21 Aralık 2012 Cuma

kitabın devamı vee doğum


Son dönemde bebek mideme baskı yapmaya başladı ve ben inanılmaz öksürükler yaşadım. Hiç durmadan boğuluyorum gibi öksürüyordum. Doktora gittik görünen bir şey çıkmadı. Hamileliğin sonuna kadar da öksürdüm. Hep yoğun çalıştım, kasılmalar oldu. Doktora son gittiğimiz günü hatırlıyorum , annem ve gelinimiz Asiye’yle bebğimi seyrettik karnımda çok güzeldi her şeyi normaldi, tek bildiğim doktora erken tarih vermemesi için , normal akışında bebeğin gelişini belki de seyretmek için geç zaman almaya çalışmamdı. 2 hafta sonraya gün verdi. Artık her şeyi hazırlamaya başlamıştım.
Doğumun başladığı gün yoğun bireysel çalışmalar yapmıştık. Akşamüstüne doğru hafif hafif kasılmalar yaşadım. Can arkadaşım , yaşamımın en değerli armağanlarından olan Remziye’ye ya benim doğum pijamalarımı almam gerekiyor. Benle çarşıya iner misin dedim. Akşamüstü çarşıya çıktık ve güzel güzel pijamalar aldık, yolda giderken sürekli kasılmalarım oldu. Remziye’yi eve zor götürdüm, korkmasın diye de bir şey söylemedim. Sonra bu son araba yolculuğum olsun. Sanırım artık hamile olarak araba kullanmamalıyım dediğimi hatırlıyorum. Eve geldim, İsmail beni bekliyordu. Yemeğe çıkalım istedik karnımız çok acıkmıştı, canım çok ciğer istedi. Edirnenin ciğeri muhteşem güzeldir, memleketimize has ciğerin yanında kurutulup kızartılmış acı biber verirler. İsmaille yeşil acı biberi çok severiz. Senede 10 kilo kuruturum , kahvaltıda bile yeriz. En yüksek C vitamini bunda varmış. Allahtan bu işe yarıyor, acı biber yiyişimiz. Yaşama da bakıyorum, acılar bağışıklık sistemini güçlendiriyor, acı bitip zaman geçtiğinde sen artık daha kolay mutlu olmayı öğrenmiş oluyorsun. Belki böyle bir bağlantısı vardır acı biberin hayatla. Sonra yorulduğumu hissettim. Hadi patetes kızartalım yiyelim dedik. İsmail mutfağı da , kızartma yapmayı da çok sever, ben doğradım o pişirdi. Arada hırsızlık yapıp patetes atıştırdım. Sıcak sıcak bacaklarımdan su akmaya başladı. Ay tuvaletim geldi sandım, gittim baktım sadece su. Kızımda hiç böyle şeyler yaşamamıştım. Tuvaletten geldim,  yine su geliyor. Doktoru aradık, suları gelmeye başlamış galiba dedi suları artarsa hemen arayın hastaneye gidelim dedi. Ayyy çok heyecanlı ve güzeldi, hala içim kıpır kıpır, yavrum geliyooooorrrrrrrrr…… Saat 21.00’di. Yine suyum geldi, bu seferki sanki bir kova suydu. Hemen doktoru aradık, doktor hastaneye gidiyorum gelin dedi. Normalde yemek yememiş olmam gerekiyor. Aklım pateteslerde kaldı ya neyse işte. Kızımda 3 ay önceden bavulu hazırlamıştım, oğlumda herşey hazır bavula koyamadım eşyaları. Hemen babamla annemi aradık 10 dakikaya geldiler. Eşyaları apar topar bavula yerleştirdik. Kardeşlerimi aradık İstanbuldan yola çıktılar. Gelinimiz herkese çok güzel doğum şekerleri, lavantalı kuzular hazırlamıştı güzel sepetlere tek tek koymuştu ellerinle, canım benim sanki onun oğlu olacak gibi hevesliydi abla geliyoruz hediyeleri yetiştiriyoruz diyerek sevinçle..
Hastaneye yetiştik, doktorlar hazırdı, hepsi İsmailin arkadaşları, kocam da fotoğraf makinasını alıp bizimle doğuma giriyor bu da heyecanlı ve güvenilirlik veren bir his tabii….Anestezi verip doğuma aldılar…Sezeryan yapmaya karar verdiler, oğlum dünyaya gelmek isterken kanala sıkışmış, doktor çok zorlayarak bebeği almış. Bebeği doktordan alıp, yıkamaya götürecek olan hemşire yavrumu eline aldığında ayağı kaymış, oğlum elinden havaya fırlamış, herkesin nutku tutulmuş, yine hemşirenin eline düşmüş, ben baygınım anesteziden, İsmail büyük bir heyecan atlatmış. Yavrumu alıp yıkamışlar, temizlemişler, kıyafetlerini giydirmişler, babası  odaya elleriyle çıkarmış, arkadaşlarım Ebru, Melek, Remziye,Hüseyin Abim, Sevinç ve Fatih odada hazır bekleyip yavrumu karşılamışlar. Sonra beni odaya çıkardılar. İlk lafım oğlum seni çok seviyorum. Canım çok acıyor bana reiki verindi. Ebruyla, Fatih’te reiki vermişti. Uyur uyanık bebeğimi gördüm, ağlıyordu, yüzünün sol yanı mosmordu hatta kapkara, kafası kocaman olmuş ödem toplamıştı. Boyu 56 cm, kilosu 3.750gr, baş çevresi 37 cm’di. Bebeğim ağlıyordu, babası mememi tutturdu memeyi çekti, ilk gelen suyumsu sıvıyı emdi.Sonrası emmedi, uyku halini almaya başladı. O gece ablası babasındaydı, beni de alın dedi, gidip onu da aldılar. Bizim yanımızda kardeşiyle yattı yavrum. Uslu bir bebekti yavrum, öyle ağlayıp bağırmıyordu. Ağlamaması İsmailin dikkatini çekmişti, sonra da zaten 1 hafta erken gelmiş bebek sütüm yok, bir şey almadı ağzına. Babası işten izin almış,yanımızdan hiç ayrılmıyor. Nasıl da güzel öpüyor, kokluyor yavrusunu, çok güzel seviyor yavrularını yaaa,hayranım ona….Geçen doğumumda sanki yapayalnızdık,  bu sefer insanlarla, sevdiklerimizle de bolluk içindeydik şükürler olsun. Babası beslenmesini yapamadığı için şekerli su yapıp damla damla besliyordu yavrumuzaSonra uyku halinde kalmaya devam etti, zorla az az mama besledik.O anda bu kadar sorunlu şeylerin olduğunun hiç farkında olamadık…2 gün sonra evimize çıktık şenlikle , herşeyi hazır, bebeğimizin odasının kapısına Toprak Prens yazdırdık İtalyada özene bezene….Ben de bu sefer sanki daha kolay doğum acılarını üzerimden atıyordum, diğer doğumum gibi çok kötü değildim ama yine de doğum acı ve sancıları oluyor işte...Gelen giden, ev dolup taşıyor, şerbetler hazırladık tam bir şölendi... İsmini belirlemiştik İsmail Toprak olacak. Benim babasına olan sevgimden onun adını yürütsün isteğimden, Bulgaristanlı olduğumuzdan, Bulgar kimliğine zaten baba adı yazılacağından, başkasının ismini koymayın, her kişi özel bir ruhtur dememize rağmen, seminerlerde anlatmamıza rağmen ilk İsmini İSMAİL koydum. Matrix filminde falcı bir söz söylemişti bu sözü çok seviyorum . Söz şöyle:” Yolu bilmekle, yolda yürümek aynı şey değildir…..” Tekamülde (ruhsal büyüme yolculuğunda) yaşanacak bir şey varsa mutlaka yaşanıyor, önüne geçmenin imkanı yok. Nehrin önüne set çekme isteği nafile..Hamileliğimde doktor her şey normal ama karnınızdan su almamızı ister misiniz demişti. İsmai'le bebekte bir şey olsa aldıracak mıyız demiştim. Yaratıcının verdiğinin önüne geçilir mi? Nasılsa o şekilde başımızla beraber dediğimizi hatırlıyorum. Sanki biliyormuşuz. Bizim inancımıza göre dünyaya gelmek isteyen bir ruhun önüne geçip aldırmak, öldürmek bize göre değil. Onu baştan düşüneceksin. Aile dizimi çalışmalarında sıkça görüyoruz ki bebek aldıran annede hiç anlamasa da yaralar açılıyor ve anne kendini suçlu hissediyor. Ondan sonra gelen çocuklara bu çok yansıyor.En azından ailelere bir tavsiyemiz var, bir yere fidan diksinler o bebekleri için ve şu anda senle bu dünyada olabilmek elimizden gelmiyor, özür diliyoruz, bilebildiğimiz bu kadar desinler….2. İsmini toprak gibi bereketli,yeşeren, tohum veren, dönüştüren, geliştiren olsun diye babası TOPRAK istedi…İsmi çoktan belliydi İsmail Toprak Uzun . Büyükbabam geldi ve kulağına ezanla ismini fısıldadı….Oğlumun kulakları muhteşem duyuyordu, şaşırtıcı bir şekilde her sese tepkisi vardı bir şekilde. Sesle ilgili, her şey de mevcut elimizde en başta dedesi..Annem, babam hep yanımızda kalıyorlardı, köyden babaanneleri, halaları geldi. Onlarda çok iyi insanlar. beni hep olduğum gibi sevip kabul ettiler. Bir çift iki kişi evlenmez aslında. Arkalarında gizli , görünmez kocaman sülaleleri ile de evlenirle . Çiftlerin ailelerinin uyumu da  evliliği daha güzel noktalara taşıyor şüphesiz. Onlara açık kalplerine hep şükran duyuyorum kendi şansıma da..Dedesi şiir yazıp bestelemiş oğlumuza , gitarla evde çalıyor, ev şenlik yeri mi tımarhane mi bilinmiyor…
Ablası keman çalar, Şarkı söyler annesi, Miyav miyav diyerek, Eşlik eder kedisi…………………..   Toprağın çiftliğinde, Toprağın çiftliğinde
Yayılmışlar yoncaya, İnekler otları, Babası sepet elinde, Üzümleri topluyor……………………….   Toprağın çiftliğinde, Toprağın çiftliğinde
Uzaktan bir ses gelir,Çobanın kaval sesi, Hergün kırlarda gezer, Mantar toplar dedesi……………..  Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
Karnı acıkmış, Etrafta dolaşıyor, Bir piliç kapıp gece, Kaçmaya çalışıyor…………………………… Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
Ortada bir curcuna,Şarkı söylüyor herkes, Toprak kovaya dahil, Koroda en güzel ses………………. Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
Kuşlar dallara konar,Cik cik cik cik seslerle, Baharı kutluyorlar,Yepyeni bestelerle…………………. Toprağın çiftliğinde, Toprağın çiftliğinde
Çiçek açmış dalları, ağaçlar meyve verir, o güzel çiçeklerden, Peteklere bal gelir……………………..Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde
Bahçeye sofraya kuruldu, Dereden balık tutuldu, Büyükanne hazırlıklı,Kış için turşular kurdu………Toprağın çiftliğinde,Toprağın çiftliğinde

OMNİ- YARADILIŞIN DÖRT PRENSİBİ


OMNİ- YARADILIŞIN DÖRT PRENSİBİ

Omninin kitapta anlatmak istediği yasadan biraz bahsetmek istiyorum. Bir şeyin gerçekleşmesini yada bize mucize gelenin olmasını istiyorsak şuanda yaşadığımız aksi durumu sevmek veya olduğu gibi kabul etmek durumundayızdır. Konu her ne olursa olsun. Evrende konu yoktur öncelikle enerji vardır. Düşüncelerimiz enerjidir. Olumsuz konuyu sürekli düşünüp devamında kötü şeylerin olacağını kurgularsak bilmeliyiz ki beklediğimiz mucize gerçekleşemeyecektir. Çok ağır gelse de en ağır durumda dahi o anda yaşadığımız durumu kabul edip sevmek zorundayız. Bunu yazması çok kolay ama uygulaması daima zaman alıyor bende. Şu anda oğlumun durumu için denediğim en önemli şey olayı, durumumuzu,yaşadıklarımızı olduğu gibi kabul edebilmek ve yeni halimiz için düzenli olarak beklenti yasasını uygulamak.

Beklenti yasası nedir peki? Allah veya evren veya yaşam her neyse bize sadece istediğimizi vermez beklediğimizi verir bir şeyi dilimizle isterken ruhumuzla istemediğimiz hali beklersek,hayal edersek sonuç başarısız olacaktır. Gerçekten inanıp, zihni devreden çıkarıp çünkü zihin bizi hep aşağı çeker nasıl olacak kısmına takılı bırakır, beklentimize odaklanmalıyız. Beklentiye araya zihinsel engel koymadan odaklandığımızda sonuç  güzel olur.Bu yasaların uygulanması ile ilgili yıllardır danışanlarıma çalışmalar yaparım, zevkle yaparım, güzel sonuçları da görürüm. Şükürler olsun ki kendim için geriye baktığımda Allah istediklerimi daima bir şekilde gerçekleştirmiş.Bu sefer dersim çalışmadığım yerden, ağır taraftan geldi. İnşallah oğlumun durumunda da aynı sonucu alacağız. Bununla ilgili en önem verdiğim değerlerden OSHO çok güzel söz söylemiş.” Hayat böyledir işte. Ona hazırlanamazsın, onun için hazır olamazsın. Güzelliği, mucizesi de budur, seni hep hazırlıksız yakalar, hep sürpriz yapar. Gözlerin varsa her anın bir sürpriz olduğunu ve önceden hazırlanmış hiçbir cevabın işe yaramayacağını görürsün.” Bu konuları diğer yazılarımda uzun uzun anlatmak istiyorum.

Kızımı doğurduğumda babam ve annem İstanbul’da yaşıyorlardı. Kızım hayatımda gördüğüm en hareketli, en yaramaz bebeklerdendi. İki yaşına kadar sabah beşlere carıncaya dek ayaktaydı. Benim canım yenmişti. Ailemin eksikliğini çok hissetmiştim. Tuvalete girdiğimde dahi benim yanımda olmak istiyordu. Her gün kendime bir daha çocuk yapmayacağım telkini veriyordum. Zor bir çocuk olarak büyüdü ama biraz büyüyünce duruldu ve hep aklı başında bir evlat oldu. Beni ve babasını hiç üzmeyen bir kız çocuğu oldu. Burada babasının sabrı ve sükunetli yapısı da söz konusu tabiî ki. Yeri gelmişken kızımın babasına bana böyle güzel bir evlat verdiği için, kızınla daima ilgilenen ve kızının yanında olan bir baba olduğu için teşekkür etmek istiyorum.

Bu sefer şanslıydım. Oğlumun hamileliğinde babam ve annem Edirne’ye taşındılar. Bize sürekli yardımcı oldular. Şanslıyım diyorum ama yıllardır kendime yaptığım bilinçaltı çalışmalarının da yavaş yavaş kolayı kolay olanı seçmeyi öğrenmeye yaradığını görüyorum. Biz eşimle çalışıyorduk, ben şehir dışlarına eğitimlere gidiyordum. Annem ve babam oğlumu çok istemişlerdi ve işlerimi kolaylaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. O sırada devlet  muayenehaneleri kapatmaya tekrar karar verdi. Yine bir düzensizlik ve planladığımız sistemin bozulması olayını yaşadık. Can sıkıcıydı. Küçük çocuk gibi aç kapa aç kapa insanların oynatılması da rahatsız ediciydi ama istenen buydu ve ona uymak gerekliydi. Hala yavaş yavaş aldığımız eşyaların ödemeleri devam ediyordu. Aldığımız eşyalar bir nevi de oğlumuzun şerefineydi. Oğlumuz geliyor hayatımızı toparlayalım modundaydık. Çocukluğumdan beri dönem dönem gördüğüm büyük para kayıpları ve iflaslardan dolayı en küçük bir olayda sanki aç kalacakmışım gibi endişe yaşıyordum. Bu sefer ödemelerde yalnız kalmıştım ama şükürler olsun ki Carpe Diem Gelişim de Mehmet Hocanın diziminden sonra iyi iş yapar hale gelmişti. Çok çalışıyordum ve bebek iyice büyümüştü. Şimdi bu halimle geriye bakıyorum ne anlamsızmış her şeyin bir çaresi varmış diyorum. Ama bir dönemi yaşamadan bir döneme geçiş yapamıyorsun ki. Sonra da o anda hissettiğin neyse yaşaman gerekirse yaşarsın diyorum….

Kızımın hamileliğinde kalsiyum eksikliği yaşamıştım genelde bünyem çok güçlüdür. Doğru dürüst hasta olmam fakat kalsiyum eksikliğinden diş ağrısı çekip bir dişimi kaybetmiştim. Bu sefer böyle bir şey görünmüyordu. Tüm danışanlarım durmadan bu nasıl bir hamilelik biz böyle bir hamilelik görmedik ne kadar hareketli, sağlıklı ve canlısın diyorlardı. Bir gün kendimi kötü hissedip yatmamıştım bile. Bir gün bir danışanımla çalışma yapıyordum ayakta bir şey anlatırken koltuğun ayağına çarptım ve baş parmağımdaki tırnağım parçalandı sanki kağıttan yapılmıştı. Kanlar akmaya başladı. Bir peçete kapattım ve çalışmama devam ettim. Akşam da o ayakla toplu bir seminer verdim. İsmail’e ayağımı gösterdim ve yapılacak bir şey yok dedi. Hamilelikte insan daha da duygusal oluyor galiba neden az ilgilendin diye kızdım kırıldım. Sabahı gidip tırnağımı çektirdik. Öff gerçekten çok acıyor. Size bana çok enteresan gelen bir şeyi anlatmak istiyorum. Biz ailemizin kardeşimle yaşayan iki çocuğuyuz. Bir de kardeşimle aramızda doğmadan ölen bir kardeşimiz varmış. Annem bana hamileyken dişini, kardeşime hamileyken benimle aynı ayağının tırnağını kaybetmiş. Ne garip değil mi ? Yaşamlar çok farklı görünse de aslında karbon kağıdı koyulmuş gibi de birler. Ya da ebeveynlerini çocukları bir şekilde takip eder. Ayağım bantlı şekilde bir süre acısını çekerek yoluma devam ettim…İyice ağırlaşmaya başladığımda belime ani kramplar girmeye başladı.  Hiç unutmuyorum bir seans öncesi kramp girdi ağrıdan ağlıyorum sağ olsun asistanım Ebru lisanslı masördür çok iyi masaj yapar özel yağlarla, hazırladığı bitkisel karışımlarla masaj yapıp beni ayağa kaldırmıştı ve seansı tamamlamıştım.

Klasik Aile Dizimi Yöntemi Nedir?


Klasik Aile Dizimi Yöntemi Nedir? 
Bert Hellinger tarafından geliştirilen Aile Dizimleri metodu, sorunu ele alınan bireyin güncel ya da köken ailesinin veya ait olduğu sistemin "temsili" olarak dizilmesine (görüntülenmesine) dayalı bir grup çalışmasıdır. Bireyin probleminin çözümüne yönelik olarak, bazı aile üyeleri "temsilciler" tarafından yansıtılır. Dizim çalışmaları sırasında seçilen temsilcilerin, temsil ettikleri kişinin ailesinin çekim alanına (kolektif bellek) girip benzer patalojik davranışlar sergiledikleri gözlemlenmektedir.

Tüm dünyada yankı uyandıran bu yaklaşım, içinde bulunduğumuz sistemdeki en derin dinamiklere erişebileceğimiz bir süreçtir. Bu dinamiklere eğilmenin ardındaki amaç, hastalıklar, depresyon, endişe, korku, mutsuzluk, bağımlılıklar ve yalnızlık gibi yıkıcı yaşam unsurlarında kişileri tuzağa düşürmüş olan, gizli kalmış sadakatleri ve bilinçaltındaki kimlikleri daha iyi anlamak ve açığa çıkarmaktır.

Bu yönteme göre, nesiller öncesinde aile üyelerinin yaşadığı "ağır travmalar", bir anlamda kader olarak bizlere atalarımızdan miras kalmaktadır. Aile içinde zamanında çözülememiş her blokaj, bir sonraki kuşak tarafından bilinçsizce üstlenilmektedir. Kuşaklar arasında yaşanan kör bir sevgiye dayalı bu bilinçdışı aktarım, kişinin hayatının çeşitli alanlarında kilitlenmeler yaşamasına sebep olmaktadır. Bu kilitlenmelerin sebebi, geçmişte aile büyüklerinden birinin başına gelen kürtaj, intihar, aile dışına itilme, evlatlık verilme, cinayet, sevdiğine kavuşamama, sevdiği kişiye yapılan büyük bir haksızlık vb. olabilir. Kişinin şu anda yaşadığı depresyonunun nedeni, 50 yıl önce  yapılmış bir kürtaja, bebek yaşta ölüp unutulan ve adı hiç anılmayan bir dayıya dayanabilir... Ya da partner ilişkilerindeki çözümsüzlüklerin nedeni, hiç tanınmayan bir aile büyüğünün yaşadığı veya yaşattığı ilişkisel- duygusal bir travma olabilir.

Kolektif vicdan; kör bir güdüyle aileden hiçbir üyenin dışlanmasına, haksızlığa uğramasına, acı, mağduriyet yaşmasına müsaade etmez. Dolayısıyla geçmiş, yaşanmış ve bitmiş olsada geçmişin travmatik etkileri, kişinin (kendi bilincinde olmasada) şu anda yaşadıklarında belirleyici rol oynamaktadır.

Geçmişte yaşanan tüm bu travmalar "morfojenetik bir alanda kaydedilip", ailenin sahip olduğu kolektif vicdan gereği bilinçdışı bir şekilde yeni nesiller tarafından üstlenilerek ağır bedelleri çok uzun yıllar sonra bile ödenebilmektedir. Ünlü İngiliz biyolog Rupert Sheldrake tarafından geliştirilen morfojenetik alan teorisine göre, kalıtım yalnızca genler yoluyla değil, morfik alanlar yoluyla da aktarılır. Bu alanlar, söz konusu türün kolektif belleğini oluşturur. Alan, türün her bir bireyi ile zenginleşirken her bireyde bu kolektif belleğe "bağlanır". Morfojenetik alan teorisi, dizim çalışması sırasında temsilcilerin "temsili algılamaları" ile aile belleğine erişimi deneylemelerine bir açıklama getirebilir.

Bu yöntemle cinsel sorunlardan bedensel hastalıklara, ilişki sorunlarından bağımlılıklara kadar yaşamın herhangi bir alanında kriz ya da kilitlenme yaşayan kişilere sorunlarının kökten çözümünde destek sağlanır. Dizimler esnasında, kişinin içsel gözündeki aile resmi ortaya konularak çeşitli kilitlenmeler, blokajlar içeren bu resmin terapist tarafından adım adım değiştirilmesi ile herkes için aydınlatıcı ve özgürleştirici olan "çözüm resmi"ne ulaşılır. Özetle kilit kırılır ve aile ruhu kendine özgü derin hareketleri ile akmaya başlar ve sorun/hastalık çözülür.

 Hocam da soyadı gibi insana zarar vermeyecek olanın yanında olmaya kendini adamış kimse. Umarım biz de adım adım onun rehberliğinde başarıyla dizimlerimizi yapar, insana kayifle hizmet edebiliriz. Benim dizimim büyük bir dizim oldu. Tüm aile fertlerimiz hatta eskiden ait olduğumuz ailelerimiz,çocuklarımız ve yeni doğacak yavrumuz. Böyle bir aile düzeninde benim önce yaşama, kendine sonra eşine ve çocuklarına güvenle bağlanabilen biri olmamdı istenen. Yaşama güvenle bağlanabilmek ne önemli bir kavram. Yaptığımız binlerce yanlış, yaşamak istemeyip yaşamak zorunda kaldığımız yüzlerce acı kesit aslında güvensiz bağlanmadan dolayı. Hoş insanların yüzde sekseni bir şekilde  güvensiz bağlı hayata. Güvenli bağlanma olgusu ilk üç yaşımızda gerçekleşiyor. Bu dönemde anne ve bebeğin arasında kurabildiği veya kuramadığı bağ yaşama yansıyor. Tüm ebevynlerin yada ebevyn adaylarının güvenli bağlanmayı öğrenerek yola çıkması, yolda ilerlemesi zorunluluk gibi gözüküyor bence. Güvenli bağlanma ile ilgili ebevynlere eğitimler planlıyorum gelecek zamanlar için. Neyse ben bol ağlamalı bir aile dizimi geçirdim, geçmişinle zarifçe özgürleşmek. Bugüne kadar yaşamında devam ettirdiğin hayat  oyunun dışına çıkabilmek. Anne ve babama “kendim için size hayır diyorum” diyebilmek oldukça zor oldu benim için. Bu hayır hayırlı bir hayır. Kendime ve yaşama başlangıcıma evet demek için söylenen bir hayır. Yani sizin hayatınız size benim hayatım bana demek. Hiçbir insan kaç yaşında olursa olsun ebevynine hayır demek istemez onlardan kopmak istemez. Aralarındaki sembriyotik bağı devam ettirmek için ona zarar veren bir şeye dahi devam etmek ister.  Örneğin bir kadının babası genç yaşta vefat etti ve annesi dul kaldı , o kadın annesinin dul kaldığı yaşta yada yaşlarda eşinden ayrılabilir anlamadığı bir şekilde sonra da karşı tarafı suçlayabilir aslında bilinçaltında anneciğim bak ben sana sadakatle bağlıyım,ben de sen gibi yalnızım ve senin çektiğin acıları daha iyi anlayabilmek için senin yolunu devam ettiriyorum mesajı verir. Kendisi bunun farkında bile değildir ama bilinçaltı böyle işliyordur. Örneğin kişinin dedelerinde iflas var, çocuklar anlamadan bu modeli örneklerler ve iflas yada az para kazanmak olarak hayatlarında devam ettirirler. Aynı aileden her çocuk aynı kaderi mi yaşar hayır, hepsi ayrı bir ebevyn veya atayla bağ kurar ve kurduğu bağın sıkıntısını yaşamında bunu devam ettirir.  Bir anlamda bu tarz oyunları bozup, layık olduğu hayatı yaşamasına destek veren programdır aile dizimi. Sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."( 12.40). Biz bazen atalarımıza körü körüne taparız onların yaptığının en doğru olduğunu onların bildiğinden başka bir şey yaparsak mahvolacağımızı sanırız. Aile dizimi bu düzeni değiştirmeye yönelik çalışırken Kur anı Kerim’de en az 40 yerde bunu vurgulamıştır. Eğer bu sırı çözüp, kendimiz olursak ışıklı yol, istenilen yaşam bizi sevgiyle kucaklar… Neyse burada yaşadığım aile dizimi deneyimi benim hayatımda ciddi güzel hoşluklar ve armağanlar getirdi. Bakış açını değiştirirsen tüm yaşadığın hayat değişebiliri bir kez daha gösterdi. Ailemle , parayla, işle ilişkilerim değişti.

Bir gün babamın bir arkadaşı aradı. Size bir bebek getirmek istiyoruz dedi. Tam da bu sırada çok yorulmuştuk ve İtalya turu yapmak istedik. Ben sıcak ülkeleri hep çok severim ve cazip görürüm. İtalya görmek istediğim belki de yaşlanınca yaşamak istediğim bir ülkeydi. Hamileliğimin 7. Ayı olmuştu. Geçen hamilelikte 21 kilo alarak rekor kırmıştım. Bu hamileliğimde sadece 5 kilo almıştım. Bu sırada da hala güzel şekilde gidiyordu bebeğimin gelişmesi. Babamın arkadaşı geldi ve bebeği getirdi. Hayatımda gördüğüm en güzel gözlere sahipti, gencecik güzeller güzeli annesi ve anneannesi yanında. Ailenin ilk bebeğiydi, tıpçılar bu bebeğe yapılacak bir şey yok demişler. Anne gözlerime bakıp gerçekten yok mudur sizce diyordu. Tek cevabım “Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır.  (İnşirah Suresi 5) “ .İçim burkuldu, böyle güzel bir erkek çocuğu görmemiştim.Onları bir daha da görmedim. Şimdi görmek isterdim onlarca tavsiye edeceğim şey, söyleyebileceğim söz olurdu belki de. Ama herkesin, her canlının kendine ait bir kaderi yolculuğu var. Ama başkalarına düz ara gerçeği söylüyorum diye düşünüp, gerçeğin heran değişebilir olduğunu göz önüne alamayan hadi bu dar kalıplarla hayatını daraltıyor başkalarının da hayatını kurduğu cümlelerle kolayca daraltan ve can acıtan kişiler için tek ve kesin bir sözüm var. Her şeyi sadece Allah bilir. Mutlak doğru ya da mutlak son yoktur. Her şey ama her şey değişebilir veya gelişebilir. Bir anneye evladı için bu çocuktan hayır gelmez demenin nasıl bir şey olduğunu hiç anlayamam, anlamak ta istemem doğrusu.  Bilim de her an değişebilen, gelişebilen bir sistemdir. Yaşamdaki temel sırrın empati olduğunu düşünüyorum. Bir insan başka bir insanın yerinde hiçbir zaman olamaz, herkesin tüm deneyimleri kendine özeldir. Birbirine benzer olaylarda bile mutlak farklar vardır. Yine de insansak bir parça da olsa karşımızdakinin yerine kendimizi koyabiliriz. Ben bir ebevyn olsaydım veya böyle bir kardeşim olsaydı karşı taraftan hangi üslupla cevap almak isterdim ?  Sadece bir  dakikanı alır bunu düşünmek. Her olayda da böyledir. Hiç geçmediğimiz yollar için, hiç yaşamadığımız tadını bilmediğimiz deneyimler için atar tutar, düz ara acımasızca konuşur dururuz. Karşındakinin canı acıdı mı, ya da bu insan sana inandığı için tekamülünde( ruhsal yolculuk) senin yüzünden değişim oldu mu, acaba kendine aynısı yapılsa ne hissederdin bunları düşünmeyiz. Başkasının başına gelmiş olan yaşamsal bazı gerçekler bizim başımıza hiç gelmeyecek  sanırız veya benim de başıma gelebilir diye ruhumuzun içinde bir yerlere saklanırız. Oysa hepimiz insanız ve her an her şey insan için.  Arkadaşım Tuna yeni bir söz paylaşmış “Sana kusurumu gösteriyorum insanım diye. Belki anlarsın insansın diye”

Balayına bir yere gidememiştik, eşim bunu balayı hediyesi kabul eder misin teklifi ile geldi.  İkimiz İtalya yollarını tuttuk yorucu bir dönemin ardından. Harika bir turdu. Napoli’den Milano’ya uzanan. Her günü ayrı güzel, neşeli geçti. Mutfağı ve yemeği de çok severim İtalyada pizza yemeyi de sevdim. Kuşkonmazlı pizzalarını beğendim tavsiye ederim. Roma çok kalabalık ve fazla tarihti biraz boğuldum. Sokaklarda saatlerce gezdik, yorulduğumuzda banklarda uyuduk. Bir gece tur grubundan ayrıldık , gece hotele geri döneceğiz otobüse bindik, inmemiz gereken durağı kaçırmışız son durağa geldik hiç bilmediğimiz gayet karanlık bir yer, dil bilmiyoruz . İndiğimiz yerde geri götürecek ne bir taksi var nede bir otobüs.Yoldan geri doğru ilerlemeye başladık ben ciddi ciddi ürperdim. Yolda 2 tane darmadağınık zenci gördük, derdimizi anlattık gelin bizle evimiz orada dediler İngilizce yapacak hiçbir şey yok arkalarına taklaştık gidiyoruz. Ben İsmail ya bizi kötü bir yerlere götürüyorlarsa diyorum başka şansımız yok diyor. Gerçekten de çok iyi insanmışlar hotelin kapısına kadar bizi bıraktılar. Eşimin 50. Yaşa girdiği 25 Temmuz da Venedikteydik. Çok güzel bir doğum günü oldu. İkimiz, karnımda bebeğimiz ve Venedik. Ayaklarımızın altında sular, taşların üzerine uzanmışız çok güzeldi çooookkkkkkk…….Seviyorum italya’yı, Tanrı iyi ki İtalya gibi güzel bir memleket vermiş hiç gelmek istemedim oralardan  bana kalsa oralarda kalırdım, gönlüm gözüm açıldı valla. Dönüşte uçağa bineceğiz, görevliler hanımefendi siz kaç aylık hamilesiniz diyorlar bilseler 7 aylıkım Türkiye’ye uçakla yollamayacaklar Allahtan kafayı çalıştırdım 5.5aylık hamileyim dedim de geri dönüşe geçtik. Türkiye’ye indik Edirne’ye evimize dönüyoruz. İsmailin telefonu çaldı. Eşimin arkadaşı, kızımın sınıf arkadaşının babası Oğuz arıyor. Eşiyle aynı dönemde hamile kalmıştık. Karım erken doğum yaptı bebek sıkıştı , pislik yutmuş yoğun bakımda diyor çok üzgün çaresiz. İsmail hemen geliyorum dedi. Donmuştum resmen. İsmail hastaneye gitti bana göre tamamen sağlıklı olması için çok ümit yok bir şey söylemedim ama şu anda gördüğüm bu dedi. Anne perişan olmuş, baba öyle. Eren şuanda iyileşti. Biz ve doktorları mucize bebek olarak bakıyoruz. Annesi anlatıyor. Bebek on beş günlük olmuştu ilk defa süt verdirdiler. Sütümün her damlasına YA ŞAFİ okudum diyor. Aynı dönemde hamile olduklarımızı düşündüm onların bebeği tamamen sağlıklı olursa bebeğim engelli kalırsa yada ölürse onların yüzüne bakarken kendimi nasıl hissederim diye sorup durdum kendime diyor. Aile zaten spiritüelizme de dine de inançlı bir aile. Şimdi Eren kocaman cin gibi bir çocuk oldu. Mucizeler hep var aslında önemli olan onları görebilmek, keşfedebilmek, inanabilmekte. Bir şeyi, ONU SEVENE DEK BIRAKAMAYACAĞINIZI bildiren bir yasa vardır. Sevmek izin- vermek ve kabul etmektir. Bir şeyi sevgiyle serbest bıraktığınızda artık ona dikkatinizi vermezsiniz; ve ona dikkatinizi vermeyi bıraktığınızda, o da artık sizin deneyiminizde yer almaz...

Aile Dizilimi


Aylardan Haziran hava hala çok ısınmadı. Bizim aile dizimi eğitimimiz bu sefer Silivri Klasiss Golf Hotelde olacak. Yaşamda en sevdiğim ve zevk aldığım insanlardan biri olan, oğlumun sıkıntılarını duyduğunda İstanbul'dan bize ilk koşan kişi olan Yurdaay ablamla aynı odada kalıyoruz. Öyle güzel öyle geniş kalbi vardır ki Başladığımız günden beri beklediğimiz şey bize dizim yapılacak olmasıydı. Mehmet hocanın sisteminde önce biz düzelmeliyiz sonra başkalarına el atmalıyız. Kendine hayrı olmayanın kime hayrı olur ki.  Hayatımda değişimler olacağını umuyorum. Bu arada sanırım Çağatay’ın Şifa Yolunda çok bahsedileceği için Aile Diziminin ne olduğunu Mehmet Hocanın  cümlelerinden size aktarmalıyım : Aile Dizimi benim yaşamda en çok inandığım veya yaşamla beraber olduğunu düşündüğüm sistem.Aile Dizimi Almanya Heidelberg Üniversitesi bilimselliğini araştırmış ve kabul etmiştir. Bazı ülkelerde özel sağlık bünyesinde yapılmaktadır. Avrupa’da yaygın bir sistemdir. Dizim çalışması, 80'li yıllarda Bert Hellinger tarafından "Familienaufstellung"  ismi ile ortaya çıktı. İngilizce ve bazı dillere Family-constellation olarak çevrildi. Almancada die Konstellation kelimesi zaten var, ama Hellinger en başından itibaren yaptığı çalışmayı die Familienaufstellung olarak adlandırdı. Ailenin, herhangi bir sistemin kişi veya uzman tarafından duygusal olarak konumlandırılması anlamını taşıyor. Enstitü başkanımız Dr. Zararsızoğlu Almanya'dan ülkemize ilk kez bir uygulama yapmak için davet edildiğinde Boğaziçi Üniversitesi Filoloji Profesörleri ile, die Familienaufstellung' un Türkçe karşılığı üzerine istişarede bulunmuştur. Bu hocalar, bu terimin İngilizce çevirisinin dilimizde aynı anlam ve karşılığı vermediğini ve Zararsızoğlu'nun önerisi olan "dizim" kelimesinin Familienaufstellung'u Türkçe'de en uygun tanımlayan karşılığı vereceğini teyid etmeleri üzerine dilimize Aile Dizimi-Aile Dizimleri olarak geçmiştir. İlk başlarda Hellinger'in kendisi, bu uygulamayı sürekli yeni bilgiler ve yöntemler vasıtasıyla genişletti ve yoğunlaştırdı ve o dönem bu yönde yapılan çalışmalar dünya çapında yayılarak çok büyük bir ilgi uyandırdı.

Aile dizimleri, üç akımın eşsiz bir birleşimidir: Sistemik anlayış, temsilcilerin ve fenomenolojik metodun kullanılması. Bu kombinasyon özel bir şeyin ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Buna "bilginin alanı" adını vermekteyiz. Bu alan, sistem dizimleri süreci esnasında ortaya çıkan ve büyük ölçüde dizim terapistinin, temsilcilerin ve danışanın önyargılarından bağımsız olan enerjetik fenomenlerden oluşmaktadır.

Bu durum, danışana ve onun sistemine (ailesine) daha uyumlu, daha etkili ve daha yaratıcı olarak gelişme yeteneği sağlayan, yeni ve iyileştirici bir resmin oluşmasına olanak tanımaktadır.

Uluslararası alanda ilk duyulmaya başlandığı zamanlarda "Hellinger-Work" adlarıyla tanınan bu yöntem, bugünlerde dünyanın birçok ülkesinde uygulanmaktadır. Psikoterapi ve danışmalık yöntemleri içinde yerini almıştır. Aile dizimi, fenomonolojik-sistemik çalışma şeklinde de adlandırılmakta ve böylece konstrüktivist-sistemik çalışma olarak bilinen Heidelberg ve Milano ekolünün aile terapisi uygulamalarından farklılaştırılmaktadır.

Dizim çalışması, aile terapisinin yeni bir yöntemi olmaktan çok daha fazlasıdır. Aslında yaşamın tüm alanlarını kapsayan, ruhsal alana kadar uzanan, yeni bir hayat düzeni anlayışını hedeflemektedir. Bu anlamda çalışmalar için dört farklı düzey belirlenebilir:


  • Terapi süresince orada bulunmayan aile/sistem fertlerinin veya soyut sistem unsurlarının, bir grubun üyeleri tarafından (idareten -münferit danışmanlık hizmetinde-, hayal ederek ya da figürler vasıtasıyla), temsil edildiği (metodik) düzey. Diğer bir deyişle, dizim.     
  • Dizimlerde resmedilen sosyal ilişkilerin ve bunların temelinde yatan kuralların (sosyolojik) düzeyi.
  • Bu düzenlerin içselleştirilmesi, kayması, ihmal ya da ihlal edilmesinden kaynaklanan ızdırabı ve içsel düzen ile dışarıdaki düzenin karşılıklı etkileşiminin (psikolojik) düzeyi. Buna bir dizim esnasında, sosyal düzenlerin ve bununla bağlantılı olan hislerin, canlı olarak yaşanması da dahildir.
  • İçsel ve/veya dış düzenin tekrar eski haline gelmesinin; içsel ve/veya dış kaynaklı bir problemin/dengesizliğin çözüme kavuşmasının ya da dar veya geniş anlamda iyileşmesinin terapotik düzeyi


6 Aralık 2012 Perşembe

Akıllıya 40 kez deli dersen, deli olur!

Hergün oğlum için olumlamalar yapıyordum. Karnıma dokunup onu severken. Olumlama kısaca istediğini olumlu cümlelerle dile getirmek, bir anlamda zikir etmektir. Bunla ilgili atasözü de vardır ya “akıllıya 40 kez deli dersen, deli olur” diye. Bizde isteklerimizi kalbimize ve bilinçaltımıza iletip gerçeklik olması için eylem yapma yolunda ilk adımı olumlamalarla söyleriz. Benim olumlamalarımdan bazıları şöyleydi: Benim oğlum sağlıklı, benim oğlum akıllı, kolayca hayata uyum sağlıyor, kendini ve yaşamı seviyor, uysal ve uyumlu bir çocuk vs.vs. Aklıma gelen her şeyi ona söylerdim. Karnımda da hep çok usluydu. Her kontrolde gelişimi iyi cevabı alıyorduk. Babasıyla ultrasonda oğlumuzun her hareketini izleyiş bize sevinç veriyordu. Oğluma şirin şirin kıyafetler alıyordum ve onları bebek deterjanı ile yıkayıp saklıyordum. Annem her seferinde aceleciliğimden şikayet eder, kızım acele etme bebeğe bir şey olursa üzülürsün derdi. Kızıma da böyle erken erken hazırlanmıştım. Ben de her seferinde anneme anne üzülme bebeğe bir şey olursa İsmail çocuk doktoru ve hastanede bunlara ihtiyacı olan bir sürü bebek var onlara veririz sevinirler belki evladımıza da dua ederler derdim. Yaşamda çocukluğumdan getirdiğim belki de aile diziminin, canım Mehmet hocamın anlattığı gibi soylarımdan getirdiğim,göçmenlikten atalarımın getirdiği ve benim taşımaya devam ettiğim derinlere saklanmış bir aç kalma korkusu vardı. Ama her zaman denir ya çocuklar bollukları ile gelir diye oğlum da rızkı ile gelmişti işte. Mehmet Hoca sonradan onu da güzel bir dille anlatmıştı. Allah yaşama hizmet eder, yaşama hizmet eden en önemli şeylerin başında dünyaya getirilen çocuklar vardır. Bence kimse korkmamalı hamileliğinde bebeğe nasıl bakacağız diye, iki çocuğumda da gördüm ki yaşam hep yanımızda.
 
Ben hayatımda hep şunu derdim, bu hayatta her şeyle sınandım. Fakirlik, borçluluk,zenginlik,değersizlik, sevgisizlik, kandırılma,aldatma,aldatılma,şiddet,öfke vs.vs.herkes gibi hepimiz gibi işte.Arkadan eklerdim ki çok şanslıyım hiç hastalıkla sınanmadım. İçimden bir ses geçerdi, sana sormazlar mı sen bu işi yaparken bu acıyı biliyor musun ki bize sakin olun diye akıl veriyorsun………Ne acayip bir düşünce şimdi daha net görüyorum ifademin kendime acımasızlığını. Üzgünüm ki bir çoğumuzda olan şey bir şeyi yaşamadan o şeye empati kuramamaktır. Bir konuyu deneyimlemediysen karşındakine aynı hoş görüyü, aynı  sevgiyi hepimiz biriz duygusunu geliştiremiyorsun. Keşke acıları yaşamadan bu duyguları geliştirebilsek. Bazen insanlara bakıyorum hiçbir bilgisi deneyimi olmadığı konularda karşı tarafı en acımasız şekilde eleştiriyor yada onlara o konuda akıllar veriyorlar. Nasrettin Hocamızın damdan düşme hikayesi vardır ya bana doktoru getirme damdan düşeni getir diye. Ben de farkında olmadan damdan düşüp insanları anlama duygusu geliştirmişim işte……
Benim yaşlı büyüklerimden yaşayan tek kişi büyükbabam kaldı. Büyükbabam yaşlı bir bilgedir benim için derin bir hoşgörüsü, kimse için yorum yapıp eleştirmeme dürtüsü gelişmiştir. Biz küçüklüğümüzden beri bir şey için en küçük yargılama yapsak işinize bakın sizin işiniz yok mu der dururdu. Hamileliğimin ortalarında hiç beklemediğim şekilde akciğer kanseri olduğunu öğrendik daha da genç bize göre 70 yaşında insana kalsa sevdikleri 200 yaşında da olsa hep genç oluyor. Kızıma hamileliğimde de babaanneciğim bağırsak kanseri olmuştu. Hamileliğimde hep yanında kalmıştım hastanede hemşireler dalga geçerdi, kim hasta diye sorar dururlardı ? İnsan bir hedef koyar ya ölmemek için bazen kendine babaanneciğim kızın olmadan gitmeyeceğim demişti,doğum yapıp hastaneden çıktığım gün babaanneme gidip kızımı gösterdim babaannem dilini zorla çevirip bu yavruya hazırladığım paketi verin dedi ve gecesi ölmüştü. Benim için ondan uzak kalacak olmak çok büyük bir acıydı. Şimdi ki doğumumda da büyükbabam mı gidiyordu? Edirne’de ki hastaneden kurtulmaz tarzı bir konuşma yaptılar tüm hastane işlerine büyük dayımla ikimiz gittik. Bu konuşmaları büyükbabama hiç söylemedik acilen Bursa Acıbadem Onkolojiye gitmelisin dedik. Bu arada sürekli enerji çaılşmaları yaptık. Giderken gözlerimize bakıp vakur bir şekilde Allahın dediği olur sakin olun ne kadar ömür verildiyse o kadarını yaşarız bunu da kafamıza takmayalım dedi. O nasıl bir sükunettir anlayamadım bir türlü.
 
Sonra eşim bir gece sabaha kadar istifra etti, midem hazmetmiyor galiba bir doktora gideyim dedi. Doktor apar topar ameliyata almalıyız safrandaki taş büyük ve kanalını kapamak üzere demiş. 2 gün içinde ameliyat yapıldı. Hastanede yattık 2 gece ve eşim toparlandı. Kolayca toparlanması beni sevindirdi. Çünkü onun hep güçlü olmasına sinüslerinin arada bir dolması hariç hep sağlıklı olmasına öyle alışığım ki bana onu yatarken görmek acıtıcı geldi. Daima onun sağlıkla yanımda kalmasını hayal ederim. Ben yine hamileyken hastanede refakatçi olmuştum. Neyse oğlu da babasıyla böyle gününde birlikte olmuştu. Erken öğrenilseydi zeytinyağı ve limon kürleriyle de safra temizleniyormuş onu sonradan öğrendik. Tabi taş oluşmadan önce dönem dönem böyle kürler yapılmalı, kendi bedenimizi hep ihmal ederiz ya. Halbuki ruh,zihin,beden bir arada görülürse, itinayla hepsine bakılırsa sağlıklı yaşam sürer gider.
 
Benim canım kadar sevdiğim Almanya’da yaşayan bir amcam var. Tam bu dönemde Türkiye’ye tatile gelmişti. Hemen hemen her gece bizle buluşurdu, eşimle kıran kırana tavla partileri yaparlardı. Bir gece İsmail amcan nerede haber yok dedi. Sabaha kadar aradık amcam telefonu açmadı, sonra ona bakmaya gittik eve yine yok. İlerleyen saatlerde öğrendik ki amcam hastanede prostatında kanamlar olmuş. Ultrasonlar çekildi, günlerce tetkikler yapıldı ve amcamın mesane tümörü olduğunu, çok fazla yayıldığını diğer organlara da sıçradığını söylediler. Hoppalaaaaaaa bu kadarı da olmaz artık. Amcamın haberi yok, sadece kanamaları var hastanede. Yaşamda küçükken bir dönem birlikte büyüdüğümüz bir gece konuşmasak bir şeyimizi paylaşmasak çatladığımız kuzenim Serabın babası, her zaman yanımda olan can amcam .Ailesi Almanya’da ve bizim haber vermemiz gerekli amcam büyükbabamdan da genç 60 yaşında.Bana göre de tüm sevdiklerim genç geliyor. Oysa ana babaların küçücük evlatları da bir şekilde ölüyor. Ne zordur evlat kaybetmek hepsine dayanma gücü diliyorum. Herkese haber verdik, tüm ailesi ağlıyor. Ben gerildim, kasılıyorum amcam yine bize gelip gidiyor bende kelimeler düğümlü. Apar topar ailesi aldı götürdü Almanya’ya. Amcamın da hepimiz gibi içinde küçük sevimli bir çocuk var. Niye gidiyoruz şimdi daha eğlenceli izin yapacaktık modunda. Almanya’da hemen ameliyata aldılar,Türkiye de söylendiği kadar ağır bir şey yokmuş. Ameliyat başarılı geçti maşallah iyileşti. Küçük çocuk demişken son gittiğim eğitimden Stephan Hausner’in bir sözünden bahsetmek isterim “Yalnızca çocuklar hastalanır, büyükler değil” . Bu ne demek içimizde çözemediğimiz  çocukluk anılarımız,acılarımız devam ediyorsa, hala büyük bir birey gibi yaşamı olduğu gibi kabul edip,içimize alamıyorsak, ebeveynlerimizle onların yaşadıkları ve yaşattıkları ile özgürleşememişsek  hasta oluruz. Mehmet Hocamız da şöyle bir şey ilave etti, bir de yaşının gereği gibi yaşamayanlar hasta olur. 50 yaşında 30 yaşında gibi koşturup, hareket edenler mesela. Hoş ben burada şöyle bir fikir sunuyorum yaşının gereğini yaşamayanlar da bir nevi içindeki çocukla helalleşememiştir.  İnsanın içindeki çocuk buna beklide bilinçaltı diyebiliriz,bir şeyleri eksik görüyorsa yada başka değerleri kendinden önde görüyorsan koşturursun. Tam tersi de olabilir yaşının gereği hareketliliktir sen sadece oturursun bu da eyleme geçersen sonuç alamayacağın yada birşeylerden korktuğun içindir.  Dileyenlere Stephan Hausner’in hastalıklarla ilgili Hayatım Pahasına kitabını tavsiye ederim.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Dedesinin oğlumuza doğum hediyesi

Doğduğun gün çok mutlandık
Herkesi bir telaş aldı
Annendensonsuz heyecan
Baban bile dona kaldı
 
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
 
Sonra da doğum haneden
Müjde haberini aldık
Ortalık sakinleşince
Nur yüzüne bakakaldık
 

Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
 
Ablan önceleri kıskandı
Tahtım elden gitti
Ama senin güler yüzün
Onu da kanatlandırdı
 
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
 
Babaannen uzaklardan
Halan hediyelerle gelmiş
Abdo bile koşmuş sana
Rezzan sevgiler getirmiş
 
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
 
Doğmadan Avrupa gezdin
Ondan sonra da Hindistan
Bagavan bile kutsadı
Sen mavi gözlü bir sultan
 
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
 
Ağlatmasın Tanrı seni
Sevgi içinde bir nur ol
Kucak açsın herkes sana
Yaşamında hep huzurlu ol
 
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
 
Toprak sen hep bereketsin
Ağlasa da güzel sesin
Geçmesin öne hiç nefsin
Sen doğuştan bir lidersin
 
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz
 
Baban artık daha mutlu
Annen çoktan rahatladı
Dayın İstanbuldan geldi
Asiye uyum sağladı
Deden sayende uslandı
Bütün aile bir yerde
Hepsi senin sayende
 
Toprak Toprak herşeyimiz
Bizim güzel bebeğimiz

Yedisinde neyse yetmişinde odur denir durulur bir insan için…

Ben 23 yaşında yumurtalığımda ki  baş büyüklüğünde olan kisti aldırmak için ağır bir ameliyat geçirdim. 23 yaşımdan beri tek yumurtalıkla hayatıma devam ediyorum. İleriki yaşlarımda aldığım eğitimlerimde rahimdeki sıkıntıların kadınlığı, dişiliği reddediş olduğunu öğrendim. Tabi bu reddediş lezbiyenlik gibi bir şey değil. Örneğin senin sülalende bir kadına erkekler zulüm yaptı sen de kendimi korumalıyım sert olmalıyım, erkeklere kendimi ezdirmemeliyim diye kararlar alıyorsun. İşte böyle bir şey… Aslına bakarsanız görünüşte gayet dişiyim. Ama içimde toplumda çokça yer alan kadın olmak zayıflıktır, erkek gibi olmalısın, güçlü olmalısın, benim erkek gibi kızım var, erkeklere taş çıkartır sözlerinin esiri olan ruhum yumurtalığımın gidişine sebep olmuş. Oysa yüce yaratıcı seni yani kadını sevgiden yaratmış kendini reddediş niye?  Sana sevgi olmayı kodlamış, güç olmayı değil ki. Güçlü kadınlar kuşağına hoş geldiniz. Oysa yaşamda fıtrattan uzaklaşmak kendinden uzaklaşmaya neden olur. Kendinden uzaklaşan ağaç var mıdır mesela meşe doğar meşe ölür, meşeyken çam gibi davranmak sanırım sadece kadına özel bir şey. Kadın gibi kadın olmayı öğrenmek çoook zamanımı aldı. Onlarca eğitimden sonra kendim bu eğitimi anlatmaya başladım. Ama erkek gibi güçlü bir kadının erkek oğlunu nasıl yetiştireceği de ayrı bir şaibeydi. Neyse ben iki çocuğuma da hamile kalırken hep kolayca hamile kaldım. Evlat duygusunu bu kadar kolayca yaşattığı için yüce yaratıcıya şükranlarımı sunuyorum, bize bonusları daima var….
Hamile kalışımı herkes sevinçle karşıladı. Daha önce gördüğüm doğum koçluğu eğitimlerinden ve ruhumdan gelen bu defa normal doğum yap ve, yaşama geliş anını doğal yolla hisset duygularından dolayı, aile diziminde öğrendiğimiz doğum kanalından kendi geçen bebeğin yaşamda daha güçlü durduğu ve kendi işini kendi görmede daha başarılı olduğu bilgilerinden sonra  doktor olarak kimi seçmeliyiz karmaşasını yaşadım, doğala kim daha yatkındır?  Kızıma hamileliğim kolay geçmişti, 21 kg alıp küçük bir fil yavrusu gibi olmuştum ama her zaman tüm işlerimi kendim yapmıştım. İlk çocuğum kız olsun istemiştim sanırım babama duyduğumu gizli içsel sadakatin ürünüydü. Doğumumun normal doğum olmasını çok istedim fakat kızım 4.600gr’dı ve doğum kanalına inmemişti günlerce, o yüzden sezaryen olmak zorunda kalmıştım.
Sonra yine ilk doğumumu yaptıran doktoruma yönlendim. İçimde sanki bir şeyler olacak, gitmeli miyim gerçekten oraya yoksa kabul ettiğimiz yolda ilerleyip insan ruhuyla, hamile ruhuyla tıbbın bir arada gittiği bir merkeze İstanbul’a mı yönlenmeliyim bocalamasını  çok yaşadım. Eğitimler için o kadar çok İstanbul’daydım ki, acil bir şey olursa gidemem diye Edirne’yi tercih ettim. İlk kontrolden itibaren kızımın hamileliğindeki gibi her şey yine yolunda gidiyordu. Hayatımda ilk defa içimde bir şeyle var olmaktan sonsuz mutluluk duydum. Tüm hamilelik boyunca bedenime, içimde büyüyen şeye aşkla bağlandım. Bana kalsa oğlum sonsuza kadar orada kalabilirdi. Hamileliğimde de her zaman olduğu gibi yoğun  çalıştım. Hatta daha yoğun çalıştım, doğumdan sonra çalışamazsam, ödemelerimiz var, oğlumla bir süre dingin günler geçireyim hislerini yaşadım. Refleksoloji seanslarıma da sürekli devam ettim,  SP (Srebral Palcy) hastası olan bana düzenli gelip masaj yaptıran çocuklarım vardı. Kontrolsüz hareketlerde bulunup bazen karnıma vururlardı anneleri tedirgin olurdu ben her seferinde oğlum onların ne demek istediğini hisseder duygusundaydım. Enteresandır bana gelen çocukların hepsi doğum anında sıkışma yaşamış anne karnında çok sağlıklı olan çocuklardı. Nereden bilebilirdim bu hikayelere benzer hikayeyi birkaç ay sonra benim de yaşayacağımı… Hepsiyle mükemmel ilişkilerim vardı, hepsini çok seviyorum ve kalbimde daima yerleri saklı, çok ta özeller. Niye bu seçimi yapıp bu dünyaya geldiler, sağlığı normal insanlara neler anlatmak istiyorlar? Bence çok şey dünyadaki çok önemli rehberler olduklarını biliyorum. Bu arada benim nihai inancım yaşayan tüm insanların birbirlerine halife olduklarıdır ve mutlaka bir şeyler anlatıp bir şeyler öğretmek için bir aradadırlar. Anlatım ve öğretim bir şekilde bittiğinde ayrılırlar. Kavga ettiğimiz nefret ettiğimiz biri dahi bize bir şeyimizi değiştirmemiz için rehberlik ediyordur. Karşısındaki insanın iyi olmasını isteyen, önce kendisi iyi olmalıdır. Bektaşi  
İstanbul’da ve değişik şehirlerde devam eden eğitimlerime sürekli gidip geliyordum. Hala devam ettiğim ve büyük zevk aldığım Sistem Dizimleri sınıfında hamile olduğumu paylaştım. Sınıfa yeni küçük bir enerji geliyordu. Bu arada Mehmet Hocamın eşi Yadi’yi rüyamda hamile gördüm, bir erkek bebeğim olacak ama şimdi saklıyorum demişti. Sonraki ay onun da hamile olduğunu öğrendik. Bir süre sonra da ikimizin de erkek bebek beklediğini öğrendik. Diğer yandan hipnoz eğitimime de devam ediyordum ve eğitimde hoca bizlere öğretmek için uygulamalar yaparken ben ilk defa doğumla ilgili bir korkumu fark ettim, çalıştığım sp’li çocuklardan mı, başıma geleceği baştan hissettiğimden mi korkumu sonradan çektiğimden mi bilemiyorum ama doğumda bebeğimin sıkışması korkuma çalışmak istiyorum dedim. Bunu da evimizde eşime endişe yaratmasın diye hiç paylaşmadı. Sonuç değişti mi hayır ben korkumu yaşadım…
Evimizde doğru dürüst eşyamız yoktu ve bize gelecek yavruyu güzel karşılamak isteğimizden dolayı evimize mobilya almaya, boya yaptırmaya, bakım çalışmalarına başladık ciddi ödemeler altına girdik. O sırada devletten üzücü bir haber geldi muayenehaneler kapatılacakmış. Evde ister istemez üzücü bir hava hakim oldu. Şimdi ne yapacağız?.. Biz bu arada Hindistana Bagavanın (Onennes University) yanına aşrama gidip bir süre meditasyonla içimize dönmek istedik. Ama yeterli paramız olmadığını düşünüyorduk. Tuba Küçükaksu bize bir anısını anlattı. Kredi alıp ilk defa oraya gidip döndüğümde harcadığım tüm parayı anlamadan kazandım dedi. 4.5 aylık hamileydim ve ilk defa bu kadar uzun uçak yolculuğu yapacaktım. Yolculuk toplam 11 saat sürdü. Hayatta en sevmediğim şeylerden biri kocamdan ayrı yattığım bir gecedir. Ama orada bir süre ayrı yerlerde kaldık. Önümüze “silence” (sessizlik ) yazıp, uzuuun bir sessizliğe büründük. Yalan Dünya dizisindeki Nurhayat var ya ben bazen Nurhayat gibiyimdir. İçime Nurhayat kaçtı bugün der durmadan konuşurum ama Hindistan’da derin bir sessizlik ve sukünet vardı. İçine dönmenin güzel yolu… Bir detoks programına girdik ve çok sade şeyler yedik. Bu arada aslan burcumdan dolayı mı, dedemin küçüklüğümde kasap oluşundan ve onu çok özleyişimden dolayı mı bilinmez ben eti çok severim ama Hindistan’da bol bol meyve yedim. Yemekler bana fena koktu. Aşramdan 10 gün boyunca bir yere çıkmadık, Hindistan kalabalık kaotik bir yerdi. Enteresandır insanlar bu kaosta, zayıf bünyeleri ile naif ve Avrupalı toplumlardan daha mutlu görünüyorlardı. Eğitimin son günlerinde canım arkadaşım Tubanın önderliğinde bizi Türkiye grubu olarak Bagavan kabul etti. Hepimizle konuştu, karnımdaki oğlumla da konuşarak bu çocuk bir kristal çocuk dedi. Babasıyla sessizlik içinde gözlerimizle bakışıp, sevincimizi paylaştık. Aşram bitti ve biz 2 gün Hindistan’da gezindik, kıtlıktan çıkmış gibi pizzalara saldırarak. Uzun bir yolculukla tekrar evimize döndük. Enteresandır ki içe dönüş kendine yapılan en iyi yatırım her şeyi içinde ve bizi yaradan Allah’ta aramak. Rab’ınızdan size indirilene uyun. O'ndan başka dostlara uymayın. Ne de az öğüt dinliyorsunuz.(Araf suresi) Gerçekten de bizde geldiğimizde Tuba gibi harcamalarımızı karşıladık şükürler olsun. Bir kez daha yaradana teslim ol o hep senin yanındadır lafını hatırlayarak. Ayrıca muayenehanelerin kapatılması durdurulmuştu. Belki 1 ay eşimle çok az konuştuk, insan ne garip 15 günde yeni alışkanlığını ediniyor tabi eğer isterse. Hep yeni alışkanlık kazanmanın zor olduğunu sanırız oysa.
Ben 23 yaşında yumurtalığımda ki  baş büyüklüğünde olan kisti aldırmak için ağır bir ameliyat geçirdim. 23 yaşımdan beri tek yumurtalıkla hayatıma devam ediyorum. İleriki yaşlarımda aldığım eğitimlerimde rahimdeki sıkıntıların kadınlığı, dişiliği reddediş olduğunu öğrendim. Tabi bu reddediş lezbiyenlik gibi bir şey değil. Örneğin senin sülalende bir kadına erkekler zulüm yaptı sen de kendimi korumalıyım sert olmalıyım, erkeklere kendimi ezdirmemeliyim diye kararlar alıyorsun. İşte böyle bir şey… Aslına bakarsanız görünüşte gayet dişiyim. Ama içimde toplumda çokça yer alan kadın olmak zayıflıktır, erkek gibi olmalısın, güçlü olmalısın, benim erkek gibi kızım var, erkeklere taş çıkartır sözlerinin esiri olan ruhum yumurtalığımın gidişine sebep olmuş. Oysa yüce yaratıcı seni yani kadını sevgiden yaratmış kendini reddediş niye?  Sana sevgi olmayı kodlamış, güç olmayı değil ki. Güçlü kadınlar kuşağına hoş geldiniz. Oysa yaşamda fıtrattan uzaklaşmak kendinden uzaklaşmaya neden olur. Kendinden uzaklaşan ağaç var mıdır mesela meşe doğar meşe ölür, meşeyken çam gibi davranmak sanırım sadece kadına özel bir şey. Kadın gibi kadın olmayı öğrenmek çoook zamanımı aldı. Onlarca eğitimden sonra kendim bu eğitimi anlatmaya başladım. Ama erkek gibi güçlü bir kadının erkek oğlunu nasıl yetiştireceği de ayrı bir şaibeydi. Neyse ben iki çocuğuma da hamile kalırken hep kolayca hamile kaldım. Evlat duygusunu bu kadar kolayca yaşattığı için yüce yaratıcıya şükranlarımı sunuyorum, bize bonusları daima var….
Hamile kalışımı herkes sevinçle karşıladı. Daha önce gördüğüm doğum koçluğu eğitimlerinden ve ruhumdan gelen bu defa normal doğum yap ve, yaşama geliş anını doğal yolla hisset duygularından dolayı, aile diziminde öğrendiğimiz doğum kanalından kendi geçen bebeğin yaşamda daha güçlü durduğu ve kendi işini kendi görmede daha başarılı olduğu bilgilerinden sonra  doktor olarak kimi seçmeliyiz karmaşasını yaşadım, doğala kim daha yatkındır?  Kızıma hamileliğim kolay geçmişti, 21 kg alıp küçük bir fil yavrusu gibi olmuştum ama her zaman tüm işlerimi kendim yapmıştım. İlk çocuğum kız olsun istemiştim sanırım babama duyduğumu gizli içsel sadakatin ürünüydü. Doğumumun normal doğum olmasını çok istedim fakat kızım 4.600gr’dı ve doğum kanalına inmemişti günlerce, o yüzden sezaryen olmak zorunda kalmıştım.
Sonra yine ilk doğumumu yaptıran doktoruma yönlendim. İçimde sanki bir şeyler olacak, gitmeli miyim gerçekten oraya yoksa kabul ettiğimiz yolda ilerleyip insan ruhuyla, hamile ruhuyla tıbbın bir arada gittiği bir merkeze İstanbul’a mı yönlenmeliyim bocalamasını  çok yaşadım. Eğitimler için o kadar çok İstanbul’daydım ki, acil bir şey olursa gidemem diye Edirne’yi tercih ettim. İlk kontrolden itibaren kızımın hamileliğindeki gibi her şey yine yolunda gidiyordu. Hayatımda ilk defa içimde bir şeyle var olmaktan sonsuz mutluluk duydum. Tüm hamilelik boyunca bedenime, içimde büyüyen şeye aşkla bağlandım. Bana kalsa oğlum sonsuza kadar orada kalabilirdi. Hamileliğimde de her zaman olduğu gibi yoğun  çalıştım. Hatta daha yoğun çalıştım, doğumdan sonra çalışamazsam, ödemelerimiz var, oğlumla bir süre dingin günler geçireyim hislerini yaşadım. Refleksoloji seanslarıma da sürekli devam ettim,  SP (Srebral Palcy) hastası olan bana düzenli gelip masaj yaptıran çocuklarım vardı. Kontrolsüz hareketlerde bulunup bazen karnıma vururlardı anneleri tedirgin olurdu ben her seferinde oğlum onların ne demek istediğini hisseder duygusundaydım. Enteresandır bana gelen çocukların hepsi doğum anında sıkışma yaşamış anne karnında çok sağlıklı olan çocuklardı. Nereden bilebilirdim bu hikayelere benzer hikayeyi birkaç ay sonra benim de yaşayacağımı… Hepsiyle mükemmel ilişkilerim vardı, hepsini çok seviyorum ve kalbimde daima yerleri saklı, çok ta özeller. Niye bu seçimi yapıp bu dünyaya geldiler, sağlığı normal insanlara neler anlatmak istiyorlar? Bence çok şey dünyadaki çok önemli rehberler olduklarını biliyorum. Bu arada benim nihai inancım yaşayan tüm insanların birbirlerine halife olduklarıdır ve mutlaka bir şeyler anlatıp bir şeyler öğretmek için bir aradadırlar. Anlatım ve öğretim bir şekilde bittiğinde ayrılırlar. Kavga ettiğimiz nefret ettiğimiz biri dahi bize bir şeyimizi değiştirmemiz için rehberlik ediyordur. Karşısındaki insanın iyi olmasını isteyen, önce kendisi iyi olmalıdır. Bektaşi  
İstanbul’da ve değişik şehirlerde devam eden eğitimlerime sürekli gidip geliyordum. Hala devam ettiğim ve büyük zevk aldığım Sistem Dizimleri sınıfında hamile olduğumu paylaştım. Sınıfa yeni küçük bir enerji geliyordu. Bu arada Mehmet Hocamın eşi Yadi’yi rüyamda hamile gördüm, bir erkek bebeğim olacak ama şimdi saklıyorum demişti. Sonraki ay onun da hamile olduğunu öğrendik. Bir süre sonra da ikimizin de erkek bebek beklediğini öğrendik. Diğer yandan hipnoz eğitimime de devam ediyordum ve eğitimde hoca bizlere öğretmek için uygulamalar yaparken ben ilk defa doğumla ilgili bir korkumu fark ettim, çalıştığım sp’li çocuklardan mı, başıma geleceği baştan hissettiğimden mi korkumu sonradan çektiğimden mi bilemiyorum ama doğumda bebeğimin sıkışması korkuma çalışmak istiyorum dedim. Bunu da evimizde eşime endişe yaratmasın diye hiç paylaşmadı. Sonuç değişti mi hayır ben korkumu yaşadım…
Evimizde doğru dürüst eşyamız yoktu ve bize gelecek yavruyu güzel karşılamak isteğimizden dolayı evimize mobilya almaya, boya yaptırmaya, bakım çalışmalarına başladık ciddi ödemeler altına girdik. O sırada devletten üzücü bir haber geldi muayenehaneler kapatılacakmış. Evde ister istemez üzücü bir hava hakim oldu. Şimdi ne yapacağız?.. Biz bu arada Hindistana Bagavanın (Onennes University) yanına aşrama gidip bir süre meditasyonla içimize dönmek istedik. Ama yeterli paramız olmadığını düşünüyorduk. Tuba Küçükaksu bize bir anısını anlattı. Kredi alıp ilk defa oraya gidip döndüğümde harcadığım tüm parayı anlamadan kazandım dedi. 4.5 aylık hamileydim ve ilk defa bu kadar uzun uçak yolculuğu yapacaktım. Yolculuk toplam 11 saat sürdü. Hayatta en sevmediğim şeylerden biri kocamdan ayrı yattığım bir gecedir. Ama orada bir süre ayrı yerlerde kaldık. Önümüze “silence” (sessizlik ) yazıp, uzuuun bir sessizliğe büründük. Yalan Dünya dizisindeki Nurhayat var ya ben bazen Nurhayat gibiyimdir. İçime Nurhayat kaçtı bugün der durmadan konuşurum ama Hindistan’da derin bir sessizlik ve sukünet vardı. İçine dönmenin güzel yolu… Bir detoks programına girdik ve çok sade şeyler yedik. Bu arada aslan burcumdan dolayı mı, dedemin küçüklüğümde kasap oluşundan ve onu çok özleyişimden dolayı mı bilinmez ben eti çok severim ama Hindistan’da bol bol meyve yedim. Yemekler bana fena koktu. Aşramdan 10 gün boyunca bir yere çıkmadık, Hindistan kalabalık kaotik bir yerdi. Enteresandır insanlar bu kaosta, zayıf bünyeleri ile naif ve Avrupalı toplumlardan daha mutlu görünüyorlardı. Eğitimin son günlerinde canım arkadaşım Tubanın önderliğinde bizi Türkiye grubu olarak Bagavan kabul etti. Hepimizle konuştu, karnımdaki oğlumla da konuşarak bu çocuk bir kristal çocuk dedi. Babasıyla sessizlik içinde gözlerimizle bakışıp, sevincimizi paylaştık. Aşram bitti ve biz 2 gün Hindistan’da gezindik, kıtlıktan çıkmış gibi pizzalara saldırarak. Uzun bir yolculukla tekrar evimize döndük. Enteresandır ki içe dönüş kendine yapılan en iyi yatırım her şeyi içinde ve bizi yaradan Allah’ta aramak. Rab’ınızdan size indirilene uyun. O'ndan başka dostlara uymayın. Ne de az öğüt dinliyorsunuz.(Araf suresi) Gerçekten de bizde geldiğimizde Tuba gibi harcamalarımızı karşıladık şükürler olsun. Bir kez daha yaradana teslim ol o hep senin yanındadır lafını hatırlayarak. Ayrıca muayenehanelerin kapatılması durdurulmuştu. Belki 1 ay eşimle çok az konuştuk, insan ne garip 15 günde yeni alışkanlığını ediniyor tabi eğer isterse. Hep yeni alışkanlık kazanmanın zor olduğunu sanırız oysa. Yedisinde neyse yetmişinde odur denir durulur bir insan için…


2 Aralık 2012 Pazar

ÇOCUKLAR SİZİN ÇOCUKLARINIZ DEĞİL


ÇOCUKLAR SİZİN ÇOCUKLARINIZ DEĞİL
Çocuklar sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayatın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da, sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır.
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,
Dünle de bir alışverişi yoktur.

Siz yaysınız, çocuklarınız ise,
Sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür.
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek,
Okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin.
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar,
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

Halil Cibran (Khalil Gibran)

 

'Dünya gözü ile bakan, yüzü;
Gönül gözü ile bakan, özü görür.."

Hz.Mevlana

Aralık ayının sonuydu. Hamile kaldım. Kalabilir miyim, ne olur ne olmaz diye hiç düşünmedik. Oğlumuzu biz çağırdık, kolayca bize gelmeyi kabul etti. Oğlumuz olmayı seçtiği için, bu dünyada ki yaşam yolculuğunda başlangıçta bizim anne ve babası olmamızı kabul ettiği için ona  sonsuz sevgimizi sunuyoruz. Sanırım anneler hamile kaldığını daima hissediyorlar. Ben de daha regl günüm gelmeden galiba hamileyim deyip test yaptım. Sonuç pozitif çıktı. Daha cinsiyeti belli değilken biz oğlan yoldaaaaaaaaaa sevinci yaşadık.
 
Ben 23 yaşında yumurtalığımda ki  baş büyüklüğünde olan kisti aldırmak için ağır bir ameliyat geçirdim. 23 yaşımdan beri tek yumurtalıkla hayatıma devam ediyorum. İleriki yaşlarımda aldığım eğitimlerimde rahimdeki sıkıntıların kadınlığı, dişiliği reddediş olduğunu öğrendim.Tabi bu reddediş lezbiyenlik gibi bir şey değil. Örneğin senin sülalende bir kadına erkekler zulüm yaptı sen de kendimi korumalıyım sert olmalıyım,erkeklere kendimi ezdirmemeliyim diye kararlar alıyorsun.İşte böyle bir şey… Aslına bakarsanız görünüşte gayet dişiyim. Ama içimde toplumda çokça yer alan kadın olmak zayıflıktır, erkek gibi olmalısın, güçlü olmalısın, benim erkek gibi kızım var, erkeklere taş çıkartır sözlerinin esiri olan ruhum yumurtalğımın gidişine sebep olmuş. Oysa yüce yaratıcı seni yani kadını sevgiden yaratmış kendini reddediş niye?  Sana sevgi olmayı kodlamış, güç olmayı değil ki.Güçlü kadınlar kuşağına hoş geldiniz. Oysa yaşamda fıtrattan uzaklaşmak kendinden uzaklaşmaya neden olur. Kendinden uzaklaşan ağaç var mıdır mesela meşe doğar meşe ölür, meşeyken çam gibi davranmak sanırım sadece kadına özel bir şey. Kadın gibi kadın olmayı öğrenmek çoook zamanımı aldı. Onlarca eğitimden sonra kendim bu eğitimi anlatmaya başladım.Ama erkek gibi güçlü bir kadının erkek oğlunu nasıl yetiştireceği de ayrı bir şaibeydi.Neyse ben iki çocuğuma da hamile kalırken hep kolayca hamile kaldım. Evlat duygusunu bu kadar kolayca yaşattığı için yüce yaratıcıya şükranlarımı sunuyorum, bize bonusları daima var….

 

Her karanlık yeni bir aydınlık ve farkındalık getirdi.


Başka bir Ruhun yolculuğunu yargılamak sana düşmez. Seni ilgilendiren, bir başkasının ne olduğu veya olmayı başaramadığı değil, Senin kim olduğunu anlamandır.”

Neale Donald Walsch

Biz dünyada böyle güzel bir duygunun olduğunu öğrendik. Her karanlık yeni bir aydınlık ve farkındalık getirdi.

Ev/Ofisimizde  hiç yeni eşyamız yoktu ve şimdi 3 kişi olmuştuk. İsmail, ben ve kızım…. Bulduğumuz, çalıştığımız, biriktirdiğimiz paralarda önceliği eğitimlerimize verdik. Sevgiyle verdik. Her eğitim kendimize kendimiz olmaya yatırım yaptı. Herkes kendine yatırım yapsa, sadece kendi çöpünü süpürse, dışarıda çöp kalır mıydı ? Bir kişi kendi kapısının önünü süpürse dünyada en azından bir kişinin çöpü azalmaz mıydı?

Bu arada durduk yere benim firmam orada kötü şeyler yapılıyor diye şikâyet edildi. Bana soğuk duş etkisi yaptı. Kaybetme korkularım, para, kariyer, yalnızlık  anksiyetelerim ayyuka çıktı. Her gün yeni bir baskın geldi, iş yerime. Müşterilerim ders ortasında bunu yaşamaktan rahatsız olup uzaklaştılar. Ben yapılan suçlamaların tamamen şahsi kızgınlıklardan doğduğunu anlayıp iş yerimle hiçbir bağlantısı olmadığını keşfedip, kafayı toparladığımda bu arada bol bol parasız kaldığımda yeni bir dirilişe geçtim. Kurumumla ilgili raporları netçe kendilerine sundum. Başvurulan kurumların hepsi tek tek temiz kağıdını firmamıza verdi. Her kuruma itinalı çalışmaları incelemeleri için teker teker teşekkür ediyorum. Bu raporlarla uğraşırken benim biranda firmam daha tanınır, oldu. Haksız yere neler yaşadılar cevabıyla ününü ve müşteri potansiyelini genişletti. Bir kez daha her hayırda bir şer her şerde bir hayır olduğunu öğrendim. Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. ALLAH (c.c.) bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216)

Yaşamda en büyük temennilerimden birisi insanların bir olayda canı acıdığında nefret ve öfkeye tutunmak, karşı tarafa zarar vermek için elinden geleni yapmak  yerine( bana göre nefret ve öfkenin Türkçesi canım çok yanıyor, zayıflığımı kırgınlığımı kızgınlıkla saklıyorumdur) karşı tarafa can acılarını direk olarak iletebilmeleridir. Örneğin kızımız eve geç gelir, başına bir şey geldi diye çok endişeleniriz fakat kızımız eve döndüğünde seni kaybetmekten çok korktum yerine alabildiğince bağırırız. Ya da sevdiğimizi kaybettik gittiğin için canım yanıyor benim için değerliydin demek yerine nefrete tutunur çocukları mahvettin diye bağırır dururuz. Duygularımızı söylemek ne zorrrrrr, Mehmet Hocamın dediği gibi hepimiz de aynı geminin yolcularıyız…

Bu arada sevdiklerimiz bu şehirde kalmak sizi yıpratacak bir daha mı dünyaya geleceksiniz ayrılın bu şehirden dediler. Aslında cevap ortadaydı. Kendi isteklerinle var olabilmeyi, bu şekilde kabul görmeyi deneyimleyebilmek. Önce evlatlarımız sonra da sorunu bulunduğun yerde çözme mantığı bizi bu şehirde bıraktı. Kaçıp gitmek en kolay yoldu ama beynini, kalbini, duygularını da bırakabilseydin iyiydi. Bizim inancımıza göre bir sorundan veya bir durumdan kaçmak o konunun çözümü olamaz doğru olan o anda yaşadığın sana o olayı yaşatan duyguyu dönüştürüp dinginleşmektir.   Barış önce ruhta başlar ve gelişebilir” : Bert Hellinger

Ben her akşam oturmuş olduğumuz Karabıçak Residance’nin önündeki pistte İsmail’le yürürken ben de burada bizim de dairemiz olsun istiyorum derdim. İsmail de tatlı tatlı güler şuanda paramız yok demek yerine zarifçe ben bahçeli ev istiyorum karıcığım derdi. Günlerden bir gün 1+1 =Para workshopuna iş yerimizde eğitim vermek üzere sevgili arkadaşlarımız Tuna ve Tuba geldiler. Hep hatırlıyorum Ağustosun sonuna doğruydu. Ben bu eğitimde Allahtan buradan bir daire isteyeceğim dedim. Madem istediğin şeyleri, olumsuz kalıplarını değiştirerek elde edersini öğretiyorum öyleyse önce bunu benim yapmam gerek. Eşim sakince güldü. Bu gülüş şuanda olması zor gülüşüydü. Eylül ayında kira kontratımız doluyordu ve ben yeni sezonla zamlı kirayla girmek yerine kendi evimizin ödemesini yapmak istiyordum. Çalışmada safça sadece istedim. Sonuç 1 hafta sonra karşı daire için bankaya başvurup apar topar kendi evimize çıkmak oldu. Şükürler olsun... İstedikte vermedi deme..! İstemeyi bilmedin; bari yalan söyleme. (Hz. Mevlana)

Daha sonra ben Yüce Yaratıcıdan istemekte yüzsüzlüğü ele aldım. Bir tane de işyerimiz olsa aynı yerde isteğinde bulundum. Eşim ve annem sanırım iyice hayalkolik oldun moduna girdiler. Ben sadece derin meditasyonlarla zihni devreden çıkarıp istedim. İstedikçe ruhumda yeni ve daha çok işe, gelire yer açıldı sanırım. Kısa süre sonra bu hayalimde gerçekleşti.. Eşim yıllardır devam ettiği ve kirada olduğu iş yerini kapatıp, yeni aldığımız yere taşıdı muayenehanesini. O da rahat ve düzenli çalışır oldu. Bıraksalar 24 saatimi İsmail’le geçiririm bıkmadan, tam da yerine rast geldi manzara kurduk.



Bir gün İsmail’le Yeni Çağ Çocukları diye bir seminer planladık. Çocuklara yeni bir bakış açısıyla bakmak. Yeni çağın çocuklarını ebevynlerine aktarabilmek istedik. Bir değişim olacaksa çocuklara bizim istediğimiz değil kendi yaşamlarında olmak istediklerine destek verilecekse önce bu konuda ebevynlere ışık olmak, değerlilik bilincini yeni nesilden başlatmak istedik. Güzel bir eğitim hazırladık. Ama bilemezdik ki eğitimin, anlatmak istediklerimizin  milyonlarca eksiği vardı ve bu eksiklikleri tamamlamaya  yardım edecek kişi bizim biricik oğlumuzdu. İnanılmaz ağır bedellerle. Benim her zaman gözlemlediğim ailelerin çocuklarında sorun var dedikleri örneğin ders çalışmıyor, hırçın, hedefsiz vs. sıkıntılarla çocuklarını bize getirdikleri sonra da bu gösterdikleri sıkıntı örnekleriyle ebevynlerine  çocukları  onlardaki gerekli değişimi  yaptırtıp ebevynlerin ve çocukların mutlu olduklarıydı. Bilemezdik ki oğlumuz da bizi kökten değiştirecekti…

 
Artık çocuğumuz olmalı dedik, bizden olan sevgimizden doğan güzel bir erkek çocuğu. Doğrusunu isterseniz bana göre oğlumun babası dünyanın en yakışıklı erkeği ona benzeyen bir oğlan benim en büyük hayalim oldu…

MUTLU OLMAK GERÇEKTEN KENDİN OLMAKTIR


 
İsmail’in daima sevdiğini söyleyemeyen, yanındaysam seviyorumdur tavrı vardır. Benim de küçük çocuk duygularıyla aşka yaklaşımım. İsmail beni seviyor musun? Sorusu bizde sık sık duyulur. Bir gün canım hocam Mehmet Zararsızoğlu beni seviyor musun sözcüklerinin sadece çocuklara ait olduğunu , sevmenin, birine bağlanmanın sevilmek için değil sevmek sadece sevmek için olduğunu öğrenene kadar beni sevmeyene kalbimi açmaktan hep çekindim. Bu gerçeklikle ilk defa cesurca bu da canım kocama nasip oldu sevilme isteği duymadan, kendim için sevdiğim ve olmak istediğim yerde olduğum için onun yanında olmaya karar verdim.

Tabi bu nikâh neden böyle oldu, bir küçücük çiçek almadın diye başının etini yemeyi de ihmal etmedim.

''Kim seni bütünüyle, koşulsuzca kabul ederse değişmeye başlarsın. Onun kabulü sana böyle bir cesaret verir. Olduğun gibi kabul edilmen seni bütünleştirir, seni kendine güvenli kılar, seni kendin gibi hissettirir. O zaman beklentileri yerine getirmene gerek yoktur, sen olabilirsin. Bu yüzden sevgi bu kadar besleyicidir.''(Osho)

Eşimin en güzel meziyeti kendim olmama daima destek veren tavrıdır, birlikte olduğumuz sürece daima, uzun günler süren eğitimlerime sadece katkıda bulunur, kararlarıma elinden geldiğince saygılı olur ve destekler. Türkiye’de gerekli itibarı görmeyen, anlaşılmadan yargılanan kişisel gelişim ve ruhsal gelişim çalışmalarımı daima destekleyip sevgiyle kalbine aldı. Hatta çok sevimli bir huyu vardır öğrendiğim şeylerden hemen kopya çeker ve uygulamayı dener veya başkaları ile bu bilgileri sohbetlerinde paylaşır.

Benim de deli gibi araştıran, meraklı, her şeyi merak eden, her şeyle empati kurma merakı olan bir tavrım vardır. Bazen bu tavır beni hasta eder. Bir kuş camda sıkışmışsa nasıl hissediyordur diye bakarım. Her şeyin inini dibini araştırırım ve kaynaklarını anlama merakım sonsuzdur. Biri bir şeyi yaşamışsa ya da yaşıyorsa gerçekten bunu yaşamasına sebep nedir? Onu bu duruma iten nedir? Bu gerçeklikte bakış açısı değiştirilirse yaşamında istediği durumu elde edebilir mi? Rabbim bir derdi vermişse dermanı vermez mi? Gerçekten bu derdi o mu verdi veya biz mi yarattık? Ne öğrenmek istedik, ne kazandık? Zihin değişmeden gerçek şifalanma olabilir mi?

Milyonlarca soruya yanıt arayıp, araştırma yapma merakıyla tüm yaşamını geçiren birine ancak canım eşim cevap verebilirdi sanırım.

Bu arada birbirimizi seçmiş olmamızdan dolayı yüzlerce yargı, suçlama alıp eleştiri bombardımanına tutulan bir evliliğimiz oldu. Seçimlerimizden dolayı ciddi yargılanma mekanizmaları ile karşılaştık. İnsanların işlerini bırakıp başkalarının dinamikleri ile bilmeden vakitlerini harcama merak ve isteğini hiç anlayamadık. Yaşamları bu kadar değersiz miydi? Başkalarını odağa koyup onlarla uğraşmak kendilerinden öz benliklerinden kaçmaya yarayan bir metot muydu? Kendilerinin bir taraflarının o kişiye benzemediğini ispatlayıp bak ben bu konuda iyiyim demek rahatlatıcı mıydı?  Önceleri bunlar bizim yaşamımızdan çok şey götürdü. Her gece yeni bir şey duyar üzülür, hırpalanırdık. Sonra bunların sebebinin ya da cevabının içimizde olduğunu seçimlerimize sahip çıkmanın zevkini öğrendik.

MUTLU OLMAK GERÇEKTEN KENDİN OLMAKTIR… SEÇİMLERİNE SAHİP ÇIKMAKTIR… SADECE KENDİ İSTEDİĞİNE ODAKLANIP ONU YAŞAMAKTIR…