7 Aralık 2015 Pazartesi

HOOPONOPONO ÖZ BENLİK BEN VE ÇAĞATAY




Uzun yıllar önce bir kitap okudum . İsmi Zero Limit’ti (Sıfır Limit). Kitap Dr.Hew Len’i Hooponopono’yu anlatıyordu,yöntemin nasıl uygulandığını, Dr Hew’lenin güzelliklerini ve mucizelerini, bir Hawai bilgeliği olan hooponopono’nun kolay ama etkili bir yol oluşunu. Çok sevmiştim yöntemi de , Dr.Hew Len’i de..Bir gün mutlaka tanışmalıyım demiştim bu kişiyle ve yöntemle…Orada basitçe yazılmış olan dört cümleyi sürekli içimden okudum yıllarca.

Seni seviyorum
Sana teşekkür ediyorum
Senden özür diliyorum
Lütfen beni affet


Kitabı okuyuşumun üzerinden yıllar geçti ama belki de benim çok etkilendiğim kitap olarak hafızamda kalmıştı. Çağatay doğdu, rahatsızlığı ortaya çıktı ,ben sistem dizim eğitimine devam ediyordum (Şimdi düşünüyorum da yavrunun durumunu ilk öğrendiğin zamanlarda ne büyük acı yaşıyorsun ve o acıyla hala hiçbir şekilde atlamadan tüm çalışmalarına devam ediyorsun, hem de çocuğunun tüm durumlarına yetişiyorsun.Niye böyle davrandığımı,bu kadar çok hareket halinde olduğumu anlamlandıramıyorum ama o dönemde bu tarz yaşamak sanırım beni hayatta tuttu ve yaşamda ailemle var olabildim.) Eğitim grubumuzda Müge Özkorkut vardı ve bana biz Dr.Hew Len’i Türkiye’ye getiriyoruz dedi.Çağatay ancak 4 aylıktı sanıyorum o sırada.Eğitim 2 tam günlüktü,bebekler çocuklar da katılabiliyordu. Ben hemen kendimi ve Çağatay’ı kayıt ettirdim ve program sürecine dahil olduk. Kayıt olduğun gün ismin Dr.Hew Len ve ekibine gidiyor ve seni uzaktan arındırmaya başlıyorlar.Arındırmaları kendi üzerlerinden oluyor. Benim kendi adıma dünya üzerinde gördüğüm en derin ve en basit bilgelik hali..Niye kendileri üzerinden arındırıyorlar ?



Çünkü gözünün gördüğü, kulağının duyduğu, hissettiğin ,etrafında olan her şey senle alakalıdır ve bu durumdan sorumlusundur der Hoopono…Her ne oluyorsa etrafında, mutlaka yaratıldığın andan itibaren bununla ilgili bir kaydın vardır içinde. Sıkıntılar düşüncelerde başlamıştır..Etrafında yaşanan gerçeklik bir açıdan belki de sende olanı sana gösterip, seni de iyileştirmeye gelmiştir. Örneğin etrafında meme kanseri vakası var. Mutlaka bununla ilgili bir kayıt mevcuttur içinde. Ya sülalende böyle biri vardır, ya senle, kadınlığın ,anneliğin kanserle ilgili korkuların vardır vs.vs.vs.. Ama bu yaşananda sana dokunan bir durum mevcuttur. Sen Sorumluluk alıp bu konuyla ilgili içinde olan dinamiği değiştirmeye niyet edersen etrafındaki kişinin de dönüşmeye başladığını görürsün..
Aslında tüm evrenin bir bütün olduğunu gösteren yegane bir farkındalık örneğidir. Ayrıca hayatta bildiğim en önemli anekdotlardan birisi de bir konuyu yadsımadığında ve kapsadığında zaten iyileştirici gücü harekete geçirirsin. Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz olaylara dikkat edersek ,ö rneğin otistik bir çocuğa baktığımızda,örneğin duygularından kopuk, dünyadan ayrılmış bir görüntüsü varsa ben de bunla alakalı neler var diye sorduğunuzda mutlaka bir cevap gelecektir. Bu cevap belki korku, belki yaşadığımız acı deneyimde duygularımızı bastırmaktır, tam olarak bilemeyiz ama mutlaka içimizde bir yerlere dokunuyordur. Ayrıca benim hoopono ‘pono da en beğendiğim taraflardan biri de içindeki çocukla çalışmasıdır. İçimizdeki çocuğa verdiği sonsuz ve derin önemdir, içindeki yaralı çocuğu iyileştirir ve ikna edersen dileklerin ve isteklerinin engelsiz şekilde Allah’a ulaşacağını bize bildirir. İçindeki çocuğa bilinçaltı olarak bakarsank bilinçaltı yargılamadan sorgulamadan belki de bir şey yanlış ta olsa bize onu ısrarla yaptırır. Örneğin sigara içmek: Tüm zararlarına rağmen tekrar tekrar sigara içeriz ve bunu engelleyemeyiz. Sonra kendimizi suçlarız,yargılarız, kendimize kızarız bunu niye yaptım diye söylenir durur bir sigara daha yakarız.Bu kısır döngünün belki de daha konforlu çıkış yolu vardır.Bu da ; bize bu eylemi gerçekleştirten içimizdeki çocuğa, bilinçaltımıza sevgi ve şefkat göstermektir.İnsan kendine şefkat göstermezse iyileşebilir mi ? Tabi şefkatten kastım acımak değil , acımak kurban rolünü de ardından getiren bir haldir. Ama şefkat öyle mi ? Soruyorum siz , yaşamda yapamadıklarınız , başaramadıklarınız için kendinize, bilinçaltınıza,içinizdeki çocuğa en son ne zaman şefkat gösterdiniz ???


İşte hoopononun içinde böyle güzel bir süreç saklıydı ve bu beni hep derinden etkiliyordu.Her şeyi yapmalıyım, mükemmel olmalıyım , olmazsam sevilmem deyen ama olamayıp binlerce kez çuvallayan , çuvalladığında kendine,içindeki çocuğa zulmeden Deniz’e çok iyi gelen bir çalışma..Yadsımadan, yargılamadan sorumluluk alarak, evrende var olan her şeyle bağlantılı olduğumuzu fark ettirerek ilerleten yöntem… Herkesle, her durumla bir şekilde bağlantılı olduğunu gördüğünde kimseye kızamaz oluyorsun. Nasıl da hepimizin içinde benzer dinamikler var diye şaşırıp kalıyorsun..Ve hoopono’nun “ Seni seviyorum” cümlesi içinde yeşeriyor. Sonra kendine ve o kişiye duruma şefkat uyanıyor yeniden..Her seferinde çok derin bakamayabiliriz olaylara ,anlayamasakta yaşadığımız her durumda yüzde yüz sorumluluk alıp hoopono’pono yaptığımızda yine sonuca ulaşmamız mümkündür. Çünkü bunun içinde de sonsuz tevazu vardır. “Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiktir. Gül düşünür gülistan olursun. Diken düşünür dikenlik olursun..(Mevlana)

Ben ve Çağatay kayıt itibarı ile arınmaya aldıktan bir süre sonra ,Türkiye’de eğitim günü geldi çattı.Tabi ki Çağatay’ı götürmüyoruz eğitime bebek olduğu için, ona uzaktan çalışıyor dua ediyorlar, duvara ismini asıyorlar..

Salona ilk girdiğimde yaşlı, mütevazi , sessiz, boyacı şapkası gibi sade bir şapkayla bir köşede sakince dua eden bir amca vardı, gözleri çekik çekik. Görseniz ilk anda onun doğallığına hayran kalırsınız.Yanında yıllardır beraber çalıştığı hanım asistanı vardı. Yabancı ülkelerden dahi gelenler olmuştu. Dr.Hew Len sürekli içinden arındırma yapıyordu. Hepimiz için kendi üzerinden çalışarak..
Kendimizle ilgili özel bir soru sorduğumuzda içine sor diye cevap veriyordu sürekli, çok ama çok az konuşuyordu. O sırada aklıma bir hikaye geldi. “Konfiçyus : elimden gelse hiç konuşmazdım der..Öğrenciler endişe eder, iyi ama o zaman nasıl anlatacağız insanlara ? Göğün kendisi endişe ediyor mu der üstad..Ama dört mevsim pekala birbirini izliyor ve bütün var olanlar çoğalıyor…Göğün, aşkın ve dostluğun konuşmaya ihtiyacı yok..”

Ne çok konuşuyoruz ve ne çok bilgi alma çabasındayız, hislerimizi unutuyoruz.. Oysa en hayati konularda genelde içimden bir ses geldi ve onu dinledim şimdi böyle güzel bir şey oldu yanıtlarını duyuyoruz, öyleyse hislerimizi ve kalbimizi hatırlamaya ihtiyacımız var. Harika bir tablo, nefis bir melodi daima hislerden gelmiştir ve bizi büyülemiştir. Allah daima bize ilham verir, cevapları gönderir. Onun ilhamını kalbimiz ve hislerimiz aracılığı ile ancak duyabiliriz. İşte Dr. Hew Len bize içimizdeki bilgelikle bağlanmayı öğretiyordu en sessiz haliyle..

Ayrıca şöyle bir soru sormuştu ::İçinizde doktor,terapist, şifacı ,hemşire vs. olup hastalanmayan var mı ? Ben diye cevap vermiştim hızlıca.. Ondan gelen cevap senin de oğlun hastalandı. Yani birbirimizle enerji alışverişindeyiz sürekli..Sonra bir çalışmadan önce mutlaka hooopono yapmamızı, sonrasında birbirimizden aldığımız etkileşimleri temizlemek için arınma yapmamızı, birbirimizle görüşeceğimiz mekana yapmamızı , kısacası bulunduğumuz her ana hoopono’pono yapmamızı anlatmıştı..

Oğlum doğduğuktan kısa bir süre sonra başındaki şişler indiğinde kafatası kemiklerinin bir bulmaca parçası gibi iç içe geçmiş olduğunu görmüştük ve tabi ki bıngıldağı yoktu, o şoku hala unutamıyorum. Bıngıldak açılmazsa beyin büyümesi ne kadar mümkün olabilirdi ki ? Eğitimin ilk akşamında eve döndüğümde elime ilk defa küçücük bir bıngıldak alanı gelmişti, kafasının üstünde birbirine geçmiş kemik ayrışmıştı, bizim için harika bir duyguydu, bu yaşadığım deneyim de hiç unutamayacağım anılardandır..

Uzun arınma yönteminin içinde Yaradan ile bağlantı, ben ler duası,arındırma ve sorun çözme, dönüştürme gibi bir çok kısım vardı..Bana çok iyi gelmişti ayrıca mayamızda olan dua etme kültürünü de içimde hissettiğimden daha da yaklaşmıştım bu yönteme..
Dr.Hew Len buradayken Ayşe Arman’da bir röportaj yapmıştı onla ve onunda çok kullanıp ,kızına dahi öğrettiğini öğrenmiştim..

Daha sonra eğitim yılda bir kez Müge- Cankut Özkorkut tarafından düzenlenir oldu ve biz oğlumla hepsine katıldık..Müge ve Cankut’a böyle güzel bir yola liderlik ettikleri için çok teşekkür ediyorum.Yolları daima ışıklı ve kolaylık dolu olsun..
O günden beri her zaman, her yerde mutlaka hoopono’yu kullanıyorum. Yaşadığım her sorunda, gözümle gördüğüm her durumda, yaşanan her hastalıklı halde ve bunun çok ötesinde her başlangıçta…

Enteresandır ki Abdulkadir Geylani bir kitabında hastalıkların en büyük iyileştiricisinin ” Estağfurullah el azim, ellezi la ilahe illa hüvel hayyul kayyum ve etubu ileyh” olduğunu söylemiştir bir anlamda seni seviyorum,sana teşekkür ediyorum,senden özür diliyorum,lütfen beni affet…..
Oğlumda gördüğüm her durumu yıllardır kağıda yazıyorum. Örneğin ellerini kullanmaması..Sonra içime soruyorum eller ne demek senin için ? Örneğin tutmak,kavramak, dokunmak,yemek yapmak,taşımak vs..vs..Negatif olarak nedir senin için ? Vurmak, zarar vermek, çalmak vs.vs..Sonra zihnimden geçen ,yazıya döktüğüm tüm maddelere iyileşebilmesi için hoopono’pono yaparak dua ediyorum.Tüm düşünce parçalarıma şefkat veriyorum, sakince..

Her konuda hoopono yanımda ve hiç olmayacağını düşündüğüm kapıları bana , aileme,işime ,sevdiklerime , danışanlarıma araladığını düşünüyorum…zbrZ Hiçbir zararı ve yan etkisi yok..Ne kaybederiz ki içimizdeki çocuğu sevip,şefkatle dileklerimizdeki korku ve endişeleri arındırıp Allah’a yollamaktan..

YÜCE YARATICI…
EĞER BEN, AİLEM, AKRABALARIM VE ATALARIM BAŞKA BİRİNİ, AİLESİNİ, AKRABALARINI VE ATALARINI DÜŞÜNCELERİMİZLE, SÖZLERİMİZLE, DAVRANIŞLARIMIZLA YARADILIŞIMIZDAN ŞU ANA KADAR GEÇEN SÜRE ZARFINDA BİLEREK YADA BİLMEYEREK, GÜCENDİRDİYSEK, SENDEN AF DİLİYORUZ…. BUNUN TÜM OLUMSUZ ANILARI, ENGELLERİ, ENERJİLERİ , BLOKAJLARI TEMİZLEMESİNE SAFLAŞTIRMASINA, YOK ETMESİNE VE BU İSTENMEYEN ENERJİLERİN SENİN SAF SEVGİN VE SAF IŞIĞINLA SAF ENERJİYE DÖNÜŞMESİNE, ARINMASINA, SERBEST KALMASINA İZİN VER. VE BU OLSUN.
AMİN

12 Ekim 2015 Pazartesi

Hindistan Yolculuğu , DR.Oswol, Homeopati, Ayurveda ,Dostluk,Umut Yolculuğu

Temmuz ayı, devam ettiğim Somatik Deneyimleme eğitimdeyim. İstanbul’un sıcağında,Boğaziçi Üniversitesinin dingin vakur duruşu, ağaçların serinliği,içine bakabilme zamanı. Senenin iki dönemi eğitim süresince uzun uzun içimde ne olduğunu algılamaya çalışıyorum. Bu defa ki ders konusu benim için öncelikli ders olan doğum travmaları. Şimdi kendi sürecime doğum yolculuğuma ,oğlumun doğum anındaki acıya tekrar bakabilme, o acıya girebilme ve oradan çıkabilmeyi deneyimleme zamanındayım, ah ne zor sonsuza kadar silmek, hatırlamamak istediğin ana geri dönebilmek.
 
 


 
 

Öncelikle somatik deneyimleme nedir kısaca ona bakalım : Travma Çözümlemesinde Psiko-Biyolojik bir Yaklaşım Kaynakarımıza odaklı Somatic Experiencing ® (“Somatik Deneyimleme”)tekniğinde imgeleme, içsel iyileşme gücümüz ve alt beynimizden (`reptilian brain`, sürüngen beyin: beynin insanın içgüdüsel davranışlarının kaynağı olduğu düşünülen kısmı) faydalanıyoruz. Yaşadığımız zorlu durumlardan kalan gerilim ve yükü; kendi kaynaklarımızı fark ederek, yaşadıklarımızı ayrıştırıp ve yeniden yapılandırarak, bedensel farkındalık ve duyumlamamız yardımıyla sinir sistemimizden boşaltıyoruz. Zaman içinde sinir sistemimizin kapasitesi ve beden farkındalığımız artıyor, bedenimizin sihirli zekasını dinlemeyi, iyileşmenin kendi sürecine ve içimizdeki iyileşme dinamiğine güvenmeyi öğreniyoruz. Sinir sistemimizin tekrar sağlıklı çalışır bir hale gelmesiyle, insanlarla sınırlarımızı farkediyor, kendimizi güvende hissediyor ve çevremizle ilişkimizde korku değil, merak ve keşfetme hali hakim oluyor. Zevk dahil bütün duyumlarımız daha zenginleşiyor ve bu dünyada yaşamanın getirdiği bütün halleri daha da derin deneyimleyebiliyoruz.
 

Amerika`da Dr. Peter Levine tarafından geliştirilmiş ve “Somatic Experiencing ®” adıyla tanınan bu yaklaşım, kişiye saygılı, duyarlı ve etkin bir uygulama olmasıyla son yıllarda hızla yayılmakta, travma çözümlemesi ve daha birçok alanda uygulama bulmaktadır.
 

Oğlumun doğumunu evde yapmak istediğimi, bir doğal doğumcuyla yapmak istediğimi, bu talebimin Edirne’de karşılanamayacağını eşimin söylemesini ve daha bir çok anıyı hatırlıyorum. Oğlumun doğduğu gün ne kadar çok çalıştığımı acaba oğlumun kasılmaları başlamıştı da ben mi hissedemedim diye kendimi nasıl suçladığımı duyumsuyorum. Sonra suçluluk duygusunun sevgi akışını nasıl kestiğini, sevginin tek iyileştirici olduğunu, bunların hepsinin iyileşmezse bana yol, su , elektrik olarak döneceğini, oğlumla sağlıklı iletişimimde kesinti yapacağını düşünüyorum ve bu yarayı kangren olmadan kesmem gerektiğini, doğumumda yaşadığım acıyla göbek bağımı artık kesme vaktinin geldiğini.

Zor bir süreç benim için, derste durmadan dolanıyorum, beni yerimde oturtmayan cinsten bir şey. Çalışmadaki çevirmenimiz çok iyi İngilizce biliyor, İyi İngilizce bilmemek Çağatay’ı sürekli yurtdışına götürürken ayağıma dolansa da şükür ki daima dostlar bir şekilde bulunuyor ve yanımızda oluyorlar. Rehberin İngilizcesi aklıma Çınar’ın annesi can dostum Filiz’in uzun süredir Hindistan’da ki Dr.Oswol’la görüşelim talebini getiriyor. Dr.Oswol bir tıp doktoru, Hindistan’da kliniği var, beyin üzerine çalışıyor sadece. Homeopatik ve ayurvedik ilaçlar hazırlıyor ekibiyle beyin hastalıkları için, kişiye özel olarak. Dersteki çevirmenimize bir mektup hazırlaması için ricada bulunuyorum. Ricamı kırmıyor. Yazıyoruz mektubumuzu. Yalnız bir bilgi var elimizde Dr.Oswol kolay kolay cevap yazmıyormuş kimseye. Şansımızı deneyelim diyorum içimden. Hindistan’ın neresinde olduğundan bile haberim yok. Mektubu yazıyoruz ve yolluyoruz. Ben yine kendi ders ve terapi sürecime giriyorum, travmamı yaşarken donduğum savaş kaç tepkisi veremediğim yanlarımı iyileşme sürecine açıyorum. Ne yapmak isterdim, nasıl bir doğum isterdim diye tekrar beynimi yapılandırıyorum. Bilinçaltı hayal ile gerçeği ayırt edemez,hayalimdedoğumumda bazı isteyip yapamadıklarımı tamamlama deneyiminden geçiyorum. Bu tarz doğum travması yaşayan kadınlarda beden donar,duyarsızlaşır bu duyarsızlaşma kendi evlilik ilişkilerimizde ve çocuğumuzla bağlanabilmemizde sıkıntı yaşatır. Her doğum travması yaşamış anneye ve çocuğuna mutlaka somatik deneyimleme çalışmasını tavsiye ederim. Bu arada eğitim boyunca her ay İstanbul’da olduğumuzda bize kapılarını açan Emirgan Polisevi’nde tek başıma kalıyorum. 24 saat çocuklar,Çağatay’ın eğitimi, eş, iş döngüsünden es verip nefes alabilme zamanlarının da tadını çıkarıyorum. Her an oğlumla olduğumda bazen sürecinde ilerlediğini göremiyorum. Yaşananın sürekli içinde olmak bazı şeyleri deneyimleyebilmeyi, görebilmeyi de kapatıyor. Uzak kalıp süreç takibi ve gözlemleme de sağlıklı oluyor. Ben dinlenebilme zamanlarını kendime hak gördükçe yaşama daha güçlü bağlanabiliyorum. Sanırım insanın kendini sevebilmesi, değer verebilmesi iyileşme,tamlık duygusu için olmazsa olmazlardan. Dr. Oswol’dan beklenen cevap bu arada hızlıca geliyor. Gözlerime inanamıyorum. Çocuğunuza yardım edebiliriz, sizi Hindistan Puna’ya bekliyoruz. Hindistan Puna mı dedin ??? Osho Center’ın olduğu yer, bir dönem fikirleriyle ayağa kalkabilmeme, uyanabilmeme yardım eden güzel insanın kurduğu merkezinde olduğu yer. Artık Dr.Oswol’a Çağatayla gitmek daha bir anlamlı ve daha bir cezbedici..Dört yıldır evladın için her yolu denemek bazen bezdirici hal alıyor ve her gittiğin yöntemden sonra bu son diyorsun, şimdi belki de sürece Osho’nun ruhu da eşlik ediyor..Ama nasıl gideceğiz ve biz nereye gidiyoruz ?? Çağatay’ın sürecinde baştan beri yer alan benim için anlam ifade eden arkadaşlarım var biri Feride, Feride bu eğitimde olmama destek veren insan. Duruşunu hep taktir ettiğim insan ve bu sefer birlikte harika bir şifasal mekan olan Bodrum’da ki Karakaya Retreat ortağı Alp’te eğitimde.Onlar Puna konusunda deneyimliler. Onların yaparsın, gidersin oralar güzeldir, çocuğa bir şey olmaz sözleriyle net gitmeye karar veriyorum. Peki kimle ?? Çalışmanın maddi külfeti yüklü, benim ve İsmail’in İngilizcesi yetersiz. Kim dört yaşında artık upuzun ve iri olmuş çocuğumun yükünü taşımaya benlebu süreci yaşamaya ortak olur. Aklıma ilk gelen Fatih Keçelioğlu. Gönlümün dostu. Fatih’le yollarımız John of God için kesişti. John of God’a giderken bize tüm yüreğiğyle destek olacak, acımızı anlayabilecek, bu sıkıntılı sürelerimizde kalbiyle yanımızda olacak birine gerçekten ihtiyacımız vardı. Canım kardeşim Tuna’nın referansıyla tanıdığım ve belki de tanımadan ancak onun bu desteği verebileceğine inandığım benim için şuanda candan yakın dostum, son yıllarda tanıdığım işini büyük bir titizlikle yapmaya çalışan nadir insanlardan. Tanrı böyle zamanlarda yardım meleklerini de sana yolluyor sanırım. Ailem ve dostlarım olmasaydı, bu süreç benim için öldürücü bir hastalığa dönüşebilirdi diye düşünüyorum. Fatih’e bu teklifi yaptığımda tek kelimeyle sadece gelirim diyor. Sanırım dünyanın en mutlu insanlarından olmuştum. Filiz de Çınar’a ilaç istiyordu. Dr Oswol oradan birinin ilacı almasını mutlak şart koyarak, tüm raporları videoları yolladığında uzaktan da ilaç yapıyordu. Filiz yeniden hamile kalmak istediği için oraya gidip mikrop almaktan korkuyordu ve uzaktan ilaç yaptırmaya karar verdi. Eylül’ün onüçüne gün aldık, Dr.Oswol için. Şimdi Hindistan vizesi alınacaktı. Hindistan herkesten vize istiyor, bizim yeşil pasaportumuz var yeşil pasaporttan da vize istiyor ve bir dolu evrak istiyor. Sıkıcı süreçlerle evrakları hazırladık ve vizemizi gitmeye birkaç gün kala aldık, tek çıkışlı bir vize vermişti bize, turist vizesini de tek çıkışlı veriyor. Beklenen gün geldi çattı ve biz yola çıktık. Bende Çağatay’ı uçakta oyalama endişesi var ayrıca Fatih’in hiç çocuk deneyimi olmamasının endişesini yaşıyorum, engelli oğlunuzla yola çıkmak ekstra bavul demek ayrıca. Oğlumun bilgisayarına çeşitli müzikler ve oyunlar yükledik. Müziğe bayılıyor, müzik en büyük kurtarıcımız. Yolculuk altı buçuk saat sürüyor. Çağatay hiç sorun çıkarmadı, uçakta kakasını yapması hariç. Kakasını almak biraz sorun yaratıyor, Fatih’le ilgili ilk şaşkınlığım sabırla bu kaka temizleme sürecinde yer almasıydı. Mumbai havaalanına indik, gördüğüm en güzel havaalanıydı, duvarlar tablolarla doluydu, onlara bakmaktan gözlerimi alamadım. Punadan bir taksi kiralamıştık, taksiciyi bulduk şimdi yaklaşık üç buçuk saatlik yolumuz vardı. Artık haşatımız çıkmaya başlamıştı, yakıcı ve nemli bir sıcak vardı, Hindistan’ın en çok trafiği beni güldürür. Her yerden yüzlerce araba çıkar, trafik kurallarını anlayamazsın, milyonlarca korna çalar, sen arabada oraya buraya vura çarpa ilerlersin ama yine de ben eğlenirim. Oğlumda eğleniyordu. Hotele geldik ve hotelimiz çok güzeldi, gayet konforluydu ve tüm çalışanlar yardım etme gayretindeydiler. İlk gün Dr.Oswo’u aradık yarın gelin bugün dinlenin dedi. Dinlendik, bebek arabasıyla dışarı çıktır, yollar berbat , zor oluyor bebek arabası kullanmaki korna sesleri, insan kalabalığı,sana yol vermeyen arabalar ama yine de mutluyduk. Çağatay bizden daha mutluydu. Bir restouranta gittik. Daha önce Hindistan’a Çağata’a dört aylık hamileyken gitmiştim. Yemekler iğrençti..Olgunlaşmamış muz ve kesilmiş yoğurtla geçirdiğim on beş günden sonra doğrusu orada hiç yemek yiyemeyeceğimi düşünmüştüm. Ama gittiğimiz yerdeki yemekler çok lezzetliydi, sarımsaklı humusu kapışma savaşı yaşadık resmen, Çağatay Hindistan yemeklerini sevdi hatta sarımsaklı humustan da yedi afiyetle..Salı günü oldu ve Dr.Oswol’a gittik. Çok güzel bir kliniği vardı.Yemyeşil botanik bahçesi gibi, Hint heykelleri ile süslenmiş. Bizim sıramız geldi, ve Dr.Oswol bizle çok ilgilendi aynı zamanda Çınar’ın getirdiğimiz evrakları ile de ilgilendi..Çağatay’ı detaylı sorularla inceledi. Kliniğinde çocuk doktoru,beyin cerrahı, nörolog da var..Her biri ayrı günlerde ayrı ayrı incelediler oğlumun durumunu.Fizik tedavi doktoru hem inceleyip hem de hareketler gösterdi, bunları unutmamamız için kameraya çekti.Dr Oswol bize bir baba edasıyla davrandı. Yemeğimize varınca aldı , rahatımız için elinden geleni yaptı..Her gün yanına gittik ve saatlerce kaldık..Fatih daima yanımızda oldu ve tek kelimeyi kaçırmadan çevirmenliğimizi yaptı,Çağatay’ın herşeyine yardım etti.Yemeklere,, hotele en önemlisi oradaki taksiciye bile alıştık ve hepsini çok severek uyum sağladık..Bir gün bayramları oldu o gün kliniğe gitmedik, Osho Center ve çevreyi gezdik, Çağatay gayet mutluydu , her yer yemyeşildi, sokak köpekleriyle arkadaş oldu,Hint müzikleriyle dans etti,Fatih’in olgulaşmış yaşına rağmen onun yaşıyla neredeyse aynı davranması oğluma iyi geldi..Yalnız bir gün bizi başka bir yerde ki doktorun değerlendirmesini almak için Dr.Oswol bir yere yönlendirdi, Hindistan’ın tüm keşmekeşi, fakir yanları sanki oradaydı, Engelli çocuklarıyla yerlerde oturarak sıra bekleyen insanlar vardı, gerçekten çok pis bir yerdi, deli gibi yağmur vardı ve biz terliklerimizi dışarıda çıkarıyorduk.Çantamız çocukların tedavi parasıyla dolu, sırılsıklam olmuş, çantanın ve terliklerin çalınma telaşıyla sırada bekleyen insanlar haline dönüştük ve sonunda tedavimizi olup oradan ayrıldık. Ve son gün geldi çattı. Akşam geç olmadan ilaçları alıp Mumbaiye dönme telaşındayız.Dr.Oswol altı aylık ilaç kürlerimizi hazırladı ve bize verdi.Yüzde yetmiş engellide mutlaka bir etki gösteren ilaçlarmış, tedavi eğer ilk altı ayda etki gösterirse, tedaviye devam edilecek ve iki yıl boyunca altı ayda bir ilaç yapılacak , biz de altı ayda bir Dr Oswol ziyaretimize devam edeceğiz.Şimdi ilk hedefleri Çağatay’ın ellerini kullanımı, baş tutuşunun tamalanması, gövde kuvveti, göz odaklanması. İlaçların hiçbir yan etkisi yok ve diğer ilaçlarla beraber kullanılabiliyor. İlaçları günde dört kez her seferinde değişik ilaç olarak veriyoruz, hafta bir gün Çağatay vejeteryan besleniyor, hareket çalışmalarını hızlandırdık. Şimdi top yüce Yaratıcıda , son kararı Çağatay için o söyleyecek ve uygun olanı ona sunacak, Dr.Oswol’un yüzde yetmiş grubuna girip giremeyeceğine karar verecek merci sadece o ve biz süreci ona teslim ettik, elimizden gelenin en iyisini yapma hazzıyla..Öncesinde zor görünen ama kolayca ve eğlenceyle tamamlanan Hinsitan ziyaretimizi zevkle bitirdik..Benim için en muhteşem yanı yavrumla bir hafta boyunca yirmi dört saat geçirebilmekti , bu sürece destek veren herkese teşekkür ediyorum. Fatihin annesi Jale Hanım’a ve Tahir Bey’e böyle bir evlat yetiştirdikleri için koca süreçte tek bir öf bile demeden bulunabildiği için şükran sunuyorum.Allah hepimize duyarlı evlatlar yetiştirebilmeyi nasip etsin, en çok ihtiyacımızın duyarlı insanlar olduğunu düşünüyorum.

Halil Cibran’ın Dostluk Şiirini Fatih için paylaşıyorum :

Sonra bir delikanlı söz aldı ve bize Dostluk’tan söz et, dedi.
Ve El Mustafa yanıtladı;
Dostunuz sizin karşılığını bulmuş ihtiyacınızdır.
O, sizin sevgiyle ekip teşekkürle biçtiğiniz tarlanızdır.
Sizin sofranız ve ocak başınızdır.
Çünkü siz ona aç olarak koşar ve huzura kavuşabilmek için onu ararısınız.
Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken, kendi aklınızdan geçen ne ‘hayır’ nede ‘evet’ i ona söylemekten korkmayınız.
Ve o sustuğunda yüreğiniz onun yüreğini dinlemeyi sürdürsün;
Çünkü sözcükler olmasa da,.dostluklarda tüm düşünceler, tüm istekler,tüm umutlar doğar ve açıklanmayan bir mutlulukla paylaşılır.
Dostunuzdan ayrı düştüğünüzde üzüntüye kapılmayın;
Çünkü dostunuzun en beğendiğiniz yanı yokluğunda daha bir belirginleşir, tıpkı dağın tırmanana değil ovadan bakana daha açık göründüğü gibi.
Dostluğunuzda ruhsal derinliğin arttırılmasından öte bir amaç olmasın.
Çünkü kendi gizemini çözümleyebilmekten öte bir şeyler arayan sevgi, sevgi değildir; öne sürülmüş bir ağdır ki bununla yalnızca yararsız olan yakalanır.
Ve bırak senin en iyi neyin varsa dostunun olsun.
Eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin.
Yalnızca zaman öldürmek için aranan dost, nedir ki?
Çünkü o, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu doldurmak için değil.
Ve dostluğunuzun uyumunda bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın.
Çünkü kalbiniz,küçük şeylerin üstüne düşen çiy damlalarında kendi aydınlığına erişir ve yeniden hayat bulur…













Dr. Gunvant Oswal G Terapi (Neuro G) Tıbbı’nın kurucusudur. Pune Üniversitesi, Bütüncül Tıp (Integrative Medicine) bölümünden mezun olmuştur ve40 yıldan uzun bir süredir nörolojik hastalıklar ve kronik durumlar üzerinde araştıma ve tedavi uygulaması yapmaktadır. Araştırmaları pek çok uluslararası bilimsel konferansta ve uluslararası medyada sunulmuştur.

G Terapi,


* Farmakope onaylı homepatik ve biyokimyasal ilaçların güvenli ve etkili bir tedavi kombinasyonudur
* ABD, İngiltere, Hindistan, Çin, Suudi Arabistan, Nijerya, Kenya, Meksika, Kanada, B.A.E. Avustralya, Singapur, Japonya, Almanya, Fransa, İsvçire ve başka pek çok ülkeden 10,000 üzerinde hasta G Terapi ile gelişim göstermiştir.
* Çeşitli nörolojik hastalıklar üzerinde, EEG ve NCV ile objektif olarak kanıtlanan klinik iyileşmeler belgelenmiş ve tıp konferanslarında ve uluslararası medyada sunulmuştur.

G Terapi (NeuroG) İlacı Farmakope onaylı bitkisel homepatik ilaçların ve biyokimyasal tuzların bir kombinasyonudur.
G Terapi(NeuroG) İlaçları Hindistan, ABD, İngiltere, Almanya dahil olmak üzere dünya çapında homeopatik farmakope tarafından onaylanmıştır.

G Terapi, Otizm, Cerebral Palsi, Down Sendromu, ADHD, Zeka Geriliği, Konuşma Bozuklukları, Bilişsel Bozukluklar, Hareket Bozuklukları, Depresyon ve Duygu Durumu Bozuklukları dahil pek çok Nörolojik Hastalığın ve Gelişim Bozukluğunun tedavisinde kullanılan öncü bir tıbbi tedavidir.

Bugün bu tür hastalar için genelde yardımcı teknikler kullanılır: konuşma terapisi, davranış terapisi, ergo terapi, danışmanlık, konvülsiyon ve istemsiz hareketler için semptomatik ilaç tedavisi ve düzeltici önlem olarak ameliyat vs. Şu ana kadar beynin yüksek kortikal fonksiyonlarını ve motor fonksiyonlarını iyileştirebilecek bir ilaç tedavisi bulunamamıştır. G Terapi bu alanlarda, hastaların %70’inde önemli gelişmeler sağlamıştır.

G Terapi tıpta bütünsel bir yaklaşım üzerine kuruludur ve Ayurveda ve Nörofizyoloji’nin temel prensiplerinden iç görüler edinmiştir. G Terapi’de araştırma Dr. Gunvant Oswal ve Dr. Pooja Upasani tarafından yürütülmektedir.

G Terapi’nin önemli bazı özellikleri şunlardır ;

  • G Terapi, hastaların en az %70’inde, modern tıbbın geri dönüşü olmadığını düşündüğü durumlarda, bir veya daha fazla parametrede pozitif sonuçlar getirmiştir.
  • Her hasta için gerekli tedavi farklı olabilir ve ilaçlar, hastanın durumunun uzman ekibimiz tarafından detaylı analizinden sonra reçete edilir.
  • Geçtiğimiz 15 yıl içerisinde, 10,000 hasta ile olan deneyim ile Hindistan, ABD ve İngiltere’de yapılan labaratuar çalışmalarından sonra tamamen güvenli bir tedavi yöntemi olduğu kanıtlanmıştır. 

Ayrıca, homeopati son derece güvenli bir tıp yöntemi olarak kabul edilmektedir.

G Terapi (NeuroG) İlacı dışında, hastalara ve velilerine ergoterapi, temel rahatlatıcı nefes teknikleri, beslenme önerileri konusunda danışmanlık vermektedir ve müzik terapi,kraniyosakral terapiden bazı öneriler sunmaktadır. Bütün bunlar bütünsel tamamlayıcı tıp bilgeliğinden gelen iç görülerdir. DR. Oswal ve G Terapi hakkında videoları buradan bulabilirsiniz

15 Nisan 2015 Çarşamba

ANAT BANiEL METOD’A GİRİŞ MACERASI ( ACELE KARAR VERMEYİN )



Geçen yıl haziran ayıydı bir danışanım, Ankara’da bir doktorun olduğunu söyledi, lazerle tedavi yapıyormuş, engelli çocuklar yürüyormuş vs.vs. Canım arkadaşım, yoldaşım, kardeşim,Filiz ile paylaştım doktoru.( Onların da biricik yavrusu Çınar yirmi günlükken virüs kapıp tamamen normalken, sp’li olmuştu. Brezilya’da tanıştık, biz çok sevdik onları ailece. Çınar ve Çağatay aynı yaştalar, her daim ikisine beraber dua ederiz.) Doktorun ismi Abdurrahim Görür idi sanırım.. Önce telefon ettik doktora ve durumumuzu anlattık bize tamam gelin dedi. Kalktık evlerimizden yollara döküldük. Deli gibi yağmur yağıyordu. İki araba arka arkayayız, resmen yetişmek için kaza yapacağız. Sonunda biraz geç kalarak yetiştik. Hayatımızın en acı hatıralarındandı hiç unutamayacağımız. Önce İsmail, ben, Çağatay girdik,doktorun odasına ıslanmış ve yorgun bir şekilde. Doktor oğlumuza baktı (MR lara değil sadce oğlumuza)   ve adeta bizi yıktı. Bize sordu ne yapacaksınız bu çocuğu yürütüp, biz cevap verdik en azından tuvalete kendi gitse iyidir, doktordan cevap yollara mı yapsın tuvaletini, ancak size zulüm olur, daha neler neler,anlatmak hatırlamak bile istemiyorum söylediklerini .Sevgili Somatik deneyimleme hocamın güzel bir sözü vardır, hastalara hastalıklarının travmalarından çok, sağlık için gittikleri doktorların ve çevrenin yarattığı travma vardır der.. İki aile arka arkaya en ağır sözleri işitip çıktık dışarı. Yağmur hala devam ediyor, bizim hepimizin göz yaşları yağmura karışmış, boğazımızda bir tokmak..Misafirhaneye gideceğiz, biraz duralım yoksa kaza yapacağız modundayız, acımız boynumuza dolanmış.

Bazı insanları, bazı doktorları hiç anlayamayacağım sanırım, Allah’tan ümit kesilmez demeyi bile bilemeyecek kadar acımasız olanları, Yaradanın yerine son sözü söyleyenleri ,bilimin her an bir buluş yapabileceğine inanmayanları, insan ruhuna saygısızlık edenleri, hayatında böyle bir deneyimden geçmediği için pervasızca hareket edip konuşanları..

Misafirhanemize gittik, Filizler ertesi sabah döndüler, bizim Çağatay’ın gazete haberiyle tanıştığımız Zehra ,Furkan,Damla Oruçoğlu’nun engelli okuluna ziyaretimiz vardı. Gayet üzgün bir halde gittiğimiz bu güzel insanlar, hayatlarını engellilere adamışlar, çok hoş ta bir engelli okulu açmıştılar. Damla Deniz abla Gülden Mutlu hanım var, o da blog yazıyor oğlu Cihan Heja için dedi (çok güzel bir engelli bloğu, mutlaka tavsiye ediyorum) Ben blogu buldum, bir hışım okumaya koyuldum, daha sonra orada bir engelli okuluna gittik sırf beyinde göz hasarlı olan çocuklara göz egzersizi üzerine çalışıyorlar. Çağatay’a çok yararlı bulduk fakat oraya her hafta gidip gelmemiz isteniyordu  bir daha gidemedik, Ankara yakınındakilere tavsiye ederim mutlaka.. Gülden Mutlu’nun sayfasını okurken İstanbul’da Anat Baniel’e gittiklerini ve memnun kaldıklarını okudum. Bir gün sevgili İlknur Akbay o da bir otizimli güzel evladın annesidir, Amerika’ya gittim Anat Baniel (ABM) adlı bir metod duydum ama sanırım Türkiye’de yok, özellikle bizim çocuklara çalışıyorlar ve çok etkili sonuçlar alıyorlar demişti. O gündür aklıma takmıştım bu metodu. Vee şimdi karşımdaydı. Her işte bir hayır olduğunu tekrar tekrar görmüş olduk. Ne için gittik, ne öğrendik geri dönüyorduk. Tam burada büyük düşünür La Tzu’nun hikayesini aklımdan geçirdim.     Hikaye şöyleydi ;
 “Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
 
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “Bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması,
talihsizlik değil, şansmış meğer…”

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin
şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

  Bize Ankara’da bir kapı kapanmıştı ama çok kıymetli bir kapı aralanıyordu.. Gülden Hanım’a acil ulaştık ve İst.da ABM cilerin nereye geldiğini öğrendik. ABM bizim için yepyeni bir kapı, yeni bir yaklaşımdı. 3 aylıktan beri sürekli oğlumuza fizyoterapi yapıyorduk, oğlumuz bundan çok ızdırapta çekti, mutlaka faydası da oldu ama bu sistemde Çağatay’ın durumunda ters giden bir şeyler vardı ve bu sistem bana yeterince uygun gelmiyordu Çağatay’ın bu durumunda, benim inancım bir yerde zorlama varsa, acı varsa tam doğru noktada değilizdir, her fizyoterapi seansında evden kaçıyordum yada zorla yollanıyordum, çünkü oğlum acı çekiyordu ve ben dayanamıyordum. Oysa ABM tamamen çocuğun ruhuna ve ritmine göre hareket edip ilerleyen,zorlamayı kesinlikle reddeden bir sistemdi..ABM          öncelikli olarak Feldenkrais’ten esin bulmuştu.ABM(Anat Baniel) onun öğrencisi,asistanı olmuştu. Fakat Feldenkraisin üzerine bir de beyin gelişim çalışmalarını eklemişti. Peki Feldenkrais kısaca nedir ?

Bu metodun bioenerji veya masajla ilgisi yok. Bazı insanlar için meditatif bir niteliği var, bunun nedeni kısmen hareketleri yaparken kafamızı meşgul eden düşüncelerden uzak kalmak kolaylaştığı için. Aynı zamanda Feldenkrais, yoga'yı ve tai chi'yi daha rahat yapmanın bir yoludur. Fizik tedaviye de benzemez, halbuki birçok Feldenkrais öğretmeni fizik tedavicinin yanında çalışır, hatta kendisi fizik tedavici olanlar da var.

Hareket alışkanlıklarınızın farkına varmanızı sağlayarak Feldenkrais Metodu, doğanıza daha uygun ve daha rahat bir şekilde hareket etmenize yardımcı oluyor. Yaşınız ne olursa olsun, hareketlerinizde ciddi kısıtlamalar olsa da olmasa da bu çalışmalardan herkes faydalanabilir. Kronik ağrılar veya gerginlikler sizi günlük hayatınızda engelliyor, ya da yaptığınız bir iş veya sporu geliştirmek istiyorsanız Feldenkrais'tan faydalanabilirsiniz.

Feldenkrais, hem grup çalışmaları ("Hareket Yoluyla Farkındalık" dersleri) hem de teke tek çalışmalar ("İşlevsel Bütünleşme" dersleri) yoluyla uygulanıyor. Hareket Yoluyla Farkındalık derslerinde öğretmen sözlü olarak yumuşak ve çaba sarf etmeden yapılacak hareketleri anlatıyor. Bu hareket dizileri, insan bedeninin hareket kalıpları üzerinde yıllarca süren araştırmalar sonucu yaratılmış ve istenilen doğrultudaki öğrenmeyi sağlamak açısından başarısı kanıtlanmış hareketlerden oluşuyor. Bir dersin sonunda kendinizi daha rahat veya daha hafif hissedebilirsiniz, ayaklarınız yere daha sağlam basıyor ya da boyunuz uzamış gibi gelebilir. Teke tek yapılan İşlevsel Bütünleşme derslerinde öğretmen ellerini kullanarak masaj masasına benzer bir masada (tamamen giyinik olarak) yatan öğrenciye yumuşak ve küçük hareketler yaptırarak bedenini daha iyi kullanmanın yollarını gösteriyor. Bu hareketler bir kalıba göre değil, öğrencinin ihtiyaçlarına göre yapılıyor. Hareketler sırasında yanlışlar zorla düzeltilmeye ya da öğrencinin bedeni belli bir şekle sokulmaya çalışılmıyor. Aksine zorlayıcı olmamak, öğretilenlerin öğrencinin sinir sistemi tarafından benimsenmesine yardımcı oluyor.

Sürekli ve engel olamadığımız kasılmalar ve hareket alışkanlıklarımız hem fiziksel hareketlerimizin akmasını engeller hem de sosyal ve psikolojik anlamda hayatla başa çıkmamızı zorlaştırır. Feldenkrais Metodu'yla hareketlerimize yitirdiğimiz uyum ve rahatlığı tekrar kazandırabiliriz. Ayrıca spor yapanlar, dansçılar ve müzisyenler de bu şekilde kendi alanlarında performanslarını artırabilirler ve yaratıcıklarını geliştirebilirler. Feldenkrais Metodu" bir beden ve zihin eğitimidir.
Biz sevgili Beril Hanım’a ulaştık, geçen yıl Temmuz ayıydı ve sağ olsun hiç eğitmen boşluğu olmamasına rağmen bize bir eğitmen buldu ve sevgili arkadaşım Filiz ile çocuklarımızı alıp ABM için Emirgan’ın dik yokuşundan çıkarak seansımıza gittik. Her gittiğimizde farklı eğitmenlerden ayda on seans alır olduk ve onla tanıştıktan sonra diğer terapi sistemlerini bıraktık. Oğlum Çağatay’da 3 yılda aldığımızdan çok farklı algı değişiklikleri oldu.Gözleri ve bakışları bambaşka oldu, odaklanması değişti, sol elini bilinçli kullanır oldu. Tekrar söylüyorum en önemlisi yavrumuzun ruhuna ve durumuna uygun hareket edilmesiydi. Her eğitmen çocuğuma çok hassas ve narin davranıyordu. Ama üzücü olan eğitmenler Amerika ‘dan ve uzak ülkelerden geldikleri için seansların çok pahalı olmasıydı.Türk eğitmenimiz hala yok ama Beril, Denis ve İlknur şu anda eğitim alıyor. Kısmetse yaklaşık 1 yıl sonra 3 tane eğitmenimiz olacak. Üstelik üçü de aynı acıdan geçmiş ve çocuklarında inanılmaz sonuçlar almış eğitmenler olacaklar.Anat Baniel’in bir klinik psikolog olması da çalışmayı güçlendirmiş, çünkü insan ruhundan anladığını görmek önümüzü açıyor.
ABM ‘de 9 ana madde vardır :

  1. Harekete dikkat
  2. Öğrenme Anahtarı
  3. İncelik
  4. Varyasyon
  5.  Yavaş
  6. Coşku,gayret
  7. Esnek Hedefler
  8. İmajinasyon ve rüyalar
  9. Farkındalık

Biz 9 aydır ABM alıyoruz ve Şubat ayında Amerika’ya Anat Baniel’in kendisi ile çalışmaya gittik. Bu maceramızı da diğer yazımda anlatacağım..

12 Nisan 2015 Pazar

Al ki Yeşerip Büyüyeyim, Senle El Ele Verip Dünyamızı Yeşertelim


Hayat ne garip, Çağatay ve Çağatay ile yaşadıklarımız daha da garip…

Öyle sayfalar, öyle dersler getirdi ki önümüze , her gün yeni bir serüvendeyiz..

Bizim evimiz Yahudi mezarlığının yan tarafında, yıllardır burada oturuyoruz. Her sabah kalktığımızda tarihi Yahudi mezarlığını görürüz. Bağlantımızı hiçbir şekilde bilmeden buradan ev ve iş yeri aldık. Kuzenim bilmeden yıllarca Almanya’da havra yanında oturdu, Musevilerin göçtüğü Granada’da bilmeden okudu.  Çok kişiden taşının oradan oğlunuzu mezarlık etkilemiş hikayelerini dinledik. Ama mezarlıktaki ağaçlardan gelen sabah ki cıvıldayan kuş sesleri bize daima huzur verdi, en azından mezarlık bize daima dua etmemiz gerekliliğini hatırlatan iyi bir araç oldu, hem aslında her nefes alış verişi bir ölüm değil mi? Her yeni sayfa açılışı, eskinin ölümü değil mi? Ölümle yaşam bir elmanın iki yarısı değil mi, iç içe birbirine geçmiş olan..

 
Babamın dedesinin ismi Yamenmiş, Erzincan Kemah’tan buralara askerliğe gelmiş, bir daha memleketine dönememiş, Edirne’den babaannesi ile evlenmiş, çocuklar 3-4 yaşlarındayken ölüp bu dünyadan göçmüş, kimdi ne idi, ne değildi hiçbir zaman tam olarak bilemedik, bizim için bir gizemden ibaretti sadece… Edirne’de herkes dedeme oralardan gelen babasından dolayı kürt Mehmet derdi, bana da kürt kızısın sen der dalga geçerlerdi, küçüktüm ve alınırdım. Şimdi bunun anlamsızlığını görüyorum. Yıllar geçti biz yarım kaldık o taraftan… 2.5 yıl önce çok sevdiğim, güvendiğim tarihle içiçe yaşayan  bir insan bana o bölgede Türk Musevilerin yaşadığını söyledi, sizde Musevilik olabilir dedi. Beynimde bir ampul yandı. İçimde bir şey tamamlandı sanki tarifsiz anlamı yok...
Aile diziminde görülmeyen, unutulan, üstü örtülen her durumun hayatımızda değişik şekillerde sıkıntı olarak ortaya çıktığı görülmüştür. Babam yıllardır hareket eden duramayan birisi, Çağatay ile bambaşka durabilen birisi haline gelse de sevgili hocam Dr. Mehmet Zararsızoğlu’nun daveti ile Türkiye’ye gelen Albert Mach’a yine hocam babamı davetli olarak kabul etti. Belki diğer iyiliklerinin yanında yaptığı yeni bir büyük babalıktı bize. İlk defa baba kız bir çalışmaya katıldık, ilk dizim bize yapıldı ve karşımıza Museviler koyuldu, onların bizi görün duygusu derindi ve bizim baba kız içimize işledi. O günden sonra babam merkezinde durmaya başladı, artık yıllardır, özlemini duyduğumuz babamız sürekli bir bağlanma ilişkisindeydi bizle. Onun bizle kuvvetli bağlanması, benim oğlumla daha kuvvetli bağlanabilmeme yardım etmişti. Onun arkamdaki desteğini hissedebilmek oğlumun durumunu daha baş edebilir kılmıştı benim için.  
Bunları neden anlatıyorum, çünkü bu denklemelerin değişik versiyonları mutlaka bizlerde var ve evlatlarımızda iz düşümlerini farklı durumlarla yaşıyoruz. Mutlaka oğlumda da olduğunu düşünüyorum. Ancak kökünü kabul edip bağlananlar, yaşamda güçlü olurlar , köklerimle bağım güçsüzse ağaç gövdem zayıf ve cılız olur..
Geçenlerde bir rüya gördüm. Evimizin bahçesindeydik (bu arada evimiz ve iş yerimiz aynı sitede) bloğun sonuna gelmişiz, yaşlı bir amcayla tüm taşları kaldırmışız, yaşlı amca bak gördün mü artık eski taşlar gidiyor, altından zümrüt yeşili taşlar çıkıyor diyor, tüm taşlar zümrüt yeşiliydi gerçekten, büyük bir zevkle hepsini kaldırıyordum. Aradan bir gün geçti ve Musevilerin, Avrupa’nın 3. büyük havrasının açılışı için Edirne’ye geldiklerini duydum. Bu güne kadar oğlumun iyileşmesi için önce mensubu olduğum İslam dini ile ilgili duaları, sonra tüm din ve mezheplerden duaları almıştık oğlumuz için ama Musevilere ulaşamadık. Şimdi evimizin yan tarafına onlarca minibüs olarak gelmişlerdi, heyecanla camdan onları seyrediyordum, sonra oğlumu ve oğlumun yardımcısını alıp koşarak yanlarına gittim. Kötü niyetim yok, oğlumun sizin dininizce de okunmasını istiyorum dedim. Belki içim bütünleşmek istiyordu artık parçalarıyla ve bu gördüğüm rüya bana, bize bir işaret diye düşündüm. (Gördüğüm tüm rüyaları dönem dönem değerlendirdim ve bana bilmediğim veya göremediğim kapıları gösterdiğini fark ettim. İzin verdiğimizde Yaratıcı veya ruhum bizle konuşuyor, bazen sıkıntılarımızı bazen yol haritalarımızı bize gösteriyor aslında. Yeter ki tamamen zihin odaklı gitmeyi bırakıp arada içimizin sesine kulak verebilelim.) İsmim Alberth saat 13.30’da Havraya gel dedi bir bey. Hazırlandık ve orada olduk, Alberth ortada yoktu, ben ısrarla bu sefer bu iş bitecek diyorum, insanlara derdimizi anlatarak ulaştık oradaki din görevlilerine veee mutlu son , oğlumuz onlar tarafından benim de ismim alınarak okundu… Şimdi tam ve bütün hissediyoruz tüm parçalarımızı..

 
Hocam Dr. Mehmet  Zararsızoğlu bağlanmayan ayrışamaz der, bağlanmayı reddettiğim gerçekliğime bağımlı ve gizliden esir olurum. İyi ki aile dizimi var ve bize değişik gerçeklikleri ve derinimizi gösterip, yol bulmamıza pusula olabiliyor. O an gerçekten ayrıştığımızı ve özgürleştiğimizi hissettim. Artık mensubu olduğumuz dine bir adım daha yakın, bin adım daha bağlı hissediyorum.. Umuyorum, oğluma şifa ve sevgi olarak geri dönecek bu dönüşüm. Bir anne olarak bana düşeni görmem gerekeni görüp, elimden gelenin en iyisini yapmayı ve akşam bunun konforuyla yaşamayı şifa olarak görüyorum. Çünkü elimde daha fazlası yok. Daha fazlası Yaratıcının elinde sadece.. Tabiri caizse evimize oğlumuza ziyaretçinin, en önemli misafirimiz olan Yaratıcının gelmesi için, evimizi hazırlamak benim görevim, o ve yaşam sistemi izin verirse yolumuz açılacaktır…
Burada dinden bahsettim ama öyle çok bağlanamadığımız ve ayrışamadığımız durumlarımız var ki, evlatlarımıza yansıyan… Bir hastalığa sadece dışarıdan gelmiş olan bir bela olarak bakmak ve bununla direnerek savaşmak, hastalığı büyüten bir unsurdur…
“Ne Türküm, ne Kürtüm, ne Musevi, önce insanım; olduğum gibi kabul et ve kalbine al beni..”
“Al ki yeşerip büyüyeyim, senle el ele verip dünyamızı yeşertelim”