beraber.. İpekli bir kumaş dokur gibi.. Hep bir
ağızdan sevinçli sevinçli bir destan okur gibi Nazım Hikmet Ran
Mucizenin Doğumu” bir kitaptan fazlası, sevgili oğlum Çağatay’ın şifalanma süreci üzerinden bize mucizelerin nasıl gerçeğe dönüşebileceğini bir kez daha hatırlatan umut, inanç, sevgi ve şifa dolu bir yolculuk rehberi.
Yaşam bize her yerden, her şekilde mesajlar yolluyor. Yeter ki mesajları okumayı bilelim. Yetiştiğimiz dünyada engelleri görebilmek en iyi bildiğimiz yoldur, kötü bir şeyler olabileceğine inancımız tamdır, bizler yeter ki dileklerimizin olabileceğine ve mucizelerinde gelebileceğine yüreğimizle güvenelim…
Siz de kendi yolculuğunuzda, kendi mucizenizi deneyimleyebilirsiniz.
Uzun yıllar önce bir kitap okudum . İsmi Zero Limit’ti (Sıfır Limit). Kitap Dr.Hew Len’i Hooponopono’yu anlatıyordu,yöntemin nasıl uygulandığını, Dr Hew’lenin güzelliklerini ve mucizelerini, bir Hawai bilgeliği olan hooponopono’nun kolay ama etkili bir yol oluşunu.
Çok sevmiştim yöntemi de , Dr.Hew Len’i de..Bir gün mutlaka tanışmalıyım demiştim bu kişiyle ve yöntemle…Orada basitçe yazılmış olan dört cümleyi sürekli içimden okudum yıllarca.
Seni seviyorum
Sana teşekkür ediyorum
Senden özür diliyorum
Lütfen beni affet
Kitabı okuyuşumun üzerinden yıllar geçti ama belki de benim çok etkilendiğim kitap olarak hafızamda kalmıştı. Çağatay doğdu, rahatsızlığı ortaya çıktı ,ben sistem dizim eğitimine devam ediyordum (Şimdi düşünüyorum da yavrunun durumunu ilk öğrendiğin zamanlarda ne büyük acı yaşıyorsun ve o acıyla hala hiçbir şekilde atlamadan tüm çalışmalarına devam ediyorsun, hem de çocuğunun tüm durumlarına yetişiyorsun.Niye böyle davrandığımı,bu kadar çok hareket halinde olduğumu anlamlandıramıyorum ama o dönemde bu tarz yaşamak sanırım beni hayatta tuttu ve yaşamda ailemle var olabildim.) Eğitim grubumuzda Müge Özkorkut vardı ve bana biz Dr.Hew Len’i Türkiye’ye getiriyoruz dedi.Çağatay ancak 4 aylıktı sanıyorum o sırada.Eğitim 2 tam günlüktü,bebekler çocuklar da katılabiliyordu. Ben hemen kendimi ve Çağatay’ı kayıt ettirdim ve program sürecine dahil olduk. Kayıt olduğun gün ismin Dr.Hew Len ve ekibine gidiyor ve seni uzaktan arındırmaya başlıyorlar.Arındırmaları kendi üzerlerinden oluyor. Benim kendi adıma dünya üzerinde gördüğüm en derin ve en basit bilgelik hali..Niye kendileri üzerinden arındırıyorlar ?
Çünkü gözünün gördüğü, kulağının duyduğu, hissettiğin ,etrafında olan her şey senle alakalıdır ve bu durumdan sorumlusundur der Hoopono…Her ne oluyorsa etrafında, mutlaka yaratıldığın andan itibaren bununla ilgili bir kaydın vardır içinde. Sıkıntılar düşüncelerde başlamıştır..Etrafında yaşanan gerçeklik bir açıdan belki de sende olanı sana gösterip, seni de iyileştirmeye gelmiştir. Örneğin etrafında meme kanseri vakası var. Mutlaka bununla ilgili bir kayıt mevcuttur içinde. Ya sülalende böyle biri vardır, ya senle, kadınlığın ,anneliğin kanserle ilgili korkuların vardır vs.vs.vs.. Ama bu yaşananda sana dokunan bir durum mevcuttur. Sen Sorumluluk alıp bu konuyla ilgili içinde olan dinamiği değiştirmeye niyet edersen etrafındaki kişinin de dönüşmeye başladığını görürsün..
Aslında tüm evrenin bir bütün olduğunu gösteren yegane bir farkındalık örneğidir. Ayrıca hayatta bildiğim en önemli anekdotlardan birisi de bir konuyu yadsımadığında ve kapsadığında zaten iyileştirici gücü harekete geçirirsin. Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz olaylara dikkat edersek ,ö rneğin otistik bir çocuğa baktığımızda,örneğin duygularından kopuk, dünyadan ayrılmış bir görüntüsü varsa ben de bunla alakalı neler var diye sorduğunuzda mutlaka bir cevap gelecektir. Bu cevap belki korku, belki yaşadığımız acı deneyimde duygularımızı bastırmaktır, tam olarak bilemeyiz ama mutlaka içimizde bir yerlere dokunuyordur.
Ayrıca benim hoopono ‘pono da en beğendiğim taraflardan biri de içindeki çocukla çalışmasıdır. İçimizdeki çocuğa verdiği sonsuz ve derin önemdir, içindeki yaralı çocuğu iyileştirir ve ikna edersen dileklerin ve isteklerinin engelsiz şekilde Allah’a ulaşacağını bize bildirir. İçindeki çocuğa bilinçaltı olarak bakarsank bilinçaltı yargılamadan sorgulamadan belki de bir şey yanlış ta olsa bize onu ısrarla yaptırır. Örneğin sigara içmek: Tüm zararlarına rağmen tekrar tekrar sigara içeriz ve bunu engelleyemeyiz. Sonra kendimizi suçlarız,yargılarız, kendimize kızarız bunu niye yaptım diye söylenir durur bir sigara daha yakarız.Bu kısır döngünün belki de daha konforlu çıkış yolu vardır.Bu da ; bize bu eylemi gerçekleştirten içimizdeki çocuğa, bilinçaltımıza sevgi ve şefkat göstermektir.İnsan kendine şefkat göstermezse iyileşebilir mi ? Tabi şefkatten kastım acımak değil , acımak kurban rolünü de ardından getiren bir haldir. Ama şefkat öyle mi ?
Soruyorum siz , yaşamda yapamadıklarınız , başaramadıklarınız için kendinize, bilinçaltınıza,içinizdeki çocuğa en son ne zaman şefkat gösterdiniz ???
İşte hoopononun içinde böyle güzel bir süreç saklıydı ve bu beni hep derinden etkiliyordu.Her şeyi yapmalıyım, mükemmel olmalıyım , olmazsam sevilmem deyen ama olamayıp binlerce kez çuvallayan , çuvalladığında kendine,içindeki çocuğa zulmeden Deniz’e çok iyi gelen bir çalışma..Yadsımadan, yargılamadan sorumluluk alarak, evrende var olan her şeyle bağlantılı olduğumuzu fark ettirerek ilerleten yöntem… Herkesle, her durumla bir şekilde bağlantılı olduğunu gördüğünde kimseye kızamaz oluyorsun. Nasıl da hepimizin içinde benzer dinamikler var diye şaşırıp kalıyorsun..Ve hoopono’nun “ Seni seviyorum” cümlesi içinde yeşeriyor. Sonra kendine ve o kişiye duruma şefkat uyanıyor yeniden..Her seferinde çok derin bakamayabiliriz olaylara ,anlayamasakta yaşadığımız her durumda yüzde yüz sorumluluk alıp hoopono’pono yaptığımızda yine sonuca ulaşmamız mümkündür. Çünkü bunun içinde de sonsuz tevazu vardır. “Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiktir. Gül düşünür gülistan olursun. Diken düşünür dikenlik olursun..(Mevlana)
Ben ve Çağatay kayıt itibarı ile arınmaya aldıktan bir süre sonra ,Türkiye’de eğitim günü geldi çattı.Tabi ki Çağatay’ı götürmüyoruz eğitime bebek olduğu için, ona uzaktan çalışıyor dua ediyorlar, duvara ismini asıyorlar..
Salona ilk girdiğimde yaşlı, mütevazi , sessiz, boyacı şapkası gibi sade bir şapkayla bir köşede sakince dua eden bir amca vardı, gözleri çekik çekik. Görseniz ilk anda onun doğallığına hayran kalırsınız.Yanında yıllardır beraber çalıştığı hanım asistanı vardı. Yabancı ülkelerden dahi gelenler olmuştu.
Dr.Hew Len sürekli içinden arındırma yapıyordu. Hepimiz için kendi üzerinden çalışarak..
Kendimizle ilgili özel bir soru sorduğumuzda içine sor diye cevap veriyordu sürekli, çok ama çok az konuşuyordu. O sırada aklıma bir hikaye geldi. “Konfiçyus : elimden gelse hiç konuşmazdım der..Öğrenciler endişe eder, iyi ama o zaman nasıl anlatacağız insanlara ? Göğün kendisi endişe ediyor mu der üstad..Ama dört mevsim pekala birbirini izliyor ve bütün var olanlar çoğalıyor…Göğün, aşkın ve dostluğun konuşmaya ihtiyacı yok..”
Ne çok konuşuyoruz ve ne çok bilgi alma çabasındayız, hislerimizi unutuyoruz.. Oysa en hayati konularda genelde içimden bir ses geldi ve onu dinledim şimdi böyle güzel bir şey oldu yanıtlarını duyuyoruz, öyleyse hislerimizi ve kalbimizi hatırlamaya ihtiyacımız var. Harika bir tablo, nefis bir melodi daima hislerden gelmiştir ve bizi büyülemiştir. Allah daima bize ilham verir, cevapları gönderir. Onun ilhamını kalbimiz ve hislerimiz aracılığı ile ancak duyabiliriz.
İşte Dr. Hew Len bize içimizdeki bilgelikle bağlanmayı öğretiyordu en sessiz haliyle..
Ayrıca şöyle bir soru sormuştu ::İçinizde doktor,terapist, şifacı ,hemşire vs. olup hastalanmayan var mı ? Ben diye cevap vermiştim hızlıca.. Ondan gelen cevap senin de oğlun hastalandı. Yani birbirimizle enerji alışverişindeyiz sürekli..Sonra bir çalışmadan önce mutlaka hooopono yapmamızı, sonrasında birbirimizden aldığımız etkileşimleri temizlemek için arınma yapmamızı, birbirimizle görüşeceğimiz mekana yapmamızı , kısacası bulunduğumuz her ana hoopono’pono yapmamızı anlatmıştı..
Oğlum doğduğuktan kısa bir süre sonra başındaki şişler indiğinde kafatası kemiklerinin bir bulmaca parçası gibi iç içe geçmiş olduğunu görmüştük ve tabi ki bıngıldağı yoktu, o şoku hala unutamıyorum. Bıngıldak açılmazsa beyin büyümesi ne kadar mümkün olabilirdi ki ?
Eğitimin ilk akşamında eve döndüğümde elime ilk defa küçücük bir bıngıldak alanı gelmişti, kafasının üstünde birbirine geçmiş kemik ayrışmıştı, bizim için harika bir duyguydu, bu yaşadığım deneyim de hiç unutamayacağım anılardandır..
Uzun arınma yönteminin içinde Yaradan ile bağlantı, ben ler duası,arındırma ve sorun çözme, dönüştürme gibi bir çok kısım vardı..Bana çok iyi gelmişti ayrıca mayamızda olan dua etme kültürünü de içimde hissettiğimden daha da yaklaşmıştım bu yönteme..
Dr.Hew Len buradayken Ayşe Arman’da bir röportaj yapmıştı onla ve onunda çok kullanıp ,kızına dahi öğrettiğini öğrenmiştim..
Daha sonra eğitim yılda bir kez Müge- Cankut Özkorkut tarafından düzenlenir oldu ve biz oğlumla hepsine katıldık..Müge ve Cankut’a böyle güzel bir yola liderlik ettikleri için çok teşekkür ediyorum.Yolları daima ışıklı ve kolaylık dolu olsun..
O günden beri her zaman, her yerde mutlaka hoopono’yu kullanıyorum. Yaşadığım her sorunda, gözümle gördüğüm her durumda, yaşanan her hastalıklı halde ve bunun çok ötesinde her başlangıçta…
Enteresandır ki Abdulkadir Geylani bir kitabında hastalıkların en büyük iyileştiricisinin ” Estağfurullah el azim, ellezi la ilahe illa hüvel hayyul kayyum ve etubu ileyh” olduğunu söylemiştir bir anlamda seni seviyorum,sana teşekkür ediyorum,senden özür diliyorum,lütfen beni affet…..
Oğlumda gördüğüm her durumu yıllardır kağıda yazıyorum. Örneğin ellerini kullanmaması..Sonra içime soruyorum eller ne demek senin için ? Örneğin tutmak,kavramak, dokunmak,yemek yapmak,taşımak vs..vs..Negatif olarak nedir senin için ? Vurmak, zarar vermek, çalmak vs.vs..Sonra zihnimden geçen ,yazıya döktüğüm tüm maddelere iyileşebilmesi için hoopono’pono yaparak dua ediyorum.Tüm düşünce parçalarıma şefkat veriyorum, sakince..
Her konuda hoopono yanımda ve hiç olmayacağını düşündüğüm kapıları bana , aileme,işime ,sevdiklerime , danışanlarıma araladığını düşünüyorum…zbrZ
Hiçbir zararı ve yan etkisi yok..Ne kaybederiz ki içimizdeki çocuğu sevip,şefkatle dileklerimizdeki korku ve endişeleri arındırıp Allah’a yollamaktan..
YÜCE YARATICI… EĞER BEN, AİLEM, AKRABALARIM VE ATALARIM BAŞKA BİRİNİ, AİLESİNİ, AKRABALARINI VE ATALARINI DÜŞÜNCELERİMİZLE, SÖZLERİMİZLE, DAVRANIŞLARIMIZLA YARADILIŞIMIZDAN ŞU ANA KADAR GEÇEN SÜRE ZARFINDA BİLEREK YADA BİLMEYEREK, GÜCENDİRDİYSEK, SENDEN AF DİLİYORUZ…. BUNUN TÜM OLUMSUZ ANILARI, ENGELLERİ, ENERJİLERİ , BLOKAJLARI TEMİZLEMESİNE SAFLAŞTIRMASINA, YOK ETMESİNE VE BU İSTENMEYEN ENERJİLERİN SENİN SAF SEVGİN VE SAF IŞIĞINLA SAF ENERJİYE DÖNÜŞMESİNE, ARINMASINA, SERBEST KALMASINA İZİN VER. VE BU OLSUN.
AMİN
Temmuz ayı, devam ettiğim Somatik Deneyimleme eğitimdeyim. İstanbul’un sıcağında,Boğaziçi Üniversitesinin dingin vakur duruşu, ağaçların serinliği,içine bakabilme zamanı. Senenin iki dönemi eğitim süresince uzun uzun içimde ne olduğunu algılamaya çalışıyorum. Bu defa ki ders konusu benim için öncelikli ders olan doğum travmaları. Şimdi kendi sürecime doğum yolculuğuma ,oğlumun doğum anındaki acıya tekrar bakabilme, o acıya girebilme ve oradan çıkabilmeyi deneyimleme zamanındayım, ah ne zor sonsuza kadar silmek, hatırlamamak istediğin ana geri dönebilmek.
Öncelikle somatik deneyimleme nedir kısaca ona bakalım : Travma Çözümlemesinde Psiko-Biyolojik bir Yaklaşım Kaynakarımıza odaklı Somatic Experiencing ® (“Somatik Deneyimleme”)tekniğinde imgeleme, içsel iyileşme gücümüz ve alt beynimizden (`reptilian brain`, sürüngen beyin: beynin insanın içgüdüsel davranışlarının kaynağı olduğu düşünülen kısmı) faydalanıyoruz. Yaşadığımız zorlu durumlardan kalan gerilim ve yükü; kendi kaynaklarımızı fark ederek, yaşadıklarımızı ayrıştırıp ve yeniden yapılandırarak, bedensel farkındalık ve duyumlamamız yardımıyla sinir sistemimizden boşaltıyoruz. Zaman içinde sinir sistemimizin kapasitesi ve beden farkındalığımız artıyor, bedenimizin sihirli zekasını dinlemeyi, iyileşmenin kendi sürecine ve içimizdeki iyileşme dinamiğine güvenmeyi öğreniyoruz. Sinir sistemimizin tekrar sağlıklı çalışır bir hale gelmesiyle, insanlarla sınırlarımızı farkediyor, kendimizi güvende hissediyor ve çevremizle ilişkimizde korku değil, merak ve keşfetme hali hakim oluyor. Zevk dahil bütün duyumlarımız daha zenginleşiyor ve bu dünyada yaşamanın getirdiği bütün halleri daha da derin deneyimleyebiliyoruz.
Amerika`da Dr. Peter Levine tarafından geliştirilmiş ve “Somatic Experiencing ®” adıyla tanınan bu yaklaşım, kişiye saygılı, duyarlı ve etkin bir uygulama olmasıyla son yıllarda hızla yayılmakta, travma çözümlemesi ve daha birçok alanda uygulama bulmaktadır.
Oğlumun doğumunu evde yapmak istediğimi, bir doğal doğumcuyla yapmak istediğimi, bu talebimin Edirne’de karşılanamayacağını eşimin söylemesini ve daha bir çok anıyı hatırlıyorum. Oğlumun doğduğu gün ne kadar çok çalıştığımı acaba oğlumun kasılmaları başlamıştı da ben mi hissedemedim diye kendimi nasıl suçladığımı duyumsuyorum. Sonra suçluluk duygusunun sevgi akışını nasıl kestiğini, sevginin tek iyileştirici olduğunu, bunların hepsinin iyileşmezse bana yol, su , elektrik olarak döneceğini, oğlumla sağlıklı iletişimimde kesinti yapacağını düşünüyorum ve bu yarayı kangren olmadan kesmem gerektiğini, doğumumda yaşadığım acıyla göbek bağımı artık kesme vaktinin geldiğini.
Zor bir süreç benim için, derste durmadan dolanıyorum, beni yerimde oturtmayan cinsten bir şey. Çalışmadaki çevirmenimiz çok iyi İngilizce biliyor, İyi İngilizce bilmemek Çağatay’ı sürekli yurtdışına götürürken ayağıma dolansa da şükür ki daima dostlar bir şekilde bulunuyor ve yanımızda oluyorlar. Rehberin İngilizcesi aklıma Çınar’ın annesi can dostum Filiz’in uzun süredir Hindistan’da ki Dr.Oswol’la görüşelim talebini getiriyor. Dr.Oswol bir tıp doktoru, Hindistan’da kliniği var, beyin üzerine çalışıyor sadece. Homeopatik ve ayurvedik ilaçlar hazırlıyor ekibiyle beyin hastalıkları için, kişiye özel olarak. Dersteki çevirmenimize bir mektup hazırlaması için ricada bulunuyorum. Ricamı kırmıyor. Yazıyoruz mektubumuzu. Yalnız bir bilgi var elimizde Dr.Oswol kolay kolay cevap yazmıyormuş kimseye. Şansımızı deneyelim diyorum içimden. Hindistan’ın neresinde olduğundan bile haberim yok. Mektubu yazıyoruz ve yolluyoruz. Ben yine kendi ders ve terapi sürecime giriyorum, travmamı yaşarken donduğum savaş kaç tepkisi veremediğim yanlarımı iyileşme sürecine açıyorum. Ne yapmak isterdim, nasıl bir doğum isterdim diye tekrar beynimi yapılandırıyorum. Bilinçaltı hayal ile gerçeği ayırt edemez,hayalimdedoğumumda bazı isteyip yapamadıklarımı tamamlama deneyiminden geçiyorum. Bu tarz doğum travması yaşayan kadınlarda beden donar,duyarsızlaşır bu duyarsızlaşma kendi evlilik ilişkilerimizde ve çocuğumuzla bağlanabilmemizde sıkıntı yaşatır. Her doğum travması yaşamış anneye ve çocuğuna mutlaka somatik deneyimleme çalışmasını tavsiye ederim. Bu arada eğitim boyunca her ay İstanbul’da olduğumuzda bize kapılarını açan Emirgan Polisevi’nde tek başıma kalıyorum. 24 saat çocuklar,Çağatay’ın eğitimi, eş, iş döngüsünden es verip nefes alabilme zamanlarının da tadını çıkarıyorum. Her an oğlumla olduğumda bazen sürecinde ilerlediğini göremiyorum. Yaşananın sürekli içinde olmak bazı şeyleri deneyimleyebilmeyi, görebilmeyi de kapatıyor. Uzak kalıp süreç takibi ve gözlemleme de sağlıklı oluyor. Ben dinlenebilme zamanlarını kendime hak gördükçe yaşama daha güçlü bağlanabiliyorum. Sanırım insanın kendini sevebilmesi, değer verebilmesi iyileşme,tamlık duygusu için olmazsa olmazlardan. Dr. Oswol’dan beklenen cevap bu arada hızlıca geliyor. Gözlerime inanamıyorum. Çocuğunuza yardım edebiliriz, sizi Hindistan Puna’ya bekliyoruz. Hindistan Puna mı dedin ??? Osho Center’ın olduğu yer, bir dönem fikirleriyle ayağa kalkabilmeme, uyanabilmeme yardım eden güzel insanın kurduğu merkezinde olduğu yer. Artık Dr.Oswol’a Çağatayla gitmek daha bir anlamlı ve daha bir cezbedici..Dört yıldır evladın için her yolu denemek bazen bezdirici hal alıyor ve her gittiğin yöntemden sonra bu son diyorsun, şimdi belki de sürece Osho’nun ruhu da eşlik ediyor..Ama nasıl gideceğiz ve biz nereye gidiyoruz ?? Çağatay’ın sürecinde baştan beri yer alan benim için anlam ifade eden arkadaşlarım var biri Feride, Feride bu eğitimde olmama destek veren insan. Duruşunu hep taktir ettiğim insan ve bu sefer birlikte harika bir şifasal mekan olan Bodrum’da ki Karakaya Retreat ortağı Alp’te eğitimde.Onlar Puna konusunda deneyimliler. Onların yaparsın, gidersin oralar güzeldir, çocuğa bir şey olmaz sözleriyle net gitmeye karar veriyorum. Peki kimle ?? Çalışmanın maddi külfeti yüklü, benim ve İsmail’in İngilizcesi yetersiz. Kim dört yaşında artık upuzun ve iri olmuş çocuğumun yükünü taşımaya benlebu süreci yaşamaya ortak olur. Aklıma ilk gelen Fatih Keçelioğlu. Gönlümün dostu. Fatih’le yollarımız John of God için kesişti. John of God’a giderken bize tüm yüreğiğyle destek olacak, acımızı anlayabilecek, bu sıkıntılı sürelerimizde kalbiyle yanımızda olacak birine gerçekten ihtiyacımız vardı. Canım kardeşim Tuna’nın referansıyla tanıdığım ve belki de tanımadan ancak onun bu desteği verebileceğine inandığım benim için şuanda candan yakın dostum, son yıllarda tanıdığım işini büyük bir titizlikle yapmaya çalışan nadir insanlardan. Tanrı böyle zamanlarda yardım meleklerini de sana yolluyor sanırım. Ailem ve dostlarım olmasaydı, bu süreç benim için öldürücü bir hastalığa dönüşebilirdi diye düşünüyorum. Fatih’e bu teklifi yaptığımda tek kelimeyle sadece gelirim diyor. Sanırım dünyanın en mutlu insanlarından olmuştum. Filiz de Çınar’a ilaç istiyordu. Dr Oswol oradan birinin ilacı almasını mutlak şart koyarak, tüm raporları videoları yolladığında uzaktan da ilaç yapıyordu. Filiz yeniden hamile kalmak istediği için oraya gidip mikrop almaktan korkuyordu ve uzaktan ilaç yaptırmaya karar verdi. Eylül’ün onüçüne gün aldık, Dr.Oswol için. Şimdi Hindistan vizesi alınacaktı. Hindistan herkesten vize istiyor, bizim yeşil pasaportumuz var yeşil pasaporttan da vize istiyor ve bir dolu evrak istiyor. Sıkıcı süreçlerle evrakları hazırladık ve vizemizi gitmeye birkaç gün kala aldık, tek çıkışlı bir vize vermişti bize, turist vizesini de tek çıkışlı veriyor. Beklenen gün geldi çattı ve biz yola çıktık. Bende Çağatay’ı uçakta oyalama endişesi var ayrıca Fatih’in hiç çocuk deneyimi olmamasının endişesini yaşıyorum, engelli oğlunuzla yola çıkmak ekstra bavul demek ayrıca. Oğlumun bilgisayarına çeşitli müzikler ve oyunlar yükledik. Müziğe bayılıyor, müzik en büyük kurtarıcımız. Yolculuk altı buçuk saat sürüyor. Çağatay hiç sorun çıkarmadı, uçakta kakasını yapması hariç. Kakasını almak biraz sorun yaratıyor, Fatih’le ilgili ilk şaşkınlığım sabırla bu kaka temizleme sürecinde yer almasıydı. Mumbai havaalanına indik, gördüğüm en güzel havaalanıydı, duvarlar tablolarla doluydu, onlara bakmaktan gözlerimi alamadım. Punadan bir taksi kiralamıştık, taksiciyi bulduk şimdi yaklaşık üç buçuk saatlik yolumuz vardı. Artık haşatımız çıkmaya başlamıştı, yakıcı ve nemli bir sıcak vardı, Hindistan’ın en çok trafiği beni güldürür. Her yerden yüzlerce araba çıkar, trafik kurallarını anlayamazsın, milyonlarca korna çalar, sen arabada oraya buraya vura çarpa ilerlersin ama yine de ben eğlenirim. Oğlumda eğleniyordu. Hotele geldik ve hotelimiz çok güzeldi, gayet konforluydu ve tüm çalışanlar yardım etme gayretindeydiler. İlk gün Dr.Oswo’u aradık yarın gelin bugün dinlenin dedi. Dinlendik, bebek arabasıyla dışarı çıktır, yollar berbat , zor oluyor bebek arabası kullanmaki korna sesleri, insan kalabalığı,sana yol vermeyen arabalar ama yine de mutluyduk. Çağatay bizden daha mutluydu. Bir restouranta gittik. Daha önce Hindistan’a Çağata’a dört aylık hamileyken gitmiştim. Yemekler iğrençti..Olgunlaşmamış muz ve kesilmiş yoğurtla geçirdiğim on beş günden sonra doğrusu orada hiç yemek yiyemeyeceğimi düşünmüştüm. Ama gittiğimiz yerdeki yemekler çok lezzetliydi, sarımsaklı humusu kapışma savaşı yaşadık resmen, Çağatay Hindistan yemeklerini sevdi hatta sarımsaklı humustan da yedi afiyetle..Salı günü oldu ve Dr.Oswol’a gittik. Çok güzel bir kliniği vardı.Yemyeşil botanik bahçesi gibi, Hint heykelleri ile süslenmiş. Bizim sıramız geldi, ve Dr.Oswol bizle çok ilgilendi aynı zamanda Çınar’ın getirdiğimiz evrakları ile de ilgilendi..Çağatay’ı detaylı sorularla inceledi. Kliniğinde çocuk doktoru,beyin cerrahı, nörolog da var..Her biri ayrı günlerde ayrı ayrı incelediler oğlumun durumunu.Fizik tedavi doktoru hem inceleyip hem de hareketler gösterdi, bunları unutmamamız için kameraya çekti.Dr Oswol bize bir baba edasıyla davrandı. Yemeğimize varınca aldı , rahatımız için elinden geleni yaptı..Her gün yanına gittik ve saatlerce kaldık..Fatih daima yanımızda oldu ve tek kelimeyi kaçırmadan çevirmenliğimizi yaptı,Çağatay’ın herşeyine yardım etti.Yemeklere,, hotele en önemlisi oradaki taksiciye bile alıştık ve hepsini çok severek uyum sağladık..Bir gün bayramları oldu o gün kliniğe gitmedik, Osho Center ve çevreyi gezdik, Çağatay gayet mutluydu , her yer yemyeşildi, sokak köpekleriyle arkadaş oldu,Hint müzikleriyle dans etti,Fatih’in olgulaşmış yaşına rağmen onun yaşıyla neredeyse aynı davranması oğluma iyi geldi..Yalnız bir gün bizi başka bir yerde ki doktorun değerlendirmesini almak için Dr.Oswol bir yere yönlendirdi, Hindistan’ın tüm keşmekeşi, fakir yanları sanki oradaydı, Engelli çocuklarıyla yerlerde oturarak sıra bekleyen insanlar vardı, gerçekten çok pis bir yerdi, deli gibi yağmur vardı ve biz terliklerimizi dışarıda çıkarıyorduk.Çantamız çocukların tedavi parasıyla dolu, sırılsıklam olmuş, çantanın ve terliklerin çalınma telaşıyla sırada bekleyen insanlar haline dönüştük ve sonunda tedavimizi olup oradan ayrıldık. Ve son gün geldi çattı. Akşam geç olmadan ilaçları alıp Mumbaiye dönme telaşındayız.Dr.Oswol altı aylık ilaç kürlerimizi hazırladı ve bize verdi.Yüzde yetmiş engellide mutlaka bir etki gösteren ilaçlarmış, tedavi eğer ilk altı ayda etki gösterirse, tedaviye devam edilecek ve iki yıl boyunca altı ayda bir ilaç yapılacak , biz de altı ayda bir Dr Oswol ziyaretimize devam edeceğiz.Şimdi ilk hedefleri Çağatay’ın ellerini kullanımı, baş tutuşunun tamalanması, gövde kuvveti, göz odaklanması. İlaçların hiçbir yan etkisi yok ve diğer ilaçlarla beraber kullanılabiliyor. İlaçları günde dört kez her seferinde değişik ilaç olarak veriyoruz, hafta bir gün Çağatay vejeteryan besleniyor, hareket çalışmalarını hızlandırdık. Şimdi top yüce Yaratıcıda , son kararı Çağatay için o söyleyecek ve uygun olanı ona sunacak, Dr.Oswol’un yüzde yetmiş grubuna girip giremeyeceğine karar verecek merci sadece o ve biz süreci ona teslim ettik, elimizden gelenin en iyisini yapma hazzıyla..Öncesinde zor görünen ama kolayca ve eğlenceyle tamamlanan Hinsitan ziyaretimizi zevkle bitirdik..Benim için en muhteşem yanı yavrumla bir hafta boyunca yirmi dört saat geçirebilmekti , bu sürece destek veren herkese teşekkür ediyorum. Fatihin annesi Jale Hanım’a ve Tahir Bey’e böyle bir evlat yetiştirdikleri için koca süreçte tek bir öf bile demeden bulunabildiği için şükran sunuyorum.Allah hepimize duyarlı evlatlar yetiştirebilmeyi nasip etsin, en çok ihtiyacımızın duyarlı insanlar olduğunu düşünüyorum.
Halil Cibran’ın Dostluk Şiirini Fatih için paylaşıyorum :
Sonra bir delikanlı söz aldı ve bize Dostluk’tan söz et, dedi.
Ve El Mustafa yanıtladı;
Dostunuz sizin karşılığını bulmuş ihtiyacınızdır.
O, sizin sevgiyle ekip teşekkürle biçtiğiniz tarlanızdır.
Sizin sofranız ve ocak başınızdır.
Çünkü siz ona aç olarak koşar ve huzura kavuşabilmek için onu ararısınız.
Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken, kendi aklınızdan geçen ne ‘hayır’ nede ‘evet’ i ona söylemekten korkmayınız.
Ve o sustuğunda yüreğiniz onun yüreğini dinlemeyi sürdürsün;
Çünkü sözcükler olmasa da,.dostluklarda tüm düşünceler, tüm istekler,tüm umutlar doğar ve açıklanmayan bir mutlulukla paylaşılır.
Dostunuzdan ayrı düştüğünüzde üzüntüye kapılmayın;
Çünkü dostunuzun en beğendiğiniz yanı yokluğunda daha bir belirginleşir, tıpkı dağın tırmanana değil ovadan bakana daha açık göründüğü gibi.
Dostluğunuzda ruhsal derinliğin arttırılmasından öte bir amaç olmasın.
Çünkü kendi gizemini çözümleyebilmekten öte bir şeyler arayan sevgi, sevgi değildir; öne sürülmüş bir ağdır ki bununla yalnızca yararsız olan yakalanır.
Ve bırak senin en iyi neyin varsa dostunun olsun.
Eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin.
Yalnızca zaman öldürmek için aranan dost, nedir ki?
Çünkü o, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu doldurmak için değil.
Ve dostluğunuzun uyumunda bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın.
Çünkü kalbiniz,küçük şeylerin üstüne düşen çiy damlalarında kendi aydınlığına erişir ve yeniden hayat bulur…
Dr. Gunvant Oswal G Terapi (Neuro G) Tıbbı’nın kurucusudur. Pune Üniversitesi, Bütüncül Tıp (Integrative Medicine) bölümünden mezun olmuştur ve40 yıldan uzun bir süredir nörolojik hastalıklar ve kronik durumlar üzerinde araştıma ve tedavi uygulaması yapmaktadır. Araştırmaları pek çok uluslararası bilimsel konferansta ve uluslararası medyada sunulmuştur.
G Terapi,
* Farmakope onaylı homepatik ve biyokimyasal ilaçların güvenli ve etkili bir tedavi kombinasyonudur
* ABD, İngiltere, Hindistan, Çin, Suudi Arabistan, Nijerya, Kenya, Meksika, Kanada, B.A.E. Avustralya, Singapur, Japonya, Almanya, Fransa, İsvçire ve başka pek çok ülkeden 10,000 üzerinde hasta G Terapi ile gelişim göstermiştir.
* Çeşitli nörolojik hastalıklar üzerinde, EEG ve NCV ile objektif olarak kanıtlanan klinik iyileşmeler belgelenmiş ve tıp konferanslarında ve uluslararası medyada sunulmuştur.
G Terapi (NeuroG) İlacı Farmakope onaylı bitkisel homepatik ilaçların ve biyokimyasal tuzların bir kombinasyonudur.
G Terapi(NeuroG) İlaçları Hindistan, ABD, İngiltere, Almanya dahil olmak üzere dünya çapında homeopatik farmakope tarafından onaylanmıştır.
G Terapi, Otizm, Cerebral Palsi, Down Sendromu, ADHD, Zeka Geriliği, Konuşma Bozuklukları, Bilişsel Bozukluklar, Hareket Bozuklukları, Depresyon ve Duygu Durumu Bozuklukları dahil pek çok Nörolojik Hastalığın ve Gelişim Bozukluğunun tedavisinde kullanılan öncü bir tıbbi tedavidir.
Bugün bu tür hastalar için genelde yardımcı teknikler kullanılır: konuşma terapisi, davranış terapisi, ergo terapi, danışmanlık, konvülsiyon ve istemsiz hareketler için semptomatik ilaç tedavisi ve düzeltici önlem olarak ameliyat vs.
Şu ana kadar beynin yüksek kortikal fonksiyonlarını ve motor fonksiyonlarını iyileştirebilecek bir ilaç tedavisi bulunamamıştır. G Terapi bu alanlarda, hastaların %70’inde önemli gelişmeler sağlamıştır.
G Terapi tıpta bütünsel bir yaklaşım üzerine kuruludur ve Ayurveda ve Nörofizyoloji’nin temel prensiplerinden iç görüler edinmiştir. G Terapi’de araştırma Dr. Gunvant Oswal ve Dr. Pooja Upasani tarafından yürütülmektedir.
G Terapi’nin önemli bazı özellikleri şunlardır ;
G Terapi, hastaların en az %70’inde, modern tıbbın geri dönüşü olmadığını düşündüğü durumlarda, bir veya daha fazla parametrede pozitif sonuçlar getirmiştir.
Her hasta için gerekli tedavi farklı olabilir ve ilaçlar, hastanın durumunun uzman ekibimiz tarafından detaylı analizinden sonra reçete edilir.
Geçtiğimiz 15 yıl içerisinde, 10,000 hasta ile olan deneyim ile Hindistan, ABD ve İngiltere’de yapılan labaratuar çalışmalarından sonra tamamen güvenli bir tedavi yöntemi olduğu kanıtlanmıştır.
Ayrıca, homeopati son derece güvenli bir tıp yöntemi olarak kabul edilmektedir.
G Terapi (NeuroG) İlacı dışında, hastalara ve velilerine ergoterapi, temel rahatlatıcı nefes teknikleri, beslenme önerileri konusunda danışmanlık vermektedir ve müzik terapi,kraniyosakral terapiden bazı öneriler sunmaktadır. Bütün bunlar bütünsel tamamlayıcı tıp bilgeliğinden gelen iç görülerdir.
DR. Oswal ve G Terapi hakkında videoları buradan bulabilirsiniz
Geçen yıl haziran ayıydı bir danışanım, Ankara’da bir
doktorun olduğunu söyledi, lazerle tedavi yapıyormuş, engelli çocuklar
yürüyormuş vs.vs. Canım arkadaşım, yoldaşım, kardeşim,Filiz ile paylaştım
doktoru.( Onların da biricik yavrusu Çınar yirmi günlükken virüs kapıp tamamen
normalken, sp’li olmuştu. Brezilya’da tanıştık, biz çok sevdik onları ailece.
Çınar ve Çağatay aynı yaştalar, her daim ikisine beraber dua ederiz.) Doktorun
ismi Abdurrahim Görür idi sanırım.. Önce telefon ettik doktora ve durumumuzu
anlattık bize tamam gelin dedi. Kalktık evlerimizden yollara döküldük. Deli
gibi yağmur yağıyordu. İki araba arka arkayayız, resmen yetişmek için kaza
yapacağız. Sonunda biraz geç kalarak yetiştik. Hayatımızın en acı
hatıralarındandı hiç unutamayacağımız. Önce İsmail, ben, Çağatay girdik,doktorun
odasına ıslanmış ve yorgun bir şekilde. Doktor oğlumuza baktı (MR lara değil
sadce oğlumuza)ve adeta bizi yıktı. Bize sordu ne
yapacaksınız bu çocuğu yürütüp, biz cevap verdik en azından tuvalete kendi
gitse iyidir, doktordan cevap yollara mı yapsın tuvaletini, ancak size zulüm
olur, daha neler neler,anlatmak hatırlamak bile istemiyorum söylediklerini
.Sevgili Somatik deneyimleme hocamın güzel bir sözü vardır, hastalara
hastalıklarının travmalarından çok, sağlık için gittikleri doktorların ve
çevrenin yarattığı travma vardır der.. İki aile arka arkaya en ağır sözleri
işitip çıktık dışarı. Yağmur hala devam ediyor, bizim hepimizin göz yaşları
yağmura karışmış, boğazımızda bir tokmak..Misafirhaneye gideceğiz, biraz
duralım yoksa kaza yapacağız modundayız, acımız boynumuza dolanmış.
Bazı insanları, bazı
doktorları hiç anlayamayacağım sanırım, Allah’tan ümit kesilmez demeyi bile
bilemeyecek kadar acımasız olanları, Yaradanın yerine son sözü söyleyenleri
,bilimin her an bir buluş yapabileceğine inanmayanları, insan ruhuna
saygısızlık edenleri, hayatında böyle bir deneyimden geçmediği için pervasızca
hareket edip konuşanları..
Misafirhanemize gittik, Filizler ertesi sabah döndüler,
bizim Çağatay’ın gazete haberiyle tanıştığımız Zehra ,Furkan,Damla Oruçoğlu’nun
engelli okuluna ziyaretimiz vardı. Gayet üzgün bir halde gittiğimiz bu güzel
insanlar, hayatlarını engellilere adamışlar, çok hoş ta bir engelli okulu
açmıştılar. Damla Deniz abla Gülden Mutlu hanım var, o da blog yazıyor oğlu
Cihan Heja için dedi (çok güzel bir engelli bloğu, mutlaka tavsiye ediyorum)
Ben blogu buldum, bir hışım okumaya koyuldum, daha sonra orada bir engelli
okuluna gittik sırf beyinde göz hasarlı olan çocuklara göz egzersizi üzerine
çalışıyorlar. Çağatay’a çok yararlı bulduk fakat oraya her hafta gidip gelmemiz
isteniyordubir daha gidemedik, Ankara
yakınındakilere tavsiye ederim mutlaka.. Gülden Mutlu’nun sayfasını okurken
İstanbul’da Anat Baniel’e gittiklerini ve memnun kaldıklarını okudum. Bir gün
sevgili İlknur Akbay o da bir otizimli güzel evladın annesidir, Amerika’ya
gittim Anat Baniel (ABM) adlı bir metod duydum ama sanırım Türkiye’de yok,
özellikle bizim çocuklara çalışıyorlar ve çok etkili sonuçlar alıyorlar
demişti. O gündür aklıma takmıştım bu metodu. Vee şimdi karşımdaydı. Her işte
bir hayır olduğunu tekrar tekrar görmüş olduk. Ne için gittik, ne öğrendik geri
dönüyorduk. Tam burada büyük düşünür La Tzu’nun hikayesini aklımdan geçirdim.Hikaye şöyleydi ;
“Köyün birinde bir
yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere
destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif
etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir
dost. insan dostunu satar mı?” demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü
ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları,
çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi
yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.
İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at
kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz
karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz
bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse
bilemez.”
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün
geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş.
Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler
toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın.
Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için,
şimdi bir at sürün var.”
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.
“Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin
ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak
içlerinden “Bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi
atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını
kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu
atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak
başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.
Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük
parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu
ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere
gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu
dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın
kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini
herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun
kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa
bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması,
talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa
ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda,
sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin
şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp
tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar
verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl,
insanı daima karara zorlar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi
başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha
yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Bize Ankara’da bir
kapı kapanmıştı ama çok kıymetli bir kapı aralanıyordu.. Gülden Hanım’a acil
ulaştık ve İst.da ABM cilerin nereye geldiğini öğrendik. ABM bizim için yepyeni
bir kapı, yeni bir yaklaşımdı. 3 aylıktan beri sürekli oğlumuza fizyoterapi
yapıyorduk, oğlumuz bundan çok ızdırapta çekti, mutlaka faydası da oldu ama bu
sistemde Çağatay’ın durumunda ters giden bir şeyler vardı ve bu sistem bana
yeterince uygun gelmiyordu Çağatay’ın bu durumunda, benim inancım bir yerde
zorlama varsa, acı varsa tam doğru noktada değilizdir, her fizyoterapi
seansında evden kaçıyordum yada zorla yollanıyordum, çünkü oğlum acı çekiyordu
ve ben dayanamıyordum. Oysa ABM tamamen çocuğun ruhuna ve ritmine göre hareket
edip ilerleyen,zorlamayı kesinlikle reddeden bir sistemdi..ABM öncelikli olarak Feldenkrais’ten esin
bulmuştu.ABM(Anat Baniel) onun öğrencisi,asistanı olmuştu. Fakat Feldenkraisin
üzerine bir de beyin gelişim çalışmalarını eklemişti. Peki Feldenkrais kısaca
nedir ?
Bu metodun bioenerji veya masajla ilgisi yok. Bazı insanlar
için meditatif bir niteliği var, bunun nedeni kısmen hareketleri yaparken
kafamızı meşgul eden düşüncelerden uzak kalmak kolaylaştığı için. Aynı zamanda
Feldenkrais, yoga'yı ve tai chi'yi daha rahat yapmanın bir yoludur. Fizik
tedaviye de benzemez, halbuki birçok Feldenkrais öğretmeni fizik tedavicinin
yanında çalışır, hatta kendisi fizik tedavici olanlar da var.
Hareket alışkanlıklarınızın farkına varmanızı sağlayarak
Feldenkrais Metodu, doğanıza daha uygun ve daha rahat bir şekilde hareket
etmenize yardımcı oluyor. Yaşınız ne olursa olsun, hareketlerinizde ciddi
kısıtlamalar olsa da olmasa da bu çalışmalardan herkes faydalanabilir. Kronik
ağrılar veya gerginlikler sizi günlük hayatınızda engelliyor, ya da yaptığınız
bir iş veya sporu geliştirmek istiyorsanız Feldenkrais'tan faydalanabilirsiniz.
Feldenkrais, hem grup çalışmaları ("Hareket Yoluyla
Farkındalık" dersleri) hem de teke tek çalışmalar ("İşlevsel
Bütünleşme" dersleri) yoluyla uygulanıyor. Hareket Yoluyla Farkındalık
derslerinde öğretmen sözlü olarak yumuşak ve çaba sarf etmeden yapılacak
hareketleri anlatıyor. Bu hareket dizileri, insan bedeninin hareket kalıpları
üzerinde yıllarca süren araştırmalar sonucu yaratılmış ve istenilen doğrultudaki
öğrenmeyi sağlamak açısından başarısı kanıtlanmış hareketlerden oluşuyor. Bir
dersin sonunda kendinizi daha rahat veya daha hafif hissedebilirsiniz,
ayaklarınız yere daha sağlam basıyor ya da boyunuz uzamış gibi gelebilir. Teke
tek yapılan İşlevsel Bütünleşme derslerinde öğretmen ellerini kullanarak masaj
masasına benzer bir masada (tamamen giyinik olarak) yatan öğrenciye yumuşak ve
küçük hareketler yaptırarak bedenini daha iyi kullanmanın yollarını gösteriyor.
Bu hareketler bir kalıba göre değil, öğrencinin ihtiyaçlarına göre yapılıyor.
Hareketler sırasında yanlışlar zorla düzeltilmeye ya da öğrencinin bedeni belli
bir şekle sokulmaya çalışılmıyor. Aksine zorlayıcı olmamak, öğretilenlerin
öğrencinin sinir sistemi tarafından benimsenmesine yardımcı oluyor.
Sürekli ve engel olamadığımız kasılmalar ve hareket
alışkanlıklarımız hem fiziksel hareketlerimizin akmasını engeller hem de sosyal
ve psikolojik anlamda hayatla başa çıkmamızı zorlaştırır. Feldenkrais
Metodu'yla hareketlerimize yitirdiğimiz uyum ve rahatlığı tekrar
kazandırabiliriz. Ayrıca spor yapanlar, dansçılar ve müzisyenler de bu şekilde
kendi alanlarında performanslarını artırabilirler ve yaratıcıklarını
geliştirebilirler. Feldenkrais Metodu" bir beden ve zihin eğitimidir.
Biz sevgili Beril Hanım’a ulaştık, geçen yıl Temmuz ayıydı
ve sağ olsun hiç eğitmen boşluğu olmamasına rağmen bize bir eğitmen buldu ve
sevgili arkadaşım Filiz ile çocuklarımızı alıp ABM için Emirgan’ın dik
yokuşundan çıkarak seansımıza gittik. Her gittiğimizde farklı eğitmenlerden
ayda on seans alır olduk ve onla tanıştıktan sonra diğer terapi sistemlerini
bıraktık. Oğlum Çağatay’da 3 yılda aldığımızdan çok farklı algı değişiklikleri
oldu.Gözleri ve bakışları bambaşka oldu, odaklanması değişti, sol elini
bilinçli kullanır oldu. Tekrar söylüyorum en önemlisi yavrumuzun ruhuna ve
durumuna uygun hareket edilmesiydi. Her eğitmen çocuğuma çok hassas ve narin
davranıyordu. Ama üzücü olan eğitmenler Amerika ‘dan ve uzak ülkelerden
geldikleri için seansların çok pahalı olmasıydı.Türk eğitmenimiz hala yok ama
Beril, Denis ve İlknur şu anda eğitim alıyor. Kısmetse yaklaşık 1 yıl sonra 3
tane eğitmenimiz olacak. Üstelik üçü de aynı acıdan geçmiş ve çocuklarında
inanılmaz sonuçlar almış eğitmenler olacaklar.Anat Baniel’in bir klinik
psikolog olması da çalışmayı güçlendirmiş, çünkü insan ruhundan anladığını
görmek önümüzü açıyor.
ABM ‘de 9 ana madde vardır :
Harekete dikkat
Öğrenme Anahtarı
İncelik
Varyasyon
Yavaş
Coşku,gayret
Esnek Hedefler
İmajinasyon ve rüyalar
Farkındalık
Biz 9 aydır ABM alıyoruz ve Şubat ayında
Amerika’ya Anat Baniel’in kendisi ile çalışmaya gittik. Bu maceramızı da diğer
yazımda anlatacağım..