Geçtiğimiz
Pazar günü neşe içinde ailece İstanbul’a rolfing gittik. Bir süredir Almanya’dan gelen Tom ile üç
haftada bir Çağatay’a rolfing alıyoruz. Rolfingin içeriğini yazımın sonunda
sizle paylaşacağım. Brezilya’ya da birlikte gittiğimiz arkadaşımız Filiz ve
oğlu Çınar'la da birlikteydik. Tom Çağatay’daki güzel değişiklikleri bize
gösterdi, sabır istiyor, hepsi olacak ama sabır en zorudur dedi. Sabır benim yıllarca
hiç bilemediğim bir duygudur, sınavımız oldu şimdi ne yaparsın öğreneceğiz.
Rolfing uygulamasını Türkiye’ye getiren Filiz Hanım’da harika bir insan, en
azından biz güzel anlaşıyoruz, gönlü geniş, çocukları çok seviyor. O gün Çınar
ve Çağatay’ı elinden düşürmedi. Onlar iyileşsin diye gözlerinin içine bakıyor.
O gün eşim, ben, kızım, oğlum gitmiştik İstanbul’a . duyduğumuz gelişmelere
sevinip, yemek yeyip evimize dönelim dedik. Edirne’de yaşayıp, her hafta
başka bir çalışma için İstanbul’a ve diğer şehirlere gitmek de bizim için
maliyetli, meşakkatli bir yolculuk, neyse artık hayat tarzımız oldu. 7 gün 24
sat hareket halinde olmak.
Yemek
yiyeceğimiz yere vardık, yıllardır aynı yerde balık yeriz. Yanımızdaki masada yabancı uyruklu, yaşlı bir
aile vardı. Bir köşe masaya oturduk. Çağatay bebek arabasındaydı. Karnımız tüm
gün yolda olmaktan acıkmıştı, gittiğimiz yerin mezeleri de güzeldir, zevkle
yemek yiyeceğimizi sandık. Yandaki ailenin karşı masada arkadaşları vardı. Çağatay hiç görmediğim kadar mutluydu, kendi
kendine sesler çıkarıp, şarkı söylüyordu. Onun keyfi bizi de keyiflendirdi.
Bizim için küçücük hareketler, kocaman mutluluklara dönüşüyor. O arada yan
masadaki beyefendi kalkıp arkadaşlarının yanına gitti, sonra başka masaya geçip
garsonları çağırdı, durmadan söyleniyordu, eşi yanına gitti. Sesini yükseltmeye
başladı. “Niye geliyor özürlüler buraya, evlerinde dursunlar, yemek
yiyemiyoruz, keyfim kaçtı, görmek istemiyorum bunları burada, gitsinler
kardeşim, gidecek başka yer mi kalmamış bu çocukla" diye bağrınıyordu durmadan. Garsonlar da adamı
sakinleştirmeye çalışıyordu, "aman efendim sakin olun" diye O anda bir şok
geçirdim, buz kestim, İsmail bir ara ne diyorsun sen diye adama çıkışacak oldu,
susalım dedim sadece, göz yaşlarım akmaya başladı, öyle bir ağlama geldi ki
durduramıyorum, boğazım düğüm düğüm, yemekler önümüzde. En çok kızımın hareketi
koydu bana. Tabağını bırakıp öyle bir kardeşiyle yanımıza sıçrayışı vardı ki.
Üzülme anneciğim, ben şimdi kardeşimi sustururum deyişi vardı, gözlerime mavi
gözleriyle dolu dolu bakışı. Zaten diğer çocuklardan farklı yaşamı olmak
zorunda olan kızım. Arkadaşları sürekli eğlenirken, o kocaman bir acıya ortak
olmak zorunda kaldı, hep 100 almak zorunda hissetti kendisini, ben hiç böyle
bir şey talep etmesem de bak ben başarılıyım üzülme anne der gibi, arkadaşları
parkta oynarken, o hastane sokaklarında yanımda iştirakçi olmak zorunda ya da
babasında kardeşinin iyileşme haberlerini anne hasretiyle beklemek zorunda
kaldı. Anne benken, küçücük bedeniyle beni teselli etmenin ona kalması çok ağrıma
gitti. Kardeşinin neyini susturacaksın evladım, o sadece şarkı söylüyor.
Mutluluğunu mu susturalım şimdi onun, durduk yere birinin keyfi kaçtı diye. O
anda kime hangi cümleyi sarf edesin. O kadar güçlü görünen ben, onlarca mendil
ıslatarak sadece ağlayabildim. Yan masada iki küçük çocuğu haylazlık yapan
başka bir bey, diğer beyin söylediklerinden etkilenip ayağa kalkıp, bebek
arabasının içine baktı ters ters, bizim oğlumuza izinsiz bakma hakkını nereden
bulduysa, sonra sustu ve yerine oturdu.
Lütfen sevgiyle kucaklayın çocuklarınızı, sitenizi neden takip ediyorum bilmiyorum.
YanıtlaSilAma mucizelere inanıyorum galiba...
Birçok insana örnek olacağınızı ve onlara ümit verdiğinizi biliyorum.
İnsan olmanın anlamını ve güzelliğini daha anlayamamış pek çok ruh var onları da sevgiyle kucaklamak lazım, nasıl bilmiyorum, öyle hissediyorum.
Umudunuz ışığınız olsun
Sevgiden ayrılmayın...
Some people are so poor...all they have is money...
YanıtlaSil