Geçen yıl haziran ayıydı bir danışanım, Ankara’da bir
doktorun olduğunu söyledi, lazerle tedavi yapıyormuş, engelli çocuklar
yürüyormuş vs.vs. Canım arkadaşım, yoldaşım, kardeşim,Filiz ile paylaştım
doktoru.( Onların da biricik yavrusu Çınar yirmi günlükken virüs kapıp tamamen
normalken, sp’li olmuştu. Brezilya’da tanıştık, biz çok sevdik onları ailece.
Çınar ve Çağatay aynı yaştalar, her daim ikisine beraber dua ederiz.) Doktorun
ismi Abdurrahim Görür idi sanırım.. Önce telefon ettik doktora ve durumumuzu
anlattık bize tamam gelin dedi. Kalktık evlerimizden yollara döküldük. Deli
gibi yağmur yağıyordu. İki araba arka arkayayız, resmen yetişmek için kaza
yapacağız. Sonunda biraz geç kalarak yetiştik. Hayatımızın en acı
hatıralarındandı hiç unutamayacağımız. Önce İsmail, ben, Çağatay girdik,doktorun
odasına ıslanmış ve yorgun bir şekilde. Doktor oğlumuza baktı (MR lara değil
sadce oğlumuza) ve adeta bizi yıktı. Bize sordu ne
yapacaksınız bu çocuğu yürütüp, biz cevap verdik en azından tuvalete kendi
gitse iyidir, doktordan cevap yollara mı yapsın tuvaletini, ancak size zulüm
olur, daha neler neler,anlatmak hatırlamak bile istemiyorum söylediklerini
.Sevgili Somatik deneyimleme hocamın güzel bir sözü vardır, hastalara
hastalıklarının travmalarından çok, sağlık için gittikleri doktorların ve
çevrenin yarattığı travma vardır der.. İki aile arka arkaya en ağır sözleri
işitip çıktık dışarı. Yağmur hala devam ediyor, bizim hepimizin göz yaşları
yağmura karışmış, boğazımızda bir tokmak..Misafirhaneye gideceğiz, biraz
duralım yoksa kaza yapacağız modundayız, acımız boynumuza dolanmış.
Bazı insanları, bazı doktorları hiç anlayamayacağım sanırım, Allah’tan ümit kesilmez demeyi bile bilemeyecek kadar acımasız olanları, Yaradanın yerine son sözü söyleyenleri ,bilimin her an bir buluş yapabileceğine inanmayanları, insan ruhuna saygısızlık edenleri, hayatında böyle bir deneyimden geçmediği için pervasızca hareket edip konuşanları..
Misafirhanemize gittik, Filizler ertesi sabah döndüler,
bizim Çağatay’ın gazete haberiyle tanıştığımız Zehra ,Furkan,Damla Oruçoğlu’nun
engelli okuluna ziyaretimiz vardı. Gayet üzgün bir halde gittiğimiz bu güzel
insanlar, hayatlarını engellilere adamışlar, çok hoş ta bir engelli okulu
açmıştılar. Damla Deniz abla Gülden Mutlu hanım var, o da blog yazıyor oğlu
Cihan Heja için dedi (çok güzel bir engelli bloğu, mutlaka tavsiye ediyorum)
Ben blogu buldum, bir hışım okumaya koyuldum, daha sonra orada bir engelli
okuluna gittik sırf beyinde göz hasarlı olan çocuklara göz egzersizi üzerine
çalışıyorlar. Çağatay’a çok yararlı bulduk fakat oraya her hafta gidip gelmemiz
isteniyordu bir daha gidemedik, Ankara
yakınındakilere tavsiye ederim mutlaka.. Gülden Mutlu’nun sayfasını okurken
İstanbul’da Anat Baniel’e gittiklerini ve memnun kaldıklarını okudum. Bir gün
sevgili İlknur Akbay o da bir otizimli güzel evladın annesidir, Amerika’ya
gittim Anat Baniel (ABM) adlı bir metod duydum ama sanırım Türkiye’de yok,
özellikle bizim çocuklara çalışıyorlar ve çok etkili sonuçlar alıyorlar
demişti. O gündür aklıma takmıştım bu metodu. Vee şimdi karşımdaydı. Her işte
bir hayır olduğunu tekrar tekrar görmüş olduk. Ne için gittik, ne öğrendik geri
dönüyorduk. Tam burada büyük düşünür La Tzu’nun hikayesini aklımdan geçirdim. Hikaye şöyleydi ;
“Köyün birinde bir
yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere
destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif
etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir
dost. insan dostunu satar mı?” demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü
ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları,
çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi
yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.
İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at
kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz
karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz
bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse
bilemez.”
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün
geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş.
Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler
toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın.
Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için,
şimdi bir at sürün var.”
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.
“Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin
ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak
içlerinden “Bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi
atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını
kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu
atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak
başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.
Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük
parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu
ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere
gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu
dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın
kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini
herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun
kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa
bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması,
talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa
ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda,
sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin
şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp
tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar
verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl,
insanı daima karara zorlar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi
başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha
yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Bize Ankara’da bir
kapı kapanmıştı ama çok kıymetli bir kapı aralanıyordu.. Gülden Hanım’a acil
ulaştık ve İst.da ABM cilerin nereye geldiğini öğrendik. ABM bizim için yepyeni
bir kapı, yeni bir yaklaşımdı. 3 aylıktan beri sürekli oğlumuza fizyoterapi
yapıyorduk, oğlumuz bundan çok ızdırapta çekti, mutlaka faydası da oldu ama bu
sistemde Çağatay’ın durumunda ters giden bir şeyler vardı ve bu sistem bana
yeterince uygun gelmiyordu Çağatay’ın bu durumunda, benim inancım bir yerde
zorlama varsa, acı varsa tam doğru noktada değilizdir, her fizyoterapi
seansında evden kaçıyordum yada zorla yollanıyordum, çünkü oğlum acı çekiyordu
ve ben dayanamıyordum. Oysa ABM tamamen çocuğun ruhuna ve ritmine göre hareket
edip ilerleyen,zorlamayı kesinlikle reddeden bir sistemdi..ABM öncelikli olarak Feldenkrais’ten esin
bulmuştu.ABM(Anat Baniel) onun öğrencisi,asistanı olmuştu. Fakat Feldenkraisin
üzerine bir de beyin gelişim çalışmalarını eklemişti. Peki Feldenkrais kısaca
nedir ?
Bu metodun bioenerji veya masajla ilgisi yok. Bazı insanlar
için meditatif bir niteliği var, bunun nedeni kısmen hareketleri yaparken
kafamızı meşgul eden düşüncelerden uzak kalmak kolaylaştığı için. Aynı zamanda
Feldenkrais, yoga'yı ve tai chi'yi daha rahat yapmanın bir yoludur. Fizik
tedaviye de benzemez, halbuki birçok Feldenkrais öğretmeni fizik tedavicinin
yanında çalışır, hatta kendisi fizik tedavici olanlar da var.
Hareket alışkanlıklarınızın farkına varmanızı sağlayarak
Feldenkrais Metodu, doğanıza daha uygun ve daha rahat bir şekilde hareket
etmenize yardımcı oluyor. Yaşınız ne olursa olsun, hareketlerinizde ciddi
kısıtlamalar olsa da olmasa da bu çalışmalardan herkes faydalanabilir. Kronik
ağrılar veya gerginlikler sizi günlük hayatınızda engelliyor, ya da yaptığınız
bir iş veya sporu geliştirmek istiyorsanız Feldenkrais'tan faydalanabilirsiniz.
Feldenkrais, hem grup çalışmaları ("Hareket Yoluyla
Farkındalık" dersleri) hem de teke tek çalışmalar ("İşlevsel
Bütünleşme" dersleri) yoluyla uygulanıyor. Hareket Yoluyla Farkındalık
derslerinde öğretmen sözlü olarak yumuşak ve çaba sarf etmeden yapılacak
hareketleri anlatıyor. Bu hareket dizileri, insan bedeninin hareket kalıpları
üzerinde yıllarca süren araştırmalar sonucu yaratılmış ve istenilen doğrultudaki
öğrenmeyi sağlamak açısından başarısı kanıtlanmış hareketlerden oluşuyor. Bir
dersin sonunda kendinizi daha rahat veya daha hafif hissedebilirsiniz,
ayaklarınız yere daha sağlam basıyor ya da boyunuz uzamış gibi gelebilir. Teke
tek yapılan İşlevsel Bütünleşme derslerinde öğretmen ellerini kullanarak masaj
masasına benzer bir masada (tamamen giyinik olarak) yatan öğrenciye yumuşak ve
küçük hareketler yaptırarak bedenini daha iyi kullanmanın yollarını gösteriyor.
Bu hareketler bir kalıba göre değil, öğrencinin ihtiyaçlarına göre yapılıyor.
Hareketler sırasında yanlışlar zorla düzeltilmeye ya da öğrencinin bedeni belli
bir şekle sokulmaya çalışılmıyor. Aksine zorlayıcı olmamak, öğretilenlerin
öğrencinin sinir sistemi tarafından benimsenmesine yardımcı oluyor.
Sürekli ve engel olamadığımız kasılmalar ve hareket
alışkanlıklarımız hem fiziksel hareketlerimizin akmasını engeller hem de sosyal
ve psikolojik anlamda hayatla başa çıkmamızı zorlaştırır. Feldenkrais
Metodu'yla hareketlerimize yitirdiğimiz uyum ve rahatlığı tekrar
kazandırabiliriz. Ayrıca spor yapanlar, dansçılar ve müzisyenler de bu şekilde
kendi alanlarında performanslarını artırabilirler ve yaratıcıklarını
geliştirebilirler. Feldenkrais Metodu" bir beden ve zihin eğitimidir.
Biz sevgili Beril Hanım’a ulaştık, geçen yıl Temmuz ayıydı
ve sağ olsun hiç eğitmen boşluğu olmamasına rağmen bize bir eğitmen buldu ve
sevgili arkadaşım Filiz ile çocuklarımızı alıp ABM için Emirgan’ın dik
yokuşundan çıkarak seansımıza gittik. Her gittiğimizde farklı eğitmenlerden
ayda on seans alır olduk ve onla tanıştıktan sonra diğer terapi sistemlerini
bıraktık. Oğlum Çağatay’da 3 yılda aldığımızdan çok farklı algı değişiklikleri
oldu.Gözleri ve bakışları bambaşka oldu, odaklanması değişti, sol elini
bilinçli kullanır oldu. Tekrar söylüyorum en önemlisi yavrumuzun ruhuna ve
durumuna uygun hareket edilmesiydi. Her eğitmen çocuğuma çok hassas ve narin
davranıyordu. Ama üzücü olan eğitmenler Amerika ‘dan ve uzak ülkelerden
geldikleri için seansların çok pahalı olmasıydı.Türk eğitmenimiz hala yok ama
Beril, Denis ve İlknur şu anda eğitim alıyor. Kısmetse yaklaşık 1 yıl sonra 3
tane eğitmenimiz olacak. Üstelik üçü de aynı acıdan geçmiş ve çocuklarında
inanılmaz sonuçlar almış eğitmenler olacaklar.Anat Baniel’in bir klinik
psikolog olması da çalışmayı güçlendirmiş, çünkü insan ruhundan anladığını
görmek önümüzü açıyor.
ABM ‘de 9 ana madde vardır :
- Harekete dikkat
- Öğrenme Anahtarı
- İncelik
- Varyasyon
- Yavaş
- Coşku,gayret
- Esnek Hedefler
- İmajinasyon ve rüyalar
- Farkındalık
Biz 9 aydır ABM alıyoruz ve Şubat ayında
Amerika’ya Anat Baniel’in kendisi ile çalışmaya gittik. Bu maceramızı da diğer
yazımda anlatacağım..