6 Aralık 2012 Perşembe

Akıllıya 40 kez deli dersen, deli olur!

Hergün oğlum için olumlamalar yapıyordum. Karnıma dokunup onu severken. Olumlama kısaca istediğini olumlu cümlelerle dile getirmek, bir anlamda zikir etmektir. Bunla ilgili atasözü de vardır ya “akıllıya 40 kez deli dersen, deli olur” diye. Bizde isteklerimizi kalbimize ve bilinçaltımıza iletip gerçeklik olması için eylem yapma yolunda ilk adımı olumlamalarla söyleriz. Benim olumlamalarımdan bazıları şöyleydi: Benim oğlum sağlıklı, benim oğlum akıllı, kolayca hayata uyum sağlıyor, kendini ve yaşamı seviyor, uysal ve uyumlu bir çocuk vs.vs. Aklıma gelen her şeyi ona söylerdim. Karnımda da hep çok usluydu. Her kontrolde gelişimi iyi cevabı alıyorduk. Babasıyla ultrasonda oğlumuzun her hareketini izleyiş bize sevinç veriyordu. Oğluma şirin şirin kıyafetler alıyordum ve onları bebek deterjanı ile yıkayıp saklıyordum. Annem her seferinde aceleciliğimden şikayet eder, kızım acele etme bebeğe bir şey olursa üzülürsün derdi. Kızıma da böyle erken erken hazırlanmıştım. Ben de her seferinde anneme anne üzülme bebeğe bir şey olursa İsmail çocuk doktoru ve hastanede bunlara ihtiyacı olan bir sürü bebek var onlara veririz sevinirler belki evladımıza da dua ederler derdim. Yaşamda çocukluğumdan getirdiğim belki de aile diziminin, canım Mehmet hocamın anlattığı gibi soylarımdan getirdiğim,göçmenlikten atalarımın getirdiği ve benim taşımaya devam ettiğim derinlere saklanmış bir aç kalma korkusu vardı. Ama her zaman denir ya çocuklar bollukları ile gelir diye oğlum da rızkı ile gelmişti işte. Mehmet Hoca sonradan onu da güzel bir dille anlatmıştı. Allah yaşama hizmet eder, yaşama hizmet eden en önemli şeylerin başında dünyaya getirilen çocuklar vardır. Bence kimse korkmamalı hamileliğinde bebeğe nasıl bakacağız diye, iki çocuğumda da gördüm ki yaşam hep yanımızda.
 
Ben hayatımda hep şunu derdim, bu hayatta her şeyle sınandım. Fakirlik, borçluluk,zenginlik,değersizlik, sevgisizlik, kandırılma,aldatma,aldatılma,şiddet,öfke vs.vs.herkes gibi hepimiz gibi işte.Arkadan eklerdim ki çok şanslıyım hiç hastalıkla sınanmadım. İçimden bir ses geçerdi, sana sormazlar mı sen bu işi yaparken bu acıyı biliyor musun ki bize sakin olun diye akıl veriyorsun………Ne acayip bir düşünce şimdi daha net görüyorum ifademin kendime acımasızlığını. Üzgünüm ki bir çoğumuzda olan şey bir şeyi yaşamadan o şeye empati kuramamaktır. Bir konuyu deneyimlemediysen karşındakine aynı hoş görüyü, aynı  sevgiyi hepimiz biriz duygusunu geliştiremiyorsun. Keşke acıları yaşamadan bu duyguları geliştirebilsek. Bazen insanlara bakıyorum hiçbir bilgisi deneyimi olmadığı konularda karşı tarafı en acımasız şekilde eleştiriyor yada onlara o konuda akıllar veriyorlar. Nasrettin Hocamızın damdan düşme hikayesi vardır ya bana doktoru getirme damdan düşeni getir diye. Ben de farkında olmadan damdan düşüp insanları anlama duygusu geliştirmişim işte……
Benim yaşlı büyüklerimden yaşayan tek kişi büyükbabam kaldı. Büyükbabam yaşlı bir bilgedir benim için derin bir hoşgörüsü, kimse için yorum yapıp eleştirmeme dürtüsü gelişmiştir. Biz küçüklüğümüzden beri bir şey için en küçük yargılama yapsak işinize bakın sizin işiniz yok mu der dururdu. Hamileliğimin ortalarında hiç beklemediğim şekilde akciğer kanseri olduğunu öğrendik daha da genç bize göre 70 yaşında insana kalsa sevdikleri 200 yaşında da olsa hep genç oluyor. Kızıma hamileliğimde de babaanneciğim bağırsak kanseri olmuştu. Hamileliğimde hep yanında kalmıştım hastanede hemşireler dalga geçerdi, kim hasta diye sorar dururlardı ? İnsan bir hedef koyar ya ölmemek için bazen kendine babaanneciğim kızın olmadan gitmeyeceğim demişti,doğum yapıp hastaneden çıktığım gün babaanneme gidip kızımı gösterdim babaannem dilini zorla çevirip bu yavruya hazırladığım paketi verin dedi ve gecesi ölmüştü. Benim için ondan uzak kalacak olmak çok büyük bir acıydı. Şimdi ki doğumumda da büyükbabam mı gidiyordu? Edirne’de ki hastaneden kurtulmaz tarzı bir konuşma yaptılar tüm hastane işlerine büyük dayımla ikimiz gittik. Bu konuşmaları büyükbabama hiç söylemedik acilen Bursa Acıbadem Onkolojiye gitmelisin dedik. Bu arada sürekli enerji çaılşmaları yaptık. Giderken gözlerimize bakıp vakur bir şekilde Allahın dediği olur sakin olun ne kadar ömür verildiyse o kadarını yaşarız bunu da kafamıza takmayalım dedi. O nasıl bir sükunettir anlayamadım bir türlü.
 
Sonra eşim bir gece sabaha kadar istifra etti, midem hazmetmiyor galiba bir doktora gideyim dedi. Doktor apar topar ameliyata almalıyız safrandaki taş büyük ve kanalını kapamak üzere demiş. 2 gün içinde ameliyat yapıldı. Hastanede yattık 2 gece ve eşim toparlandı. Kolayca toparlanması beni sevindirdi. Çünkü onun hep güçlü olmasına sinüslerinin arada bir dolması hariç hep sağlıklı olmasına öyle alışığım ki bana onu yatarken görmek acıtıcı geldi. Daima onun sağlıkla yanımda kalmasını hayal ederim. Ben yine hamileyken hastanede refakatçi olmuştum. Neyse oğlu da babasıyla böyle gününde birlikte olmuştu. Erken öğrenilseydi zeytinyağı ve limon kürleriyle de safra temizleniyormuş onu sonradan öğrendik. Tabi taş oluşmadan önce dönem dönem böyle kürler yapılmalı, kendi bedenimizi hep ihmal ederiz ya. Halbuki ruh,zihin,beden bir arada görülürse, itinayla hepsine bakılırsa sağlıklı yaşam sürer gider.
 
Benim canım kadar sevdiğim Almanya’da yaşayan bir amcam var. Tam bu dönemde Türkiye’ye tatile gelmişti. Hemen hemen her gece bizle buluşurdu, eşimle kıran kırana tavla partileri yaparlardı. Bir gece İsmail amcan nerede haber yok dedi. Sabaha kadar aradık amcam telefonu açmadı, sonra ona bakmaya gittik eve yine yok. İlerleyen saatlerde öğrendik ki amcam hastanede prostatında kanamlar olmuş. Ultrasonlar çekildi, günlerce tetkikler yapıldı ve amcamın mesane tümörü olduğunu, çok fazla yayıldığını diğer organlara da sıçradığını söylediler. Hoppalaaaaaaa bu kadarı da olmaz artık. Amcamın haberi yok, sadece kanamaları var hastanede. Yaşamda küçükken bir dönem birlikte büyüdüğümüz bir gece konuşmasak bir şeyimizi paylaşmasak çatladığımız kuzenim Serabın babası, her zaman yanımda olan can amcam .Ailesi Almanya’da ve bizim haber vermemiz gerekli amcam büyükbabamdan da genç 60 yaşında.Bana göre de tüm sevdiklerim genç geliyor. Oysa ana babaların küçücük evlatları da bir şekilde ölüyor. Ne zordur evlat kaybetmek hepsine dayanma gücü diliyorum. Herkese haber verdik, tüm ailesi ağlıyor. Ben gerildim, kasılıyorum amcam yine bize gelip gidiyor bende kelimeler düğümlü. Apar topar ailesi aldı götürdü Almanya’ya. Amcamın da hepimiz gibi içinde küçük sevimli bir çocuk var. Niye gidiyoruz şimdi daha eğlenceli izin yapacaktık modunda. Almanya’da hemen ameliyata aldılar,Türkiye de söylendiği kadar ağır bir şey yokmuş. Ameliyat başarılı geçti maşallah iyileşti. Küçük çocuk demişken son gittiğim eğitimden Stephan Hausner’in bir sözünden bahsetmek isterim “Yalnızca çocuklar hastalanır, büyükler değil” . Bu ne demek içimizde çözemediğimiz  çocukluk anılarımız,acılarımız devam ediyorsa, hala büyük bir birey gibi yaşamı olduğu gibi kabul edip,içimize alamıyorsak, ebeveynlerimizle onların yaşadıkları ve yaşattıkları ile özgürleşememişsek  hasta oluruz. Mehmet Hocamız da şöyle bir şey ilave etti, bir de yaşının gereği gibi yaşamayanlar hasta olur. 50 yaşında 30 yaşında gibi koşturup, hareket edenler mesela. Hoş ben burada şöyle bir fikir sunuyorum yaşının gereğini yaşamayanlar da bir nevi içindeki çocukla helalleşememiştir.  İnsanın içindeki çocuk buna beklide bilinçaltı diyebiliriz,bir şeyleri eksik görüyorsa yada başka değerleri kendinden önde görüyorsan koşturursun. Tam tersi de olabilir yaşının gereği hareketliliktir sen sadece oturursun bu da eyleme geçersen sonuç alamayacağın yada birşeylerden korktuğun içindir.  Dileyenlere Stephan Hausner’in hastalıklarla ilgili Hayatım Pahasına kitabını tavsiye ederim.

1 yorum:

  1. Denizciğim hem samimi, hem de bilgilendirici blogun için teşekkür etmek istiyorum! Eminim çoğu kişiye bir ışık olacak(sınız) -her zamanki gibi...

    YanıtlaSil